SANATTAN

LEONARDO DA VINCI’nin Hikayesi

Leonardo di ser Piero da Vinci, genç bir noter olan Piero da Vinci ve bir çiftçi kızı olan Caterina’nın evlilik dışı çocukları olarak Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano’da doğdu. Babası ve annesi başka kişilerle evlilik yapınca, büyükbabasının evinde yaşamaya başladı. Nadiren babasının Floransa’daki evine giderdi. Ancak o evde amcası Francesco dışında kimse tarafından sevilmezdi. Büyükbabası öldüğünde, 1466 yılında babasının yanına yerleşti. Evlilik dışı çocukların eğitim alması yasak olduğundan eğitim alamadı. Babası, çocukluğundan beri güzel çizimler yapan Leonardo’nun resimlerini dönemin ünlü ressam ve heykeltraşı Andrea del Verrocchio’ya gösterdi ve Leonardo, ressamın yanına çırak olarak alındı. Burada dökümün ve diğer maden işlerinin teknik sırlarını öğrendi. Çıplak ve giyinik modeller üzerinde incelemeler yaparak ustalarına resim ve heykellerini hazırlamada yardımcı oldu. Resimlerinde kullanabilmesi için, bitki ve alışılmamış hayvanları incelemesini öğrendi, perspektif optiğine ve boyaların kullanımına dair tüm temel bilgileri edindi.

1482 yılında Floransa’yı terk ederek Milano Dükü Sforza’nın hizmetine girdi ve on yedi yıl boyunca onu  için çalıştı. Dük için resimler, heykeller yaptı, festivaller düzenledi. Aynı zamanda bina, makine, silah tasarımları da yaptı. 1485 – 1490 yıllarında doğa, mekanik, geometrinin yanı sıra kilise, kale ve kanal yapımı gibi mimari yapılarla ilgilendi. Anatomi çalışmaları yaptı, öğrenciler yetiştirdi. Çalışmalarını ve çizimlerini defterlere kaydetme alışkanlığı geliştirdi. Leonardo’nun yazdığı, günümüze dek gelmiş binlerce sayfa, yazılarla, çizimlerle, okuduğu kitaplardan alıntıladığı pasajlarla ve yazmayı düşündüğü kitaplara dair notlarla doludur. Bu sayfaları, hayranlarının ve öğrencilerinin saklayıp korumuştur.

Leonardo, kendinden önceki bütün sanatçılar gibi sanatçının ödevinin, görünen dünyayı araştırmak olduğuna inanıyordu. Ancak onun diğerlerinden farkı bu araştırmaların daha kapsamlı ve daha titiz çalışması gerektiği inancındaydı. Kitaptan öğrenilmiş kuru bilgiye ilgi duymuyordu. Ne zaman bir sorunla karşılaşsa, bu konuda bir otoriteye başvuracak yerde, o sorunu kendi deneyleriyle çözmeye çalışıyordu. Doğada, onun merakını uyandırmayan hiçbir şey yoktu. Kadavralar üzerinde çalışarak insan vücudunun gizemlerini araştırdı. Ana rahmindeki çocuğun gelişiminin gizemlerini ilk araştıranlardan biri oldu. Dalgaların ve akıntıların yasalarını inceledi. Uçan bir makine yaratma girişimiyle, böceklerin ve kuşların uçuşunu gözlemleyerek yıllarını harcadı. Leonardo da Vinci’ye göre sanatın kendisi kesintisiz bir araştırma olmalıydı.

1419’da Milano’yu terk etti ve on altı yıl boyunca İtalya’da seyahat etti. Pek çok kişi için çalıştı, çoğu eserini yarım bıraktı. 1503’te Mona Lisa resmi üzerinde çalışmaya başladı, bu resmi tüm seyahatlerinde yanında taşıdı. 1513 – 1516 yılları arasında Roma’da yaşadı. Burada Papa için geliştirilen projelerde yer aldı. Leonardo, anatomi üzerinde çalışmaya devam ediyordu ancak Papa kadavraların üzerinde çalışmasını yasakladı. Çağdaşları onu tuhaf ve pek de tekin olmayan biri olarak görüyordu. Prensler ve komutanlar, yeni silah ve buluşlar için onu kendi hizmetinde çalıştırmak istediler. Leonardo barış zamanlarında ise, onları kendi yarattığı mekanik oyuncaklarla eğlendiriyor, gösteriler ve eğlenceler için özel sahne efektleri tasarlıyordu. Büyük bir sanatçı olarak hayranlık görüyordu ama onun düşüncelerini ve büyük bilgisini çok az kimse sezebiliyordu. Çünkü Leonardo yazdıklarını hiç yayımlamamıştı. 1516’da Kral 1. Francis’ten Fransa’nın baş ressam, mühendis ve mimarı olmak üzere davet aldı. Paris’in güneybatısında, Amboise yakınlarındaki Kraliyet Sarayı’nın yanında kendisi için hazırlanan konağa yerleşti. Yaşamının ilerleyen yıllarında sağ koluna felç inen Leonardo da Vinci resimden çok bilimsel çalışmalarına ağırlık verdi.

Son Akşam Yemeği

Leonardo da Vinci’nin az sayıda yapıtı kötü bir durumda günümüze ulaşabilmiştir. Bu yüzden örneğin “Son Akşam Yemeği” freskosuna baktığımızda, bu yapıtın nasıl göründüğünü hayal etmemiz gerekir. Yapıt, Milano’da, Santa Maria delle Grazie manastırının rahiplerinin yemek yedikleri dörtgen salonun bir duvarını kaplamaktadır. Tablonun konusu, İsa ve havarilerinin yemek masasındaki halleridir. Daha önce bu konu seyirciye bu kadar yakın olmamıştı. Bu eser, aynı temayı işleyen eski yapıtlara hiç benzemiyordu. Geleneksel betimlemelerde, İsa sakin bir şekilde kutsal ekmeği paylaştırırken havariler masada yan yana otururdu. Leonardo’nun resminde hareket ve heyecan vardı. Leonarda bu resim için, Kutsal Kitap metnine odaklanmış, İsa’nın “Gerçekten size diyorum ki, içinizden biri beni ele verecek.” dediği, havarilerin ise, “Yoksa ben miyim ey Rab?” diye hüzünle sordukları andaki sahneyi canlandırmak istemişti. Leonardo’nun resmine canlılık katan da, yüzlerde bu soruların ve hüznün işaretleridir.

“Mona Lisa” tablosu ise, Lisa adındaki Floransalı bir kadının portresidir. Bu resimde de Lisa, etten kemikten canlı bir insanmış gibi karşımızda durur. Sanki düşünüyordur, bize bakıyordur. Yaşayan bir varlıkmışçasına gözlerimizin önünde değişiyor gibi görünmektedir. Leonardo bu etkiyi yaratabilmek için kendine özgü bir teknik geliştirmişti. O doğanın tıpatıp kopyasını yaparak insan görünümünü resimde dondurmuyordu. İtalyanların “sfumato” adını verdiği buluşu sayesinde resmettikleri yaşıyordu. Sfumato (erime) tekniğinde Leonardo, formun diğer formlarla kaynaşmasını sağlıyor, hayal gücümüze alan bırakıyor, bulanık dış hatlar ve yumuşak renkler kullanarak resme canlılık katıyordu.

Leonardo, Mona Lisa’nın ağzının ve gözlerinin köşelerini yumuşak bir loşluğa daldırmıştır. Bu nedenle izleyici, Mona Lisa’nın ifadesini tam olarak çözemez. Ruh durumundan emin olamayız. Yüzündeki ifade her seferinde değişiyor gibi gözükür. Bu etkiyi yaratan sadece belirsizlik ve loşluk değildir. Tablonun iki yarısı simetrik değildir. Bu durum en çok arka plandaki düşsel doğa görünümünde ortaya çıkar. Soldaki ufuk çizgisi, sağa göre daha alçakta gizlidir. Yüzü de, odaklaştığımız yöne göre değişir. Çünkü yüzünde iki yanı birbiriyle aynı değildir. Mona Lisa’yı birebir taklit etmemiştir. Ona resimde hayat verebilmek için ışık, gölge, perspektif ve simetri konusunda derin bilgisini kullanmıştır.

Leonardo da Vinci sanatı bilimsel temellere oturtmak isteyen bir ressamdı. Onun için doğanın araştırılması, öncelikle sanatı için gerek gördüğü bilgilere ulaşmanın yoluydu. Leonardo’nun zekasının enginliği hakkında çok az bilgimiz var ve bize ulaşan yapıtları, notları her zaman şaşkınlık ve hayranlık uyandıracak. Onun dehasının gizemlerini ne notlarından ne de yapıtlarından çözebiliriz. Yalnızca hayal edebiliriz. Leonardo 2 Mayıs 1519’da Amboise’daki Kraliyet Sarayı’nın yanındaki konağında 67 yaşında öldü. Amboise’daki Saint Florentin Kilisesi’nde toprağa verilmiştir.

Kaynak: H Gombrich, Sanatın Öyküsü, Remzi Kitabevi

Bu kitaba kitapdevrimi.com’dan ulaşabilirsiniz: http://kitapdevrimi.com/magaza/kitap/sanat/sanatin-oykusu-e-h-gombrich/
Başa dön tuşu