KÖŞE YAZILARI

Bir Adam, Bir Madam ve Morenika – Sedef Subölen yazdı…

Bugün size dövmemin hikayesini anlatmak isterim. Ama belki de anlatmayı yarıda kesebilirim. Dengesiz aklım size de bana oynadığı gibi oyunlar oynayabilir. Ama  ben, hiçbir durum ve zamanda, içimdekileri yazıya dökmeden duramayan bir insanım. Yüzümden ise düşüncelerim okunmaz kolay kolay. Öyle de ketum bir hava verebilirim.

Basit bir ezgiydi “Morenika”

Son derece basitti. Düzenli olarak gittiğim Mavi Siyah Kafe’de duydum ilk kez. Ve telefonumun bilmemne programından ismini buldum. İsme bakın “Morenika..”
İçime işledi. O an orada başka hiçbir şeyin önemi yoktu. “Esmer kızın ninnisi” benim için tek önemli şey olmuştu. Onu hiç kimseyle bağdaştırmadım. Tamamen bana ait bir şarkı. Öyleydi ve öyle kalması gerekirdi. Başlarda bizim olan bir şarkı, sonra bize nasıl olur da başka birini hatırlatabilir ki?

Bu “başka biri” Morenika gibiydi esasen. Başlarda ve sonlarda. Sıradan bir arkadaş. Hatta arkadaş demek için en azından sesini duymuş, yüzünü görmüş olmak gerekirdi birinin. Yani ben öyle düşünürdüm. Belki de hala öyledir. Bilemiyorum. Morenika’dan sevdiğim birkaç insana bahsettim. Ama kimse bu “arkadaşın” verdiği tepkiyi vermedi. Benim o şarkıda bulduğum şeyi bulmayı başarmıştı. Ne olduğunu söylememe gerek yok. Ben, Morenika’ya benim gözümden bakmayı başarmış birinden söz ediyorum. Ne bulduğumuzun ne önemi var ki?
Morenika, ben iç dünyama dönüp dinleyene, anlamaya çalışana kadar son derece sıradandı. O da öyle. Bazen, “sıradan bir arkadaş” olmak, hiçbir şey olmamanın yanında oldukça derinlikli durur. Şu an, aradan aylar geçtikten sonra bunu daha iyi anlayabiliyorum.

Morenika’yı anlamayı başardıkça, değerli oldu. Bakınız burada aşktan meşkten bahsetmiyorum. Bu Morenika gibi bir şeydi işte. Dünyada hiçbir zaman bu şarkı kadar beni etkileyen bir şarkı olmadı. O kişi de, bir nevi bu şarkı misali, birdenbire muhabbetine nail olduğum ve her geçen an daha da çok değerli olmaya başlamış biri oldu.
Şanslı hissediyordum. Arkadaşlığın ötesinde, derinlikli bir yerde olan, muhabbetine minnet duyduğum garip bir şeydi işte. Masum desem değil, çetrefilli bir münasebet. Yüzünü görmediğim, sesini duymadığım, nasıl güler, nasıl küfreder bilmediğim bir şahıs. İnsanlara verilen değerin, zamanla, mekanla, yaşanmışlıkla falan alakalı olmadığını ilk defa gerçek anlamda anlamıştım.

Buraya kadar her şey güzeldi elbette. Aramızdaki arkadaşlık kırması bir şey, her ne ise, bir şekilde ona da boyut değiştirtmeyi başardım. Kaybetmek demiyorum. Küsmek denebilir belki. Ama küsmek kavramı, benim için fazla çocuksu ve masum kalırdı doğrusu.

Hiç beklemediğim, her zamanki hoş sohbetlerden birinin başlayacağını sandığım bir gün, bir akşam, önemi olmayan bir sebep dolayısıyla, muhabbetimiz kesildi. Belki benim ketumluğumdu, yazarken gösterdiğim şeffaflığı her zaman gösteremiyor olmamdan kaynaklı olabilir. Belki kibirimdendi. Bu yazıyı kendi açımdan bakarak yazdığım için sebepleri de kendi açımdan belirtiyorum. Yoksa bunların dışında, tamamen bunlardan soyutlanmış sebepler de olabilirdi. Ara sıra arkadaşlarımla küslükler olurdu elbette. Ama bu, hakaretsiz, küfürsüz, bağrışmasız, sükunetli, buruk bir küslük olduğundan olsa gerek, ciddi manada kafamı kurcaladı. O dakikadan sonra, Morenika tehlikeli bir hal almaya başladı. Burada haklıdan haksızdan, kırgınlık seviyemden falan bahsetmiyorum. Bunların önemi yok. Önemi olan şey, kısa bir süre içinde, dövme yaptırmaya karar vermem oldu. Ne olacağı elbette belliydi:  “Morenika.”

Bu şarkı bana aitti. Ve başka birinin benle paylaşmasına izin veremezdim. Onu vucuduma kazıyacaktım. Benim olduğunu kanıtlamak ister gibi. Korkularımın üzerine gidecektim. Ve Morenika, o kişiden tamamen soyutlanacak, yalnızca benimle özdeşleşecekti.

Dövmeyi yaptırdım. Fakat yanlış bir şey vardı. Korkularının üzerine gitmek böyle olmazdı. Galiba yanlış bir karar vermiştim. Çünkü Morenika’yı bana ait hissedemiyorum.Aradan iki ay geçti, ama Morenika hala bana ait değil. Hala çok derin, çok değerli ama, maalesef korkularımın üzerine gideyim derken, Morenika’yı başka birinden soyutlayıp, kendim sahip olmak isterken, şimdi eskisinden daha çok başkasıyla paylaşıyorum. Gerçekten yarı keyifli, yarı buruk gülüp, şunu dediğini duyar gibiyim.  “Bilmeliydiniz madam.”

Benim dövmemin hikayesi bu. Araştırmama göre, dövmeci dahil olmak üzere, her görenin hayran olduğu, italik” Morenika” dövmem, başka kimse tarafından yaptırılmamış. Bu durumda şarkı benim olabildi mi bilmiyorum. Ama artık bunun önemi de kalmadı. Bencilce bir şarkıyı sahiplenmem yüzünden, her baktığımda soyutlanmak istediğim kişiyi acımasızca hatırıma getiriyorum.
Yine de, Morenika en azından benim tarafımdan, hiç kimsenin ölümsüzleştiremediği kadar ölümsüz artık.
Ben ölüp çürüyene kadar en azından. Ya da Morenika’yı benle paylaşan kişi onu dinlemekten vazgeçene kadar.

Sedef Subölen

Başa dön tuşu