KÖŞE YAZILARIUlaş Karakaya

Abidin Dino’nun ‘PIERO’nun Tablosundaki Gence Benzettiği Devrimci! – Ulaş Karakaya yazdı..

Hayri 1986 yılında hapisten çıktığında büyük bir hayal kırıklığı yaşar.

Her şey değişmiştir; arkadaşları, eski sevgilisi, yaşam biçimleri…Gecekonduların yanlarında gökdelenler yükselmektedir. Siyah bond çantaların görkemine kapılmış bir toplum ile karşı karşıyadır. Çiçeklerin kokusu bile zorlamadır. Bir tek ana kokusu aynıdır…

Muhbirini takip etmeye başlar. Muhbiri için artık her gün kabustur. Muhbirler yaşayamaz, yaşadıklarını hissetmezler. Gün olur Hayri, muhbirinin kafasına silahını dayar ve tetiğe basar. Muhbir yere düşer ama ölmemiştir. Çünkü Hayri’nin tabanca niyetine kullandığı işaret parmağından başka bir şey değildir.

Filmin adı ”Sen Türkülerini Söyle”

Muhbirler her zaman bu filmdeki kadar şanslı değildir. İbrahim Kaypakkaya, Sinan Cemgil ve arkadaşlarını ihbar eden muhtarı ,en soylu mahkeme olan halk mahkemesinde sorgular ve gereken cezayı uygular.

Muhbirlik öz güveni düşük insanların oligarşiye yaranma ve yardaklanma çabasıdır. İşe yaramazdır. En işe yarar an kendi adına o andır.
Muhbirlik bir nevi pazarlama işidir.

İşkence altında itirafçı olmakta kavganın uzağına düşmek gibidir. Gurur kırıcıdır; yıkıcıdır. Muhbir kendiyle hesaplaşmaz ama işkence altında konuşan büyük bir öz savaşımın içinde kendini bulur.

İşkenceye direnmek büyük bir birikimi ve karşı koyuşu gerektirir. Aslolan o bilince ulaşmaktır.
İşte en zorlu işkencelere direnenin adını yazar tarih kitapları İbrahim Kaypakkaya diye…

”Ser verip sır vermemek” deyimini her duyduğunuzda aklınızda onun ismi yankılanır. İBO…

İbo’yu Diyarbakır’da görmeye gelen babasına sıkıyönetim komutanı sadece şunu söyler.
”Oğlunuz öldü.”

Babası cenazesini almak üzere morga gider ve cenazeyi çıkarmak üzere resmi işlemlere başlar.

Köylülerin ve ezilenlerin yoldaşı İbo bir hastane odasında daha önce kimsenin görmediği işkence yaralarıyla boylu boyunca yatmaktadır. Ölüsünden bile korkarlar, saygıları yoktur. İşkence ile parçalanmış vücudunu otopsi yaparak tekrar paramparça ederler.

Babaya oğlunu öylece teslim ederler. Yalnız adam Diyarbakır sokaklarından bir hamal bulur. Hamal ile beş lira karşılığı anlaşırlar.
Hamal cenazeyi iki tekerlekli bir el arabasına koyar ve öylece taşırken sormadan edemez…

”Babam bu nedir…Ne oldu?”

Kelimelerinden güç alır.

”Bu oğlum benim. Solcu diye burada öldürüldü.Onun cenazesi.”

Hamalın gözlerinden yaşlar sicim gibi boşalır. Tüm ısrarlara rağmen beş lirayı almaz ve uzaklaşır parlak yıldızlara doğru…

Babası Ali Kaypakkaya, İbo’nun ardından şu dizeleri yazar.

”doğu batı demem, vatanındasın
bir iz bıraktın ki ta canımdasın”

Tarih muhbirleri yazmaz daima direnenleri…

Ulaş Karakaya

Kaynak: Kırmızı Gül Buz İçinde Belgeseli
Ana görsel: Piero della Francesca, The Flagellation

Başa dön tuşu