Açık Masa Forum’da Maç Başladı: ‘Osman Erden’den Güzel Bir Pas!’ – Beksultan Oğuz yazdı…
Nerede kalmıştık? “Açık Masa’da Forum Duvara Karşı” yazımdan sonra hatırlayamadığım konularda netleşmem ve katılamadığım kısmı öğrenmem için, Açık Masa İnisiyatifi’ni başlatan karizmatik sanatçı Mürüvvet Türkyılmaz forumun ses kaydını gönderdi. (‘Karizma’sı sanat alanında yatay hiyerarşi meselesini, 2000 yılından beri, inatla, sanat pratiğinin konusu haline getirmesinden geliyor. Forumda siyahlar içinde oturmasından değil yani.)
Kayıt epey uzun, her şeye değinemeyeceğim. Ama, ses kaydında en çok dikkatimi çeken, mikrofonu alan konuşmacının söyledikleri değil, ses kayıt cihazına yakın oturanların çok kısık da olsa duyulabilen (biraz yılgın) “konuşuyoruz, konuşuyoruz da…” sözleri oldu.
Bir, forumda konuşuyor olmak iç sesin yükselmesi anlamında, iki, harekete geçirici olmasıyla önemli. Tam da Osman Erden’in, İstanbul Modern’le ilgili anlattıklarına yazılı kaynak ararken, 2 eylülde, Erden’in “Yalnızca sanat değil siyaset alanının da etkin bir kurumu olarak müze” başlıklı yazısı yayınlandı. Erden, yazısında İstanbul Modern’le ilgili şu bilgiyi veriyor:
“Üzerinde yer aldığı arsanın kamuya ait olması ve bağlı olduğu İstanbul Modern Sanat Vakfı’nın 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı tarafından vergiden muaf tutulan vakıf statüsüne alınması nedeniyle kurum doğrudan halka karşı sorumlu bulunuyor.”
(https://www.politikyol.com/yalnizca-sanat-degil-siyaset-alaninin-da-etkin-bir-kurumu-olarak-muze/)
Benim bu yazıdan anladığım, Erden’in sözlü olarak anlattığı konuyu, yazılı olarak da açıklayarak “güzel bir pas!” attığı. Çünkü bence bu yazı, halkın itiraz etme hakkının meşruluğuna vurgu yapıyor. ‘Sanat Emekçileri Koalisyonu’nun mücadelesini benim gibi bilmeyenlere öğretiyor. Şimdi, İstanbul Modern’in ücretsiz ziyaret gününe getirdiği kısıtlamayı kaldırmak için çalışıp, bu ‘pas’ı karşılamayalım da ne yapalım?
İşte, bu bize bir iş bölümü yapmamız gerektiğini göstermiyor mu? Yani, bir aksiyon düşünebilmek için önce sorunların yazılmasının, tanımlanmasının önemi artıyor. Forumda tartışılan konulardan:
– Sanat emekçisi, hak kaybına uğradığı kurumlardan çekilmeli mi? Alanlar terk edilmeli mi?
– Sanatçı duruşu nedir? Temelinde sanat üretimi üzerine kurulmuş kültür sanat alanında sanatçılar, ne oluyor da güç kaybı yaşıyor?
– Sanat kurumları ve üst sınıf çalışan meselesi nedir?
Ve eklenebilecek pek çok soru hakkında daha fazla yazı, daha fazla ses olsa da ortamlar şenlense! “Ana akım” sanat alanı hiyerarşiyi dikey tutmaya çalışıyorsa, onu sallamak için uğraşmak gerekmez mi? Nihayetinde dikey olan yıkılabilir olan değil midir? Beş sene sonra ne olacağını bilmediğimiz şu ortamda “geliyor gelmekte olan” demek yerine, Titanik filminin kemancıları gibi batsak da çıksak da sonuna kadar keman çalamaz mıyız?
Nakarat geliyor gülüm… (yalan dünya dizisinin replikleri kafamdan çıkmıyor da)
Sanat alanı sadece büyük sermayeye ait sanat kurumlardan oluşmuyor!
Kayıtta konuşmacılardan biri ‘sanat izleyicisi’nin durumuna değiniyor. Asıl onlara ulaşılması gerektiğini söylüyor. Çok haklı ama ekleme yapmak istiyorum. Önce bir kısım sanat emekçisi ‘R’ harfine ‘IRE..’ yerine rahat rahat, dümdüz R (re) diyebilmeli!
Demek istediğim, çözüm yolları için, bir dal sorun almaz mıydınız?
Beksultan Oğuz