Agora Kitaplığı’ndan Brecht’in Bütün Eserleri – Levent Mollamustafaoğlu yazdı…
Bertolt Brecht‘in eserlerini tüm ayrıntılarıyla yayınlama amacıyla başlatılan “Bertolt Brecht Bütün Oyunları” serisi 2013 yılının başında Agora Kitaplığı tarafından yayınlanmaya başladığında gerçekten sevindim. 2015 yazına kadar serinin 9 kitabı çıkmıştı. Almanca bilgim olmadığı için her halukarda çevirisinden izlemem gereken eserlerin çoğunu Yılmaz Onay, Ahmet Cemal, Özdemir Nutku çevirmiş. Orjinaliyle karşılaştırma olanağım olmadığı için çevirinin yetkinliği konusunda bir şey söylemem mümkün değil doğal olarak.
Birinci cilt, Brecht’in gençlik döneminde, 20-22 yaşlarında yazdığı eserlerden oluşuyor. Bunlar arasında pek bilinmeyen tek perdelik okuma metinleri olduğu gibi Baal ya da Kentlerin Vahşi Ormanında gibi bilinen ama daha az sergilenmiş ürünleri var. Benim için bu ilk eserlerin ilginç yanları Brecht’in henüz dünya görüşünün tam oluşmamış olduğu, Yabancılaştırma ve Epik Tiyatro‘nun öncüsü olduğu teknikleri kullanmaya başlamadığı bir arayış dönemine ait olmaları. Doğrusu eserler anti-militarizm gibi Brecht’in daha sonra yoğun olarak kullanacağı temaları işlemelerine karşın pek bana hitap etmedi. Bazılarının İncil‘e çok referans veren dillerinin Türkçe çevirileri de kulağıma çok akıcı gelmedi.
Eserlerin yıllar boyunca gelişen değişik yazımlarının dahil edilmesi de kitabı değerli kılıyor. Çok sayıda ve ayrıntılı verilen dipnotlar da son derece yararlı bilgiler içeriyor. Dolayısıyla bu büyük tiyatro yazarının yeteneğinin gelişmesine yardım eden ilk yıllarının bir dökümünü verdiği için kitap tiyatro meraklılarını memnun edecektir.
2. ciltte Brecht’in daha iyi bilinen eserleri yer alıyor. Kronolojik olarak da 1923-1926 yılları kapsanıyor.
İngiliz Kralı II. Eduard’ın Yaşamı, Marlowe‘un oyunundan uyarlanmış bir tarihsel oyun. Brecht, Marlowe’un aksine II. Eduard’ın gözdesi Gaveston’la olan ilişkisini açıkça eşcinsel bir ilişki olarak sınıflandırarak o zamana kadar pek görülmemiş bir açıklıkla ele alıyor. Her ne kadar bir uyarlama da olsa Brecht oyunu hemen hemen yeniden yazarak kendi tarzını uygulamıştır.
Adam Adamdır, Brecht’in 1926’da yazdığı, sonra 1938’de yeniden yazdığı ve bir yükleme işçisinin çeşitli entrikalarla kendini orduda bulması ve başka biri olduğuna inandırılmasını konu eden bir komedi. Konu ilginç olmasına karşın bana pek hitap etmedi doğrusu. Dizinin 1. cildinde olduğu gibi burada da farklı iki yazımın tüm metni ve ayrıntılı açıklamalar yer alıyor.
Üç Kuruşluk Opera, Brecht’in en iyi bilinen eserlerinden biri. Bu da John Gay‘in The Beggar’s Opera‘sından esinlenerek yazılmış ama Brecht’in kendi stilini uygulayarak burjuva toplumunun kötülüklerini anlattığı bir oyun. Oyun metninde Epik Tiyatro öğelerinin (şarkılar, pankartlar, her sahnenin içeriğini anlatan ayrıntılı sahne başlıkları) daha önceki oyunlara oranla çok daha yoğun ve etkileyici bir şekilde uygulanmaya başladığını görüyoruz. Bu oyundan itibaren müziklerde Brecht ile Kurt Weill’ın işbirliği başlıyor ve uzun sürecek bir ortaklığın temelleri atılıyor. Benim çok sevdiğim Ella Fitzgerald yorumunda Ella 1960’da Berlin’de şarkıyı canlı söylerken sözleri unutup emprovize ederek daha sonra bir Grammy ödülü kazanmıştı. Ama işin ilginç yanı Üç Kuruşluk Opera’nın Amerika’da ilk sergilenişinde çok başarısız olması ve bir kaç gösteriden sonra kaldırılması.
Mahagonny, Brecht’in bir Şarkılar Oyunu olarak tasarladığı şarkılar toplamından oluşuyor. Bu versiyonu herhangi bir teatral öğe içermiyor. Brecht daha sonra Weill ile birlikte metni bir opera haline dönüştürerek Epik Tiyatro’da uyguladığı yöntemleri Opera’ya getirerek orada da bir devrim oluşturmaya çalışmış. Bunu yaparken daha önce yazdığı çeşitli şarkılardan ve Üç Kuruşluk Opera metninden de yararlanmış. Bu metin gerçekten Epik öğelerin kullanımı ve Brecht’in yöntemlerinin olgunlaşması açısından önemli geliyor bana. Bu oyun da dahil 2. ciltteki çevirilerin dilinin çok daha akıcı olduğu da dikkatimi çekti doğrusu.
3. cilt yazarın 1929-1935 yılları arasında yazdığı oyunlara ayrılmış ve ağırlıklı olarak “lehrstücke” yani “öğrenme oyunları”nı kapsıyor. Brecht’in bu döneminde ortaya attığı bu form temelde oyuncu ve seyirci ayrımını kaldıran, toplum için önemli sorunların tartışılmasına olanak veren bir tiyatro yöntemi olarak literatüre girmiş.
Tabii ki bu dönemde Brecht hem kendi Marksist anlayışına uygun oyunlar sergileme hem de (daha önce operaya yaklaşımı ve Epik Tiyatro oğelerini oyunlarına koyması gibi) alternatif bir tiyatro oluşturma çabası içindedir, bir yandan yükselmekte olan Nasyonal Sosyalizmin ayak sesleri duyulmaktadır. Bu atmosfer içinde Brecht’in yaklaşımını anlamak mümkün, hem de deneysel yeni bir tarz olarak lehrstücke’lerin getirdikleri yadsınamaz, ama açık söylemek gerekirse benim için fazla doktriner olan bu tür bir tiyatroya bu günün anlayışıyla çok sıcak bakmam mümkün olmuyor. Belki bu oyunlar arasında en ayrıntılı işlenmiş olan Ana(Gorki’nin romanından uyarlanmış) aynı zamanda neredeyse kaba bir Marksizm propagandası olması nedeniyle bana en itici gelen eser oldu. Diğer lehrstücke’ler (Evet Diyen, Hayır Diyen ya da Önlem) felsefi içerikleriyle yine de ilginç oyun parçaları olarak okunabiliyor.
Kısacası benim için Brecht’in bu dönemi şu ana dek okuduklarım arasında en az zevk aldığım metinlerden oluşuyor, ama tiyatro tarihinin bu dönemini ve bu dönemdeki deneysel teknikleri incelemek isteyenler için yine – oyunların çeşitli versiyonları, ayrıntılı notlar ve tartışmalarıyla – önemli bir kaynak oluşturuyor bu 3. cilt.
4. Ciltte Brecht’in 1933 ile 1938 yılları arasında yazdığı oyunlar ele alınmış. En bilinen oyunlar Sivri Kafalılar ve Yuvarlak Kafalılar, Carrar Ana’nın Silahları ve Üçüncü Reich’ın Korku ve Sefaleti. Doğrusu ben bu ciltteki oyunları çok fazla tuttuğumu söyleyemem, tabii ki Brecht Külliyatı’nın tamamlanması açısından gerekli metinler bunlar. Ayrıca Üçüncü Reich’ın Korku ve Sefaleti oyununun bağımsız tablolar halinde tasarlanması dışında Brecht’in alameti farikası olan Epik Tiyatro’yu pek de uygulamadığı oyunlar bunlar.
5. ciltte Brecht’in üç oyunu ele alınmış. İlki oldukça iyi bilinen bir oyunu olan Galilei’nin Yaşamı. Oyunun üç ayrı versiyonu kitaba eklenmiş. Öncelikle 1938-39 yıllarında yazdığı özgün metin. Brecht bu metni Danimarka’da sürgündeyken yazmış ama oyun o hayattayken yalnızca bir kere, o da 1943 yılında İsviçre’de sergilenmiş.
İkinci versiyon İngilizce olarak kaleme alınmış ve Brecht’in Amerika yıllarında Charles Laughton‘un başrolüyle sergilenmiş. Toplam altı kez sergilenen versiyon Amerika’da yazarın politik görüşleri ve yaklaşımı nedeniyle daha çok politik tepkiler almış.
Üçüncü versiyon ise Brecht’in 1955-56 yıllarında Almanca olarak yeniden düzenlediği bir metin ama ölümünden önce gerçek anlamda sergilenmemiş.
Kitaptaki her üç metin oyunu sahneye koymak isteyen topluluklar için ilginç olabilir. Üç metin toplam 437 sayfa tutuyor. Brecht’in 2. ve 3. metinleri onun Epik Tiyatro’sunun tipik tekniklerinden olan mizahi şarkılarla desteklenmiş, ilk metinde bunlara rastlanmıyor. Temel yaklaşımlarda çok büyük bir değişiklik olmamış. Bu oyunda Brecht Epik Tiyatro tekniklerini son derece az kullanmış ve daha dramatik bir yaklaşımı tercih etmiş. Galile’yi tüm insani zaafları ve zayıflıklarıyla resmetmeye özen göstermiş, bu da tarihsel gerçeklere uyuyor.
Kendisine Hollanda’dan getirilen bir teleskopla gökyüzünü inceleme fırsatı bulan Galile, daha önce kuramsal olarak inandığı Kopernik savını destekleyen kanıtlar elde eder. Bu kurama göre Dünya Güneş’in etrafında dönmektedir, ayrıca gökyüzünde bir çok yıldız vardır ve Güneş ve Dünya çok özel gök cisimleri değildir. Bu kuram Kilise için bir tehdit oluşturmaktadır, çünkü İncil’de Dünya’nın evrenin merkezi olduğu, Güneş ve bütün gök cisimlerinin Dünya etrafında döndüğü belirtilmektedir. Kilisenin otoritesini sarsabilecek bu kuram (Kopernik’in kuramı ve Galile’nin onun üzerine çalışmaları) yasaklar listesine alınır. Galile yaşamını kurtarmak ve çalışmalarına devam edebilmek için kilisenin otoritesini kabul eder, ama bir yandan da kuramlarını içeren yeni kitaplar yazıp gizlice başka ülkelere kaçırır ve paylaşılmalarını sağlar. Bu basit gibi görünen öyküyü Brecht güzel bir karakter gelişimiyle anlatmış ve baskı karşısında boyun eğmiş gibi görünen ama son aşamada bilimin gelişmesi için riski göze alarak çalışmalarını sürdüren bu ünlü bılim adamının dramını güzel yansıtmıştır.
Daha önce Royal Shakespeare Company için Mark Ravenhill çeviri/uyarlamasını okumuş ve biraz hayal kırıklığına uğramıştım. Bunun temel nedeni oyunda tamamen dramatik bir teknik kullanılmış olmasıydı. Anladığım kadarıyla bu oyunda Brecht’in kaygısı vermek istediği mesaj olmuş, mesajın nasıl iletildiği ikinci planda kalmış.
Kitapta ayrıca Danimarka ve İsveç sürgün dönemlerinde yazılmış olan ve tarafsızlığın bertaraf edilmeye neden olacağı ana fikrini işleyen Dansen ve Demirin Fiyatı Nedir oyunları da eklenmiş. Çevirileri duayen çevirmen Ahmet Cemal yapmış, bu açıdan da başarılı çevirilerle karşı karşıyayız.
Oyun sayısı az, ama Brecht meraklıları için zengin bu 5. cildi tavsiye ederim.
6. Ciltte 1940-41 yıllarında yazılmış ve genelde iyi bilinen oyunlara yer verilmiş. Çeviriler Ayşe Selen, Ahmet Cemal, Özdemir Nutku ve Yılmaz Onay tarafından yapılmış.
Cesaret Ana ve Çocukları, Brecht’in en iyi bilinen ve belki en sık sergilenen oyunlarından biri ve onun anti-militarist yanını en iyi kullandığı metni denebilir. Avrupa’da temelde Katolik-Protestan çatışması olarak gösterilmiş ama arkasında hükümranlık mücadelesi de olan savaşlar sırasında geçen oyunda geçimini derme çatma arabasıyla cephede dolaşarak askerlere malzeme satarak sağlayan Anna Fierling ya da Cesaret Ana‘nın öyküsü anlatılıyor. Savaşı hep bir fırsat olarak gören, barış dönemlerinde geçimini sağlamakta zorlanan Cesaret Ana, ilk darbeyi oğlu Eilif’in zorla askere alınmasıyla alır. Aradan geçen yıllarda oğluna rastlar, tutsak düşer, kızını ve arabasını kurtarır ama diğer oğlu alay kasasını çaldığı gerekçesiyle kurşuna dizilir. Eilif de yağmacılıktan mahkum olur. Kızıyla yalnız kalan Cesaret Ana zorlansa da perişan bir şekilde ilerleyen orduların yanında ticaretine devam etmektedir. Sounda kızını da kaybeden Cesaret Ana, yaşadıklarından hiç ders almadan arabasını kendi gücüyle çekerek orduların peşine takılıp gider.
Brecht bu oyunda seyircinin oyundaki karakterle özdeşleşmesini engelleyen, şarkılarla ve kullanılan dekorlarla her an izlediğinin bir oyun olduğunu anımsamasına yardım eden, birbirinden bağımsız sahneleri kullanarak oyun akışını klasik dramatik akıştan uzaklaştıran ve anlatılan olay üzerinde düşünmesini sağlayan Epik Tiyatro tekniklerini yoğun olarak kullanmıştır. Ancak bu yöntemin amaçlarına uygun olarak seyircinin Cesaret Ana’ya sempati duymaması ve onun hatalarını ve yanlış kararlarını eleştirebilmesi gerektiği halde bunun gerçekleştiği söylenemez. Brecht’in yaşadığı dönemde bu tür gözlemler yapılmış, aradan geçen zamanda da epik öğelerin amacına ulaştığına pek rastlanmamış. Brecht kendi gözlemleri ışığında 1949’da oyunda değişiklikler yaparak Cesaret Ana’yı daha az sempati duyulabilecek bir karakter haline getirmeye çalışmış ama bunun seyircinin tepkilerinde bir değişiklik yarattığı gözlenememiş. Seyirci hala Cesaret Ana’nın çektiklerini göz önüne alarak ona karşı acıma ve sempati duymaktadır.
Lukullus’un Sorgulanması, 1940 yılında bir radyo oyunu olarak yazılmış, daha sonra 1951’de değiştirilmiş bir sahne metni ve bir opera metni haline getirilmiş. Milattan önce 1, yüzyılda Roma’nın Konsüllükle yönetildiği dönemde Başkomutanlığı alan Lucullus Anadolu topraklarından Kafkasla\a kadar bir çok krallığı fethetmiş ve muzaffer bir komutan olarak Roma’da toprağa verilmiştir. Oyunda Lucullus Ölüler Mahkemesi Yargıçları tarafından yargılanır ve savaşlarından etkilenenlerin de tanıklığıyla hakkında karar verilmesi beklenir. Oyunda Nazi Almanyası’na bir çok referans var.
Sezuan’ın İyi İnsanı, Brecht’in öğreti oyunlarından (lehrstück) biri. 1920’lerde ilk kez tasarladığı bu oyunu 1941 yılında Finlandiya’da sürgündeyken tamamlamış ve oyun ilk kez 1943’te İsviçre’de sahnelenmiş. Çin’de Sezuan kasabasına gelen üç Tanrı iyi bir insan aramaktadırlar, rastladıkları bir sucunun tavsiyesiyle Shen Te ile tanışırlar ve iyi bir insan olduğu için ona bir miktar para verirler. Shen Te daha önce fahişelik yaparak hayatını kazanırken eline geçen parayla küçük bir tütün dükkanını satın alır. Bir yandan da çevresindeki herkese yardım eder, ama bu başına iş açacaktır. Sekiz kişilik bir aile ona sığınıp dükkanda kalmaya başlar, ona aşık olan işsiz bir pilota yardım etmek için para verir, bu sefer kendi borcunu ödeyemeyeceği için dükkanın elinden gitmesi söz konusu olur, pilot beklediği parayı alamayınca evlenmekten vazgeçer ve buna benzer bir sürü olay sonucu insanlara yardım etmeyi düstur edinen ‘iyi’ bir kişinin başına neler gelebileceği arka arkaya gelen tablolarla seyirciye gösterilir. Shen Te bütün bunlarla başa çıkamayınca çok sert bir adam olrak tarif ettiği bir ‘kuzen’ yaratır. Shui Ta kılığına giren Shen Te adeta kişilik değiştirerek daha önce çözüm bulamadığı konuları halletmeye başlar. Sonunda sadece kuzen etrafta görünmeye başlayınca onun Shen Te’yi öldürüp gömdüğü söylentisi çıkar, bunun üzerine Shen Te maskesini çıkararak kendini gösterir. Çeşitli şarkılar ve epik mekanizmalarla kötü bir toplumda iyi insanlar olup olamayacağı sorgulanır.
Sezuan’ın İyi İnsanı, Brecht’in oldukça yoğun mizah öğeleri kullandığı bir oyun olarak ön plana çıkıyor.
Puntila Ağa ve Uşağı Matti, yine Brecht’in Finlandiya sürgünü sırasında tamamlanan ve bir halk oyunu olarak adlandırılan bir oyun. Brecht’in Fin yazar Hella Wuolijoki’yle birlikte yazdığı bu oyun yine bir komedi ve sarhoşken son derece iyi bir insan olan toprak ağası Puntila’yı anlatıyor. Oyun ilk sahnelendiğinde aldığı en büyük eleştiri toprak ağasının fazla sempatik gösterilmesiymiş.
Brecht efendiyle uşak arasındaki diyalektiği ve sınıf uzlaşmazlığını anlatmaya çalışmış ama diğer oyunlarının aksine oldukça yumuşak bir eleştiri getirmiş. Bu nedenle oyunun sahneye konması sırasında dikkat edilmezse eleştirel öğelerden soyutlanmış basit bir komedi olma tehlikesi de her an var gibi. Doğrusu benim için Brecht deyince ilk akla gelecek oyunlardan biri olmayacağı kesin.
500 sayfa üzerindeki bu 6. cildi özellikle buradaki 4 oyundan birini sahneye koymayı düşünen tiyatro toplulukları için önemli bir referans kaynağı olarak tavsiye ederim.
7. ciltte dört oyuna yer verilmiş. İlki belki de Brecht’in eserleri arasında en tutulanlardan biri olan Arturo Ui’nin Yükselişi (ya da bizde daha sık bilinen adıyla Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi). Brecht 1935’lerde bir fikir olarak ilk kez gündemine aldığı oyunu bir “Gangster Oyunu” olarak nitelendirmiş ve 1941 yılında Finlandiya’da sürgündeyken yazmaya başlamış. Amerikan kültürünü ve özellikle sinemasını incelemiş olan Brecht, Al Capone ve benzeri gangsterlerin yaşamıyla Hitler’in yükselişi arasında gördüğü paralellikleri işleyerek oyunu yazar.
Oyun Brecht’in geliştirdiği epik tiyatro tekniklerinin en başarılı şekilde uygulandığı örneklerden biridir, ama bir anlamda ironik olan, oyunun Brecht hayattayken sahnelenmemiş olmasıdır. (Oyunun iyi bir örneğini bir kaç yıl önce Londra’da izlemiştim, bakınız)
Hayali gangster Arturo Ui’nin Cicero kentindeki karnabahar tröstüne koruma sunmak istemesi, bu iş olmayınca şehrin güvenilir adamı Doughsborough’yu oyuna getirerek bir yolsuzluğun tarafı haline getirmesi ve elindeki adamlarla yavaş yavaş şehri ele geçirmesi, Nazi Almanya’sının 1938 Avusturya işgaline kadar olan dönemindeki eylemleriyle paralellik kurularak mizahi bir dille anlatılır. Başta oyun Nazi Almanyası eleştirisinin 1938’e kadar olan dönemi anlatarak ve daha sonra işlenen insanlık suçlarını kapsamadığı gibi kullandığı mizahi dille faşizmi hafife aldığı gibi eleştirilerle karşılaşsa da 1959 yılındaki Berliner Ensemble yorumundan sonra oyunun faşizmin yükselişi ardındaki küçük ve sıradan görünen nedenleri vurgulayarak bir anlamda bunun yeniden olabileceğini vurgulamasıyla tiyatro tarihinde önemli bir yere oturduğunu söyleyebiliriz. Oyunu Almanca aslıyla karşılaştırma olanağım yok, ama Özdemir Nutku çevirisinin tiyatro dili olarak başarılı olduğunu düşünüyorum.
Simone Machard’ın Düşleri, yazarın daha önce rastlamadığım bir oyunu. Fransa tarihinden alınmış Jan Dark ile Fransa’nın 1940 yılında Almanlar tarafından işgal edilmesinden sonraki olaylarla paralellik kuruyor. Daha geleneksel bir tarzda yazılmış oyun Brecht’in ölümünden sonra, 1957 yılında sergilenebilmiş.
Schweyk, ünlü Çek yazar Jaroslav Haşek‘in dilimize Aslan Asker Şvayk diye çevrilmiş savaş karşıtı mizahi romanından uyarlanmış bir eser. Brecht Schweyk’i 1. Dünya savaşından 2. Dünya savaşına taşımış ama mizahi tonu aynı tutmuş. Öncelikle bir müzikal olarak tasarlanan oyun yine Brecht’in ölümünden sonra, 1957 yılında sahnelenebilmiş.
Malfi Düşesi, Brecht’in 17. yüzyıl İngiliz yazarı John Webster’dan uyarladığı bir trajik oyun. Doğrusu bu oyunu okuduktan sonra Brecht külliyatındaki yerini ve neden yazıldığını anlayabildiğimi söyleyemeyeceğim. Dük Ferdinand’ın ikiz kızkardeşi Malfi Düşesi’ne duyduğu gizli aşk ve onun kocasının ölümünden sonra evlenmemesi için çevirdiği entrikalar, Düşesin gizlice kahyası Antonio ile evlenmesi ve ondan üç çocuk sahibi olması, Dük ile üçüncü kardeşleri Kardinalin intikam çabaları gibi bir olay örgüsü içeren eser tarz olarak da Elizabeth döneminin üslubunu kullanmış.
Belki bilmecenin çözümü oyunun yazılışıyla ilgili olabilir. Brecht bu uyarlama için ınce H.R Hays ile sonra da W.H. Auden ile işbirliği yapmış. 1946’da New York’ta prömiyeri yapılan oyunda Brecht’in yazdığı metin kullanılmamıştır. Her iki yazarla da anlaşmazlığa düşen Brecht sonunda oyunun afişlerinden ismini çıkartmış ve kendi külliyat yayınına bu oyunu almamıştır.
Bu ciltte 532 sayfada bu döret oyunla ilgili metinler, dipnotlar, yazılış ve sahneleniş notları ve eldeki değişik sahne varyantları verildiği için önemli bir kaynak metin olarak görülebilir.
Levent Mollamustafaoğlu
Dipnot: Bu serinin kitaplarını 2013-2017 yılları arasında okudum. Bu dönemde seriye çevirileri ve yazılarıyla büyük katkıda bulunan Ahmet Cemal ve Yılmaz Onay’ın aramızdan ayrılmaları bir acı not olarak düşülmeli.