Allı turnam bizim ele varırsan – Cemil Biçer yazdı…

Tan ağarırken uyanırım. Mesleki bir alışkanlık olsa gerek.. 30 yıl her sabah saat yedi de ders başı yapmaktan biyolojik saatim serkisof saat gibi tıkır tıkır işliyor.. Mübarek, bir sabah olsun şaşsa da güneşin üstüme doğmasının keyfini yaşasam.
Mutsuz muyum? Asla! Bilakis sabah rüzgarlarının getirdiği toprak kokusunu ciğerlerime doldurmazsam o gün akşam olmaz bana.
Bu sabah uyandığımda bir halk türküsü peleseng oldu dilime, bu türküyü mırıldanarak uyandım.
Eminim hepiniz bilirsiniz ve solo olarak söylememiş iseniz bile korist olarak eşlik etmişsinizdir bu gurbet yüklü, hasret yüklü Anadolu ezgisine.
Keskin’li Hacı Taşan‘ın Salman Çoker‘den derlediği ve halk müziği repertuarlarına Muzaffer Sarısözen tarafından kazandırılmış çok bilindik ve sevilen bir halk ezgisidir.
Bence; halk türküleri yaşadığımız coğrafyanın ortak sesidir. Bu anlamı ile söyleyenden ziyade söyleten önemlidir. Söylenmesine vesile olan sosyal koşullar önemlidir.
Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle.
Hasretini havada uçan kuşun kanadına yükleyip sılada ki sevdiğine selam olarak göndermek. Bu duygunun kalem ile kağıt ile anlatılması zaten mümkün değildir dostlar…
Hayatta bazı şeyler vardır anlatılmaz, anlaşılması için illa ki yaşanılması gerekir.
Anadolu insanını ortak paydada buluştur deseler hiç tereddüt etmeden “GURBET TÜRKÜLERİ” derim. Ne dil ne din ne de etnik köken illa da TÜRKÜ!
Hangi dilden, hangi dinden, hangi etnik ağızdan söylenirse söylensin içinde sıla varsa, sevda varsa, hasret varsa o türküler göz pınarlarımızda bir ılık gözyaşı olarak birikir ve içimizdeki kor gibi yanan acıların merhemi olur.
Halk müziği kaynaklarında Erzurum türküsü olarak belirtilmesine rağmen Anadolu’nun kadim halklarından Ermeni kültürünün bilinen ve çok sevilen bir türküsüdür “Sarı gelin” ezgisi. İster Türkçe söylensin ister Ermenice bu coğrafyanın insanının yüreğinde hüzün fırtınaları koparır.
Ya, bu türküye ne demeli:
Gitme Yemen’e Yemen’e
Yemen sıcak dayanaman
Tan borusu er vurulur
Sen küçüksün uyanaman
Yemen yolu çukurdandır
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir.
Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Şol Yemen’de can verenler
Biri Memed biri Memiş.
Bugün yaşadığımız açık faşizm koşullarında bu türkünün sözlerini yazıya dökmeye kalksam; madde 141/1. fıkra: sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetleri her ne suret ve nam altında olursa olsun kurmaya tevessül etmekten ölüm cezasına çarptırılmak işten bile değildir. Nice yiğit vatansever gençlerimiz dar ağaçlarında can verip mahpuslarda çürümedi mi?
Dünyadaki tüm halkların türküleri güzeldir ve insan olma paydasında ortak temalar üzerine söylenmiştir; kah can verir, kah can yakar…
12 Eylül faşizminin en cıv-cıvlı döneminde mülteci olarak dağ bayır dolaşmak mecburiyetinde olduğum günlerde, Samsun’da yüreğimi ipotek ettiğim gençlik aşkımın bir başkası ile evlendiğinin haberini aldığımda Bolaman’ın başı dumanlı dağlarında ağlayarak söylediğim bu türkü benim olmazsa olmaz türkümdür.
Memleketi kurtarmak gibi “ulvi” bir dava uğruna mücadele etmeyi göze aldık ama.
Hey hat…
“Hem memleketi kaybettik, hem sevdamızı:(((”
Şu yüce dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var
Seher vakti burda kimler ağlamış
Çimenler üstünde göz yaşları var
Ufukta iz gördüm kızıl bayraktan
Bulutlar nem almış yeşil yapraktan
Bir kız ağlar sesi gelir uzaktan
Yine mi gurbetten kara haber var
Gönlümüz gam alır böyle günlerde
Önüme çektiler bir siyah perde
Yar senin aşkınla tutuldum derde
Yine mi gurbetten kara haber var.
“Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkmadan yanına oturun. Çünkü kötü insanların türküleri yoktur!”(Neşet Ertaş)
Cemil Biçer