SÖYLEŞİ

Alper Çorumluoğlu: ‘Alkışla doyan insanlarız demek anlamsız’

Kanadı Kırık Bir Kuş Misali; Cahide, Üç Artı Bir Zombili, Binbir Gece Masalları, Şöför Nebahat, El Deliye Biz Akıllıya Hasret oyunlarında rol alan, aynı zamanda Çiğdem Tunç Tiyatrosu’nun müdürlüğünü de yapan oyuncu Alper Çorumluoğlu ile konuştuk.

 Söyleşi: MELİKE BİRGÖLGE

 “ANKARA SANAT TİYATROSU (AST) VE ŞİNASİ SAHNESİ, SAHNE TOZUNU YUTTUĞUM EN MÜTHİŞ YERLERDİ!”

  • Sizi Çiğdem Tunç Tiyatrosu’nun oyunlarıyla, farklı karakterdeki rollerinizle tanıdık dört yıldır. Ama öncesi var tabii sanatla buluşmanızın, uzun yıllara dayanan. Sanatla keşişsen yola girişinizle başlayalım mı? Ne zaman, nasıl, ne şekilde…

Aslında buna müzik sebep oldu. Küçükken çoğumuzun koltuk ve minderlerinden çadır yapmışlığı vardır. Ben onlardan çadır yapmak yerine sahne kurar, elimdeki flütle dizi müzikleri çalar, aklımda kalan sahneleri canlandırırdım. Daha sonraları müziğin keyif verdiği fakat karakter canlandırmanın beni çok daha fazla eğlendirdiğini algılayarak yavaşça kendi çapımda tiyatroculuğa ağırlık vermiştim. İlkokul 5. sınıfın son gün eğlencesi için yapılan programlama esnasında da ne cüretse, müdürün odasına girip “Ben sunacağım programı” dememle ömrümdeki ilk gerçek seyirci olan sınıf arkadaşlarımın karşısına çıkmış bulundum. O zamanlar memleketim, toprağım Edremit’in olanakları pek fazla yoktu. Bırakın tiyatroyu, sinemayı bile İzmir’den bilirim. O yüzden bu alanda kendimi gösterecek bir imkan bulamadan ortaokul ve liseyi ufak çaplı organizasyonlarla geçirdim hiçbir şekilde tatmin olamadan. Ta ki 1998 yılı, üniversiteye adım attığım ilk gün, kayıt işleminden sonra koşa koşa tiyatro topluluğuna gitmeme kadar. Ne mutlu bana ki ekibe girmiş ve gerçek anlamda sahneye adımımı atmıştım. Ve net hatırlamıyorum tabi ki ama büyük ihtimalle üniversitemizin bağlantılarından sebep, ne şanslıyımdır ki, oyunlarımın çoğunu Ankara Sanat Tiyatrosu’nda (AST) ve Şinasi Sahnesi’nde seyirciyle buluşmuştu. Sahne tozunu yuttuğum en müthiş yerlerdi.

Alper Çorumluoğlu

“TOZ YUTMA MESELESİ VAR YA, İNSANIN İÇİNE İŞLEYİNCE BİR DAHA SÖKÜP ATAMIYORSUN!”

  • Oyunculuğun kıvılcımı ne zaman ateşe dönüştü içinizde?

İnanın hatırlamıyorum. Bu toz yutma meselesi var ya, insanın içine işleyince bir daha söküp atamıyorsun. Yavaş yavaş hissettirmeden derine nüfus etmişçesine, sanki doğduğundan beri onunla birlikteymişçesine bir duygu bu. Şudur diyebileceğim bir şey yok o yüzden. İlk günden beri oluşmuş büyük bir ateş bu. Belki bir kitleye bir şeyler anlatmak, öğretmek, fikrini beyan etmek belki de sadece tozpembe bir rüyayı yaşamak.

“BU GÖZ KAPAĞI SENİ ÜNLÜ YAPACAK!”

  • Oyunculuğun mesleğiniz olacağını nasıl, hangi olayla pekiştirdiniz peki?

Bunu bilerek dünyaya gelmişim ben. Sadece vaktini bekledim. İrsi olarak bizim sülalenin genelde de erkeklerinin sağ göz kapağı biraz düşüktür. Etrafımı gözlemlemeye ve konuşmaya başladığım dönemler, çevremdeki herkesin göz kapağına bakar ve benden farklı olduklarını görürdüm. Çok enteresan, oturup üzülmek yerine her aynanın karşında kendimi gördüğümde ‘Bu göz kapağı seni ünlü yapacak’ derdim. Tabii o zaman o kadar küçüğüm ki ‘oyuncu, sanatçı’ terimlerini bilmiyorum. Sadece ‘ünlü’ terimi var sözcük dağarcığımda. Sanırım 4 yaşlarındaydım. O zamanlardan beri biliyordum bunu.

  • Ankara’da başlayan ve sonrasında Edremit’te devam eden oyunculuk maceranızın İstanbul’a dönen virajı nasıl oldu?

Kader. Bazı kararlar hayatımızda dönüm noktalarını oluşturuyor. O zamanlar, son üç yıldır Şan Tiyatrosu emekçisi Ersin Ökten Hoca’mın yönetmenliğinde Edremit Belediye Tiyatrosu’nda oyunculuk yapıyordum. Hayatı sorguladığım zor zamanlardı ve bir gece, ‘Ben İstanbul’a gideceğim’ dedim kendime. Kendimi bulmam için olduğum ortamdan uzaklaşmam gerektiğine inandım. Sanki üzerimde bir zırh vardı, onu parçalamak için şehir değiştirmem gerekiyordu. Ertesi gün ailemin yanına gidip düşüncemi paylaştım ve başka hiçbir şey düşünmeden İstanbul’a kardeşimin yanına geldim.

  • Çiğdem Hanım’la (Tunç) tanışmanızın perde arkası…

İstanbul’a geleli iki sene olmuş. Herkesin ‘Yeneceğim seni İstanbul’ dediği şehirde ayakta durmaya çalışıyordum. Bir gün Ersin Ökten Hoca’m aradı. 2016 senesiydi. ‘Altın Yıllar’ adı altında tüm Şan Tiyatro’su sanatçılarının toplanacağı bir geceden bahsetti ve benim de eşlik etmemi istedi. O geceden bir gün önce, program provası için oradaydık. Herkesle tanıştırdı. Kimler kimler yoktu ki… Bu arada iş dağılımı yapıldı, herkes bir şeylerle uğraşıyor. Bir anda kendimi Çiğdem Tunç ile yerde diz çökmüş halde panolara fotoğraflar yapıştırırken buldum. O kadar enerjisi yüksekti ki eğlenerek, kahkahalar atarak tüm gün birlikte çalışıp hazırlıklara yardım ettik. Ertesi gün de hep televizyondan izleyip haberlerini okuduğum kadının inanılmaz büyüleyici performansını en ön masadan izlemek nasip olmuştu. Dostluğu diyeceğim, o iki günün dostluğu öyle bir temel atmış ki bize, Çiğdem Tunç Tiyatrosu kurulduktan çok kısa bir süre sonra yine Ersin Ökten Hoca’mın bana ulaşıp, “Sana bir numara gönderiyorum, hemen Çiğdem’i ara” demesiyle de altı senelik bir serüvenin başlangıcı oldu.

Civan Canova: ‘Türkiye’de sanata ihtiyaç duyulmuyor’

“ÇİĞDEM TUNÇ “BEN CERRAHIM” DER!”

  • Çiğdem Hanım’ın patronluğu nasıl peki? Bir şey başarılmazsa topuğundan vuran cinsten mi? Korkma, söyle. (Kahkahalar)

Başarmakla ilgili değil ama bu cümleyi bana kurmuştu. Aurası çok yüksek, insanları enerjisiyle inanılmaz büyüleyen bir kadın. Bir tarafı, herhangi bir mekana girdiğinde herkesin kafasını çevirip kendine baktıracak kadar dişiyken, diğer tarafı her an ‘topuğuna sıkabilir’i hissettirir. Hatta size bir sır vereyim, “Ben cerrahım oğlum, kangren olabilecek vakayı gördüm mü öyle pansumanla filan uğraşmam, neşteri alır kesip atıveririm hemen’ der. Ne olduğunu anlamadan çok da kestiğini görmüşlüğüm oldu. (Gülüyor) Hayatımda gördüğüm en delikanlı insanlardan biridir. Kafasına koyduğunu yapar ve ne olursa olsun asla başarısız olmaz, olamaz. Onun dünyasında yenilgi ya da başarısızlık yoktur. Yeter ki karar versin. Ben de öleyim. İnandıktan sonra koparamayacağım hiçbir şey yok bu dünyada. Bu konuda aynı frekansta olduğumuz için de çok iyi anlaşıyoruz. Ayrıca bana patrondan öte abladır. Kardeşi gibi görür. O yüzden bizim patron çalışan anlaşmazlıklarımız değil de, abla kardeş kavgalarımız vardır. (Gülüyor) Çalışma arkadaşlarım dediği, ışıkçısından sesçisine, dekorcusundan oyuncusuna kadar aklınıza kim geliyorsa, haklarını sonuna kadar koruyan bir insan. Ben kendimi hiç bu kadar rahat bir çalışma ortamında bulmadım daha önce. Birlikte yol aldığı insanlara son derece rahat hissettirir kendilerini.

Alper Çorumluoğlu

  • Siz hem oyunlarda oynuyorsunuz hem de Çiğdem Tunç Tiyatrosu’nun (ÇTT) idari işlerini, müdürlüğünü de yapıyorsunuz. Tiyatroda müdürlük yapmanıza başlamanıza vesile olan durum, konu, olay?

Aslında ilk olarak asistanlık, sonra oyunculuk, en son müdürlük… Şöyle ki, telefon açıp Çiğdem Hoca’yla ilk kez konuştuğumda, kendisine bir asistan gerekli olduğunu söylemişti. Biz tiyatrocularda sadece bir iş yoktur. Hepimiz zamanında dekorculuğundan ışıkçılığına her şeyi yapmışızdır. Yani en azından ben her şeyi yaptım. Tarz olarak ben eğer bir iş yapıyorsam her şeyine hakim olmam gerekir çünkü. Daha önce de hiç yönetmen asistanlığı yapmamıştım. Kendimi gösterip sahneye çıkma şansım da var. Tabii de dedim. Tiyatro yeni kurulmuş, cast hazır, provalar ve diğer hazırlık aşamaları, öyle bir giriştik ki biz işlere, gecemiz gündüzümüze karıştı ve bir gün kendimi bir anda provalarda buldum. “Hadi sahneye şu karakterle Alper, böyle olmaz, tiyatrocu adama sahne arkasından oyun izlettirilmez” dedi ve tekste olmayan “Security Hayrullah” karakterini yaratıp beni oyuna aldı. Sağ olsun, ilk oyundan beridir 6 senedir de oyuncusuyum. Diğer yandan da çok titiz çalışırım. Babam bana öyle öğretti. “Bir şey hakkında bir soru sorulduğunda sadece o sorunun cevabını değil, o konu hakkında gelebilecek her türlü soruya cevap verebilmelisin” derdi. Bu benim hayat felsefem oldu. O yüzden diyorum ki, eğer ‘Bir iş yapıyorsam her şeyine hakim olmam gerekir’ diye. Çiğdem Hoca da birlikte vakit geçirdikçe görmüş olacak ki bendeki bu özelliği, zamanla koskoca Çiğdem Tunç Tiyatrosu’nun her şeyini bana teslim ederek, müdürlük titrini uygun gördü. 6 senedir oyunculuğunu, 5 senedir de müdürlüğünü yapıyorum tiyatronun.

  • Peki oyunculuk müdürlüğe, müdürlük oyunculuğa nasıl katkı sakı sağlıyor? Bu ikisi nasıl besliyor birbirini? Hangi noktalarda iç içe geçiyor?

İç içe geçtiği anda sistem çöker. (Kahkahalar) Sahneyle uğraşanlar bilir. Sahne önünden daha çok asıl sahne arkası önemlidir. Hele ki sorunsuz bir işin asla olmayacağını düşündüğünüz de rejiye telsizden ‘Biz hazırız, başlayalım’ komutunu verdikten sonra, ışıkların söndüğünü, oyun müziğinin verildiğini ve o esnada bir sorun oluştuğunu düşündüğünüzde, hem de 20 saniye sonra sahneye çıkmak üzere antrede beklerken, o müdürlük ile oyunculuk iç içe girerse hepimiz yanarız. (Gülüyor) Ama katkısı inanılmaz fazla. Oyuncu gözünden baktığınızda kostümünden dekoruna, aksesuarından makyaj stiline kadar her şey kararlaştırılmış ve hazırlanmış şekilde önüne hazır gelir. Gerisi oyuncunun kendisini bunlarla içselleştirmesine kalır. Ben böyle bir çaba hiç sarf etmiyorum. Tabii de son söz her zaman hocadadır ama fikirlerime de o kadar çok güvenir ki, dekorunda bile çizgimin olduğu hatta bu olmamış, şöyle yapalım diye revize ettirdiğim, aksesuarından kostümüne kadar birlikte hazırlayıp, tekstin içindeki düzenlemesine kadar emeğimin geçtiği bir oyunun sahnesine çıkarken orası zaten benim evim oluyor. ‘Her şeyini ben yaptım’ rahatlığı, sanki o dünyanın içinde doğmuşum hissiyatı veriyor ve oyunculuk bakımında hangi karakter olursa olsun çok çok daha önceden, henüz daha hazırlık aşamasındayken o karaktere girmemi sağlıyor. Bu konudaki katkısı inanılmaz fazla.

“SIRF SOSYAL MEDYADA FENOMEN DİYE DİZİLERDE, FİLMLERDE, SAHNELERDE İZLİYORUZ BAZILARINI!”

  • Son yıllarda, çok kolay sanarak, oyuncu olmak isteyenler çoğalmakta. Oyunculukla ilgili sizi şaşırtan konular, olgular neler?

Bir yerlere çok kolay gelinemiyor. Dünyanın işleyişine ters bir şey bu. Bir an önce ünlü olayım, çok param olsun ya da herkes beni tanısın. Oyunculuğa bu gözle bakılıyor ne yazık ki. Eğer basamakları tırmanırken sağlam ve düzgün adım atmak yerine hızlı olmak amaçlı üçer beşer dengesiz bir şekilde çıkmaya çalışırsan, ileride mutlak kontrolü kaybedip yuvarlanarak aşağıya düşersin. Sadece oyunculuk değil. Tüm işlerde böyledir. Ama çok üzülerek söylüyorum bunu, günümüzde cast yaparken insanların yeteneklerine değil de sosyal medya hesaplarındaki takipçi sayılarına bakıldıkça, oyuncu olmak insanlarında beklentisi her zaman bu yönde olacaktır. Siz de görüyorsunuzdur, sırf sosyal medyada fenomen diye dizilerde, filmlerde ya da sahnelerde izliyoruz bazılarını. Sanatın bu hale gelmesi beni çok şaşırtıyor.

Alper Çorumluoğlu

“İZLEDİĞİM KİŞİNİN BANA DOKUNABİLMESİDİR OYUNCULUK!”

  • Baktığınızda oyunculuk neye benziyor aslında?

İzlediğim kişinin bana dokunabilmesidir oyunculuk. O kişinin, canlandırdığı karakterdeki gibi biri olmadığını bilmeme rağmen kendisini saatlerce izlettirecek kadar sürükleyici bir performans sergiliyorsa, gönlüme, duygularıma dokunabiliyorsa, oyunculuk odur işte.

  • Oyunculuğun en sevdiğiniz yanları, en sevmediğiniz yönleri?

Sahnede kaos yaşamak. (Gülüyor) Birinin repliğini unutması, şaşırması ya da geç antre yapması en sevdiklerim. Herhangi bir olağandışılık yaşadığınızdaki o rol arkadaşınızla 1 saniyelik göz göze gelmeniz ve doğaçlamaya başlamanız. Unutulan bir yer varsa hatırlayana kadar seyircinizin anlamamasını sağlayarak doğaçlama ilerlemeniz, antresini kaçıran biri varsa o gelene kadar tekstten ve oyun matematiğinden uzaklaşmamaya çalışarak mücadele etmeniz. Kaba bir tabir olacak ama sahnede debelenmeniz, en eğlendiğim, en eğlendiğim kısımlar. (Gülüyor) Hatta ve hatta eğer ki birbirini ezbere bildiğin ve çok güvendiğin bir rol arkadaşın varsa beklemediği bir hareket, tekste olmayan bir replik ile cevap vermeniz, birbirinizi şaşırtmaya çalışmanız. Seyircinin bunlardan haberi olmaz, ruhu bile duymaz ama siz çok eğlenirsiniz. Sevmediğim yönü de sanırım yok. Ya da insan bir şeyi sevince, eksik yönleriyle birlikte sevip, olumsuz yanlarını asla görmüyor. En azından ben öyleyim.

Alper Çorumluoğlu

“DIŞ GÖRÜNÜŞ NEYE YARAR İÇİN İYİ OLMADIKTAN SONRA!”

  • Alaaddin’in Cin’i, harami, Arap Bacı, polis, anlatıcı da oluyorsunuz her oyunda farklı karakterlere bürünerek. Birçok karaktere hayat vermek oyunculukla ilgili olan en önemli esasların neler olduğunu ortaya koyuyor?

Gözlem… Karakter analizi için ilk ihtiyacınız olan şey. Yetenek asla tek başına yardım etmez size. Gözleminiz olacak ki, insan hayvan bitki hiç fark etmez, bir canlının nasıl davrandığını, ses çıkardığını, nasıl hareket ettiğini bilesiniz. Bunu bildikten sonraki adım çeşitlilik. Bir insanınsın ama nasıl bir insan? En basiti, sahnede yürümekten bahsedelim. Özgüvensiz insanın yürüyüşü ile belinde silahı olan kolluk kuvveti mensuplarına ait bir memurun yürüyüşü arasındaki farktır çeşitlilik ya da hasretini çektiği sevdiğinden gelen mektubu okuyan bir insanın yürüyüşü. Her biri farklıdır. Bir diğeri de bunu içselleştirebilmeniz. İnsanoğlu yaşamında birçok duyguyu tadıyor, bunları biliyor. Ya hiç bilmediklerimiz? Deli rolü oynayacaksınız. Gözlemlemeniz tamam, üst baş kıyafetinden, saçına kaşına, mimiklerinden vücut hareketlerine, çıkardığı seslerden bakışlarına kadar gözleminiz tamam. Peki bunu seyirciye nasıl geçireceksiniz? Dış görünümün ne kadar muhteşem olursa olsun inandırıcı olamadıktan sonra iyi bir iş çıkartamazsınız ortaya. Yaşamadığın duygularda bu zor oluyor tabi.  Deli rolü diyorduk değil mi? Kendini deli gibi hissetmek, kendini deli yapmak. Deliymişsin gibi hareket edip tüm vücuduna ve beynine bu senin için çok normalmiş gibi ezberletmek. İşte gözlemle birlikte içselleştirdikten sonra herkes seni soluksuz izler. Felsefi bir cümleyle bitireyim cevabı; dış görünüş neye yarar için iyi olmadıktan sonra! (Gülüyor)

” ‘BİZLERRRR ALKIŞLA DOYAN İNSANLARIZZZ’ DEMEK ANLAMSIZ!”

  • Peki oyunculuğun, hayata dair size fark ettirdiği en bariz noktalar?

Takdir edilmenin paha biçilmezliği. ‘Bizlerrrr alkışla doyan insanlarızzz’ gibi anlamsız bir şey söylemeyeceğim tabii ki de ama o alkış, bizi onore etmeniz, takdir etmenizdir. Memleketim, toprağım Edremit’te oyunculuk yaparken, aynı oyunu premierden sonra üst üste 3 ya da 4 gün oynardık. İnanır mısın her seferinde annem ve babam gelirdi izlemeye. Bu hep aklımdadır benim. En ufak bir şey için bile başkalarının desteğini hissetmek, takdirini almak yaşamımızı öyle huzurlu kılar ki, daha bir aşkla görür dünyayı gözlerin. Bunun önemi çok fazladır insanoğlunda. Olmazsa olmaz gibi bir şey. O selamlamaya çıktığında aldığın alkış da bu işte. Takdir edilmek. En ufak şeyler için bile takdir edin birbirinizi. Hayat fazlasıyla zor zaten, herkes herkese çiçek açtırsın.

Alper Çorumluoğlu

  • Bundan sonrası için yapmak istedikleriniz arasında neler var?

Hayat bu, ne olur ne biter hiç bilmiyoruz, yarınımız meçhul. Ne yazık ki sadece tiyatrodan kazandıklarınla rahat bir hayat sürdürmek çok zor ama bu işi hiç bırakmamak en çok istediğim. Bir gün gelir başka bir iş yapmayı tercih edersem de hayatımın bir köşesinde tiyatro her zaman olacak. Bir kez sahnenin tozunu yutunca, geri dönüşün olamıyor. (Gülüyor) Oyunculuk tarafından bakarsak da evet bir, iki sinema filmi deneyimim oldu, sahneyle yakından uzaktan alakası olmayan. Ve bana göre tiyatro ya göre çok çok daha zor olan bir iş alanı. Ama sinemayı da yapmayı, çok güzel bir projede deneyimlemeyi isterim. Bir de hayalimde, hazır bu derece çılgın bir patronum varken çok kalabalık bir kadro ile büyük ses getirecek bir projeye hayat vermek istiyorum. Aklımızda böyle bir şey var, vakti gelene kadar bizde saklı kalması gerekiyor. O yüzden detaylandıramam ama ülkenin sınırlarından taşacak bir projeyi, hem idari anlamda yönetmek hem de bunu sahnede sergilemek, bunu yaptığımızı görmek gibi bir hayalim var.

  • ‘Çılgın bir patron’ derken?

Çılgın diyorum çünkü bana göre tanımlaması bu. Çiğdem Hoca, Şan ekolünden geldiği için her projeye müzikal tarzda yoğunlaşıyor. Oyun müzikal olmasa bile kadro müzikal kadrosu gibi. Genelde tüm oyunlarımız 17 kişi civarındadır. Işıkçısı, sesçisi, dekorcusu, derken 21 – 22 kişiyi buluyoruz. Ülkede kriz var, savaş var ne olursa olsun, hocayı bu fikirden alıkoyamıyoruz. Bu devirde, ekonomik krizleri yaşadığımız bu dönemde, en ufak masrafına kadar, kazandığıyla çevirmeye çalıştığı tiyatrosuna yeni oyun yaparken kadronun 20’li rakamlarla telaffuz edilmesini sağlayan insan çılgın değildir de nedir ki?

  • Hele de bu pandemi döneminde de…

Aynen… Son bir seneyi aşkın pandemiyle savaşıyoruz dünyaca. Aman hocam bir önceki senenin oyununu henüz 30 kere oynayamadık virüsten dolayı yeni oyun çıkartmasak mı acaba derken biz yepyeni bir oyunla sahne aldık. 5 kere ya oynadık ya oynamadık kasımdan beri yasaklar var ama hali hazırda şu an için önümüzdeki sezonda oynayacağımız oyunun siparişini yazarımıza vermiş bulunmaktayız. Yazılıyor, geldiği gibi de provalara başlayacağız. Bu çılgınlık değildir de nedir?

Yeliz: ‘Kitap yazarsam iltica etmem gerekir!’

Alper Çorumluoğlu

“SANAT, BİR TOPLUMUN İLACIDIR!”

  • Pandemi en başta sanatı vurdu. Siz bu dönemde; sanatsızlığı, sahneye çıkamamayı, kapanmayı, olumsuz durumları nelerle ve nasıl vuruyorsunuz?

Sanat bir toplumun ilacıdır. Sevdiğinizle bir konsere gitmeniz, arkadaşlarınızla bir komedi oyununa ya da macera filmine gitmeniz vs… Duygusal paylaşım bağı kesildiği zaman insan ilişkileri zarar görür. Çok zor zamanlar geçiriyoruz ve moral seviyemizi yüksek tutmak psikolojimiz için çok önemlidir. Bu da sanatla olur. Sahne sanatlarıyla. Bunlardan sadece biri tiyatro. Tüm önlemler alındığında, yemenin ve içmenin yasak olduğu, sağ ve sol koltuklarınızın boş bırakılıp, arka ve ön sıralarınızdakilerin de çapraz şekilde oturma düzeninde olduğu bir salonda sahne sanatları gösterileri devam etmeliydi. Yasaklar ayrı tabii ki de ama ilk alınan önlemler içinde sanat kolunun olması çok üzücü oldu. Normalleşme süreci de ilk sanatla başlamalı. Hali hazırda yaz mevsimine giriyoruz. Parklar, bahçeler, açık alanlar bu iş için çok müsait. İnsanların rahatlaması, moral bulması gerek.

 Söyleşi: MELİKE BİRGÖLGE

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu