KÖŞE YAZILARIKİTAPProf. Dr. A. Didem Uslu

Amerikalı Misyoner Hamlin Cyrus, Robert Kolej Ve Hıristiyan Misyonerliği

Prof. Dr. A. Didem Uslu yazdı...

Amerikalı Misyoner Hamlin Cyrus, Robert Kolej Ve Hıristiyan Misyonerliği – Prof. Dr. A. Didem Uslu yazdı.

Yabancıların Türkiye ve Osmanlı İmparatorluğu hakkında yazdıkları kitapları ve romanları okumayı her zaman sevmişimdir. Farklı bakış açısı görmek ilginç olur benim için. Nadir de olsa, kimi ecnebi yazar Osmanlıyı ve Türk’ü çok iyi tahlil etmiş olur; kimisi de yüzeysel ve oryantalist fikirler içinde boğulur. Bazısı da karışık fikirlerle yolunu bulmaya çalışır. Uyduranlar olur, yalan yanlış bilgi dağıtan da vardır. Ne yaparlarsa yapsınlar, sonuçta 2500 yıllık, hatta daha üstünde, bir tarih söz konusudur. Hunlar, Göktürkler, (Büyük ve Türkiye olmak üzere) Selçuklular, beylikler, Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti derken, İskitlerle Sakalardan söz etmiyorum bile.

Amerikalı misyoner Hamlin Cyrus’ın ‘Türkler Arasında 40 Yıl’ kitabı, 1850’lerdeki ilginç bir Osmanlı İmparatorluğu gözlemi ve Amerikan misyonerlik anlatımına ilişkin bilgi kaynağıdır.

İnternetten aldığım bilgiye göre Ermeniler için ilk misyoner okulu 1834 yılında İstanbul’da Beyoğlu’nda açılmış. Başarılı olunca çalışmalarını hızlandıran misyonerler daha sonra 1852’de Harput Misyoner İstasyonunu kurmuşlar. Daha sonra da Anadolu ve Osmanlı İmparatorluğu topraklarında pek çok yerde okul ve hastane açarlar.

Amerikan misyonerlik faaliyetleri, 1820’lerden başlayıp Türk Kurtuluş Savaşının sonuna kadar sürmüş. Demek oluyor ki, ABD’nin kurulur kurulmaz, kırk yıl içinde ilk yaptığı işlerden biri Osmanlı İmparatorluğu içinde Hıristiyanlığı yaymak ve Ermenileri eğitmek için kollarını sıvamak olmuş. Tıpkı iki tane olmak üzere Buca Eski ve Kızılçullu Amerikan Kolejleri mezunu Adnan Menderes’in Demokrat Parti döneminde Türkiye’ye yayıldıkları gibi. Nazım Hikmet şiirinde söyler ya…

1820-1922 arası yüz yıl ve 1950 sonrası müttefik ABD bizimle çok ilgileniyor. Cumhuriyet kurulduğunda da sanıyorum Başkan Woodrow Wilson Türkiye Cumhuriyeti’nin bütünlüğünü kabul eden Lozan Antlaşmasına imza atmamış. Umarım bu bilgim yanlıştır!

İngiliz İmparatorluğu sömürgesiyken Amerikan Kurtuluş Savaşıyla birlikte ABD’nin 1776 yılında kurulduğunu düşünürsek, Ermeni okulları açma ve Hıristiyan misyonerlik fikri kuruluştan kısa bir süre sonra ortaya çıkmış demektir. Amerika’nın Evanjelist Hıristiyanlığı Osmanlı İmparatorluğu içinde yayması, çeşitli kent ve kasabalardaki okullar ve hastaneler vasıtasıyla olmuştur. Dili Ermenice olan misyoner Hamlin Cyrus (76), kitabında misyonerlerin büyük fedakarlıklarını ve çabalarını uzun uzun anlatır. Çalışkan Amerikalı misyonerler bu işe gönüllerini ve hayatlarını vermişlerdir. Kitabın sonuna doğru imparatorluk içindeki veba, kolera ve sıtmaya göğüs germiş misyonerlerin, yıllarını bu işe vakfettikleri açıkça görülür (237-248).

Amerikalı Misyoner Hamlin Cyrus, Robert Kolej ve Hıristiyan Misyonerliği

Hamlin Cyrus kitabının kimi yerinde Osmanlı Türklerini aşağılarken bazen de över. Ne var ki Osmanlı yönetimi farklı dinlere karşı ve din yayma konusunda son derece hoşgörülü ve saygılıyken, Evanjelist Protestanlara en büyük kötülüğü ve kıskançlığı Katolik Cizvitler yapmıştır. Hamlin Cyrus kitabının pek çok yerinde onların büyük düşman olduklarından söz edip Osmanlı topraklarındaki rekabetlerini anlatır (220).

Hamlin Cyrus, “İslam’a cesurca saldıran kitap” (72) derken Paşalığa yükselen Hıristiyan memurların olmasına sevinir (73). Zaten kitabın sonunda Hıristiyan Paşalardan kimisinin adını liste halinde vermiştir.

Kitabında Cyrus, para çaldıkları için lüks içinde yaşayan Türklerden söz eder (84). Öte yandan Gülhane Hattı Hümayun’una övgüler yağdırır. Bu memnuniyet de bana, bu hümayunun Hıristiyanlara büyük ayrıcalıklar ve çıkarlar sağladığını gösteriyor. Bence Hıristiyanlara o devirde yine büyük kapitülasyonlar ve haklar tanınmıştı. Zaten kimi yerde onlardan hiç vergi alınmadığını da söylenmiş. Bu yüzden de Evanjelist hareket iyice genişlemiş. Hıristiyanlar durmadan haklar elde ederken Evenjelist Birliği de kurulmuş.

Osmanlı topraklarına gelen Amerikalılar hep birbirlerine yardım ediyorlar. Bundan sonra da hep Ermenilere ve Hıristiyanlara yardımlar yapılmış. Sayfa 111’de Ermeni ayaklanmasının olacağı haberi geçer. Öte yandan Cyrus Ermenilere verilen haklardan söz ediyor ama Osmanlının “millet sistemini” anlayamıyor (53). Ermeni dendiğinde, onların II. Abdülhamit’in parasını ve ülkesini emanet ettiği sevgili “sadık milleti” olduğunu da hatırlamak gerekir.

Kitabın kimi yerinde Hıristiyanların Osmanlı hoşgörüsü ve adaletini nasıl kötüye kullandıkları anlatılmış. Bir yerde de yazar “Türkler o kadar cahildir ki” diye söze giriyor (58).

Osmanlının içindeki Hıristiyan milletler dendiğinde, bu konu bana iki başka ama bağlantılı konuyu hatırlattı: Mustafa Kemal Atatürk’ün Mersin’e ziyareti sırasında gördüğü zengin gayrimüslim evleri ve İsmet İnönü hükümeti sırasındaki 1944 Varlık Vergisi hikayesi.

Mersin’de deniz kenarındaki evlerin çoğunluğunun gayrimüslim Osmanlılara ait olduğunu gören Mustafa Kemal Atatürk yanındakilere sormuş:

“Sizin niye böyle evleriniz yok?”
Osmanlı Türkleri “Biz cephedeydik Paşam” demişler.

Evet, gayrimüslim Osmanlılar her zaman ticaretle uğraştıkları için Osmanlının ve Cumhuriyetin zenginleri onlar olmuşlardır. Bu da beni 1990’larda konusu açılan ve moda konu olan Varlık Vergisi ile ilgili aydınlarımızın düşüncelerine getiriyor. Çok sevdiğim yazar Yılmaz Karakoyunlu’nun Salkım Hanım’ın Taneleri romanını bile bu yüzden anlayamamışımdır. Eğer Türkiye’nin zenginleri ve kalburüstü kesimi gayrimüslimlerse ve devir de II. Dünya Savaşının yokluk ve savaş devriyse, vergi kimden alınacaktır? Üstelik nadir de olsa bu vergi yüzünden Müslüman Türkler’in iflası da söz konusu olmuştur ama kimse onları dikkate almaz. Tabii ki gayrimüslimlerden yana olalım ama Müslüman Türkleri de harcamayalım.

Aydınlarımız Osmanlı Müslümanları gibi yabancıyı sever, onlara hak verir, onlara acır, onları canlarından çok daha fazla korurlar. Aşırı yabancı sevgisi bize ata mirasıdır. Oysa anmadan geçemeyeceğim, annemin babası dedem rahmetli Danıştay Üyesi ve Danıştay Genel Sekreteri Mehmet Cemil Mete’nin (1881-1960) en yakın arkadaşı İbrahim Ali bey, varlık vergisini ödediğinde yoksulluk içinde ölmüştür. Mutlaka Varlık Vergisinin yoksullaştırdığı başka Müslüman Türkler de vardı ama onların sesi çıkmaz veya işitilmez.

Hamlin Cyrus’ın ‘Türkler Arasında 40 Yıl’ kitabı, saygın ve fedakar Amerikalı misyonerlerin Osmanlı İmparatorluğu içindeki faaliyetlerini anlatıyor ama çoğu konuya Hıristiyan bakış açısıyla bakılmış ve ona göre itirazlar edilmiş. Hıristiyanlar, Müslüman Türk Osmanlıları anlamakta zorluk çekerler. Oysa Osmanlı ülkesinde iki türlü hukuk: (Orta Asya Türk geleneklerinden gelen) Örfi ve (Kuran hukukundan gelen) Şeriat hukuku hüküm sürmektedir. Ne var ki Hamlin Cyrus yine de kimi ince ayrıntı, ayar ve ayırımları hisseder. Mesela Osmanlı Türk kanun anlayışının Hz. Muhammed’in Arap kanun anlayışından farklı olduğunu fark eder ama bunu da anlayamaz. Bunun adını Türk ve Arap Müslümanlığı farkı diye koyamaz. Biri Orta Asya bozkırlarından batıya yönelen şaman/göçebe Türkmen asker boylarıdır; öteki ise çölün yerleşik Arap kabile sistemidir. Hıristiyanlar çoğunlukla her konuyu bodoslama düz mantık ile girer veya toplum bilimi kendilerine göre yorumlarlar. Bunun ötesinde bir de, kimi zaman çifte standartlı olmayı önleyemezler.

Amerikalı misyoner Hamlin Cyrus’ın en büyük eseri 1971 yılında Boğaziçi Üniversitesine dönüştürülen İstanbul’da Boğaz tepelerinde kurduğu Robert Kolej’dir. Bu okulun kuruluşu zor olmuştur ama Osmanlı yönetimiyle pek çok işte olduğu gibi, yabancılardan araya insan sokmalar, rüşvetler veya Türk aptallıklarıyla bu işin önü açılmıştır. Cyrus, koleje başlama izninin hiç ummadıkları bir sırada verilmesini şöyle açıklar: “‘İmparatorluk İradi’ verilebilecek en değerli, en güvenli, en kutsal mülktür. Bunu istemeye hiç cesaret edememiştik. Şimdi biz istemeden bahşedildi!” (231). Başka deyişle Osmanlı, onlar istemeden Hıristiyanların yolunu açmıştır. Sonunda Sultan Abdülaziz ve Ali Paşa okulun kurulmasını kabul ederler.

Dünyadaki Hıristiyan yayılması, MS 200’lerden itibaren Roma İmparatorluğundan sonra devam etmiştir. Öte yandan dört halife ve sonrasındaki 7. yüzyıl Arap yayılması sırasında Arap misyonerlerin Hz Muhammed zamanından itibaren Müslümanlığı yaymak üzere misyonerlik faaliyetleri yaptıklarını işitmişizdir ama Amerikan Evanjelist Protestanlarının Hıristiyanlık yayma çalışmaları, anlaşıldığı kadarıyla son derece organize ve ince ayarla düşünülmüş yakın tarih fikirleridir. Bunlar ileriye dönük ve ileriyi şekillendirmeye yönelik etkinliklerdir. Bunlar kabaca bir hesapla, 19. yüzyıldan itibaren iki yüz yılın ötesini planlama çalışmalarıdır.

Sonuç olarak Oryantalizm ve misyonerlik faaliyetleri Batı’nın Doğu’yu, özellikle de Osmanlı İmparatorluğu ve Türkleri tanıma projesi olmuştur. Dedeleri Osmanlı olan ünlü Filistinli Amerikalı Edward Said, önemli kitabında Osmanlı’dan pek söz etmese de, bu etkinlikleri Hıristiyanların Doğu’ya yaptıkları fetih ve sömürge faaliyetleri olarak tanımlar. Hıristiyan misyonerliği dendiğinde de, Cyrus Hamlin de hayatını misyonerliğe adamış çalışkan ve fedakar bir Hıristiyan’dır.

Prof. Dr. A. Didem Uslu

Hamlin Cyrus, ‘Türkler Arasında 40 Yıl’, Dorlion Yayınları, Nisan 2024. (Kitaba ilişkin tüm alıntılar sayfa numaralarıyla bu basımdan verilmiştir)

Şiir Girmeyen Eve Doktor Girer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir



Başa dön tuşu