Cemil BiçerKÖŞE YAZILARI

Annem Günün Kutlu Olsun – Cemil Biçer yazdı…

Bugün Anneler Günü.. Kapitalizmin, toplumların tüketim algısına manipülasyon yaparak körüklediği günlerden birini daha yaşamaktayız, anneler günü, kadınlar günü, sevgililer günü, babalar günü, çocuklar günü…

Yıl 365 gün ama bu tüketim çılgınlığına yetmiyor ya yılı 665 güne çıkartmalı ya da sadece 24 saate dayalı bu riya ve yapaylık kokan bu manipülatif sahtekarlığa son vermeliyiz. Zira sevgi ve değer bilirlik sadece bir günlük değil bir ömür boyu sürdürülebilir olmalıdır.

Az gelişmiş ve geri kalmış ülkelerin en temel sorunu cinsiyet ayrımcılığı ve kadın sömürüsüdür. Özellikle Türkiye’nin en güncel sorunudur kadına şiddet uygulamak.. Töre ve namus cinayetlerine, ceza yasalarında ne kadar ağır yaptırımlar uygulanırsa uygulansın bu sorunu çözmek olası değildir. Yasalarla alınacak önlemler ancak palyatif çözümler olarak kalır. Bu sorunun çözümü uzun erimlidir ve başta din algısındaki kadının yeri olmak üzere aile ve okul eğitimlerinde cinsiyete ve erkek egemen anlayışı engellemek sureti ile çözüme ilk adım atılmış olur.

Ülkedeki siyasal iktidarın kadın haklarına bakışı bu palyatif anlayışında çok gerisindedir. Karma eğitimi genel ahlaka aykırı bulan ve kadını sadece bir cinsel obje algısıyla ön plana çıkaran, çalışma hayatından soyutlayıp ev-aile ve çocuk bakıcısı rolü biçen, giyimini, kuşamını, konuşmasını hatta gülmesini bile bir toplum ahlakı sorunu haline getirip gündemde tutan bir siyasal yaklaşım ile bu toplumsal yaranın çözümü mümkün müdür?

“Del”:acı=ağrı, ölçü birimidir. Bilim adamlarının ölçümleri sonucu insan anatomisinin ağrı eşiği 45 del acıya kadar dayanabildiği saptanmıştır. Bundan fazlası doku harabiyeti dolayısıyla ölüme yol açıyormuş. Ancak kadınlar doğum esnasında 57 del ‘lik acı ile doğum yapıyorlar ve bu acıya direnebiliyorlar. Annelerimizi sevmek için sadece bizim dünyaya gelmemiz için çektikleri bu doğum sancısı bile yeterli bir sevgi nedeni değil midir? Serçe parmağımıza batan bir toplu iğnenin acı ölçümünün 0,0001 del olduğunu göz önünde bulundurursak, “soframızdaki yeri, öküzümüzden sonra gelen”, çilekeş ANALARIMIZIN değerini bu empati ile anlayabiliriz sanırım.

Meydanlarda en az “beş çocuk” diyerek zerre-i miskal aklı ile ülke demografisine “ayar” veren zat-ı şahanelerinin serçe parmağına toplu iğne batmamış anlaşılan. Şehit oğlunun acısı ile feryat eden anaya “ölmek bu işin fıtratında var” diyebilmek ya da geçim derdinden bunalmış biçare babaya “ananı da al defol git…!” demek her babayiğidin harcı değildir.

ANNELERE hak ettikleri saygınlığı gösterebilmeleri için, kadını aşağılayan ve fiziksel güçleri ile onlara işkence çektirenleri başta zat-i şahaneleri olmak üzere ağrı simulatörüne bağlayıp 45 del’e kadar bir ağrı şoku verilmeli. Zira öğrenmenin en kestirme ve kat’i yolu pratik yapmaktır.

Varlığımızın kaynağı annelerimize sonsuz saygı ve sevgiler dileği ile aşağıdaki bir türlü sonlandıramadığım naçizane şiirimin dizelerini, onlara ithaf ediyorum.

Bir Eylül fırtınası gibi,

Ruhumun labirentlerinde dolanıyorsun,

Annem…

Cemil Biçer

Carşamba Köprüsü’nde Rapsodi

Başa dön tuşu