“Ayrılık Çeşmesi Sokağı” – Korkut Akın yazdı…
"Hayat romanlardan daha tuhaf"
“Koronavirüs hepimizin yaşamını alabildiğine etkiledi. Sadece kültür sanatı değil toplumsal yaşamı, ekonomiyi de sarstı.
Kitaplar basılamadı, basılanlar dağıtılamadı, dağıtılanlara okur ulaşamadı. Umarım bu “kötü” günler geride kalmıştır.”
Öyle olaylarla karşılaşıyoruz ki, filmde görsek bile kabul etmeyiz, ama yaşanmış/yaşanıyor. Bakın isterseniz son günlere… Bir yanda salgın ve yarattığı sıkıntı, bir yanda Anayasaya uygun mu değil mi tartışmasıyla milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması, birinin salınıp diğerlerinin tutuklanması, bir yanda ABD’de bir siyahinin göz göre göre katledilmesi ama bizim ülkemizde yaşananların hep göz ardı edilmesi, ırkçılık karşıtı gösterilerin ülkeden ülkeye yayılması, diğer tarafta da “hepimiz Gezi’de”yken sadece bir kişinin tutuklu olması…
Selçuk Altun, yeni romanı “Ayrılık Çeşmesi Sokağı”nda, ıskalanmış kişi ve kişiliklerin öyküsünü anlatıyor. Her zaman olduğu gibi birikimli, entelektüel ve estet. Roman karakterleri, diğer kitaplarından da aşinayız ya bir yazardan/kitaptan ya onların bilinmeyen izlerinden (bu kitabın en güzel, en merak uyandıran, en heyecan verici yanlarından) etkilenmiş kişilikler. …ve her biri ıskalanmış.
Tarih ile iç içe…
Osmanlı hükümdarları arasında birikimli ve öncü olan, ama tarihte yer almayan biri II. Mahmut. Onunla başlatıyor yazar romanını, yani ıskalanmış. Asıl karakterlerimiz Artvin Taner ile M. Ziya Adlan da ıskalanmış bir sokakta (sahi, Marmaray geçmeseydi, Ayrılık Çeşmesi adı olacak mıydı yaşamımızda?) ıskalanmış bir yaşam sürüyorlar. Sadece kendileri olsa iyi, daha birçok yazar, müzisyen, ressam da eşlik ediyor onlara yazar.
Okudukça şaşırıyor, şaşırdıkça ilgi duyuyor, ilgilendikçe merak edip -belki de- Google’a soruyor, öğrendikçe bambaşka “tuhaflıklar” çıkıyor karşınıza… Tüm bunları ustalıkla romanına nakşeden Selçuk Altun, bir yandan da aşkın, cinayetlerin ve özellikle de sahaflarda bulunabilecek özel ve güzel kitapların öyküsünü aktarıyor. Selçuk Altun kısa kısa öyle bilgiler veriyor, öyle anekdotlar anlatıyor ki, sayfaları birbiri ardına yuttuğunuzu fark edemiyorsunuz bile. Sonra… sonrası önemli işte. Gittiğiniz her yerde, gördüğünüz her şeyde, konuştuğunuz her kişide o ayrıntının izini arıyorsunuz.
Gezmekle görmek arasında bir bağ var…
Romanın kahramanları sürekli devinim halinde. İstanbul’un köhne ama içi dinamik bir semtinden Beyoğlu’nun arka sokaklarına, Londra’nın sahaflarından, Paris’in otellerine, Anadolu’nun ıskalanmış ilçelerine, tarihi dondurmuş evlerin salonlarından yatak odalarına dek mahrem öykücükler birbiri ardına ekleniyor… Selçuk Altun da gezgin, estet, birikimli ve okumanın keyfini bilen birisi. Buna da bağlı olarak romanlarında da (önceki romanlarını okumamışsanız çok şey yitirmişsiniz demektir) bu mutluluğu okura aktarıyor.
Sürprizlere açık…
Polisiye romanlarda sürprizler vardır… Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda da var. Gizemli bir yaşam vardır… Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda da var. Aşk da vardır en çok… Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda da var. Ayrılıklar, hüzünler, savrulan yaşamlar vardır. Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda da var. Tüm bunlardan yola çıkarak romanın sürprizlerini açık etmemek istiyorum. Merak edin, o merakla heyecanlanın, heyecanın sürükleyiciliğinde mutluluğu yaşayın kendinizce, kendinizde.
Ama…
Selçuk Altun’un Ayrılık Çeşmesi Sokağı romanının bir büyük özelliğinden, neredeyse kitabın yarısını tutan monologdan söz etmezsem, ben de ıskalamış olurum romanın bu farklılığını.
Yine de, spoiler saymazsanız, bir ipucu vereyim… Iskalanmış bir yazarın (Samuel Beckett) en bilinen romanı/oyunu “Godot’yu Beklerken”de ıskalanan bir gizi açıklıyor Selçuk Altun.
Bir yanda merak, bir yanda heyecan, bir yanda umut, bir yanda aşk(lar), bir yanda da büyük bir entelektüel birikim… Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nda sizlerle…
Korkut Akın