Bir Adam Ve Bir Deniz – Bülent Bakan yazdı…
‘Bir Adam’ı çok severim ben. Neden sevdiğimi de çok iyi bilirim. Anladığınız birini daha çok seversiniz. Anladıkça sevginiz de katlanır. Sevdiğiniz bir ressamın retrospektif sergisine gitmek gibi bir şeydir. Bir ressamın dönemlerini, renklerini ve çizgilerini bir arada görmenin yarattığı görsel bir şölendir retrospektifler. Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso bu noktada diğerlerinden ayrılır. Dönemleri ve renkleri devrimci olduğundan gözlerinizi faltaşına çevirir. ‘Bir Adam’ da devrimcidir. Bu özelliğini daha çok severim. Üstelik de tüm zamanların en güzel devrimini yaptığı için daha bir özeldir. Birileri tarafından ona insan üstü bir kimlik yapıştırmak için de fırsat yaratır. Aslında arka planda görünmeyen insan tarafı daha güzeldir. Hatalar da yapmıştır ve o hatalarından çıkardığı dersleri görmek de insanı şaşırtır. ‘Bir Adam’ı anlamak için tüm yazdıklarını okumak gerekir. Bir yazarın tüm kitaplarını baştan sona ya da sondan başa doğru okumak bir ressamın retrospektif sergisine gitmek gibidir. Yazarın zaman içindeki evrimsel macerasına tanıklık edersiniz. Ben bunu ‘Bir Adam’ için yaptım ve hayranlığım bir o kadar arttı. Ama benim onu sevmemde yazdıkları değil de nedense okudukları daha etkili olmuştur. İki eylem arasında onlarca yıl olduğundan belki de.
Sanırım herkes kendisine okuma yazmayı öğreten ilk öğretmenini çok sever. Ben ilk öğretmenime aşık olmuştum. Bana öğrettiği şey önümde büyük bir ‘Yıldız Geçidi’ açmıştı. Okumaya başladığım andan itibaren de sınır tanımaksızın ne varsa okudum. Yıllar sonra muhteşem bir kütüphane atölyemin yolu üzerindeydi ve o kütüphaneden Termodinamik, Jorge Luis Borges kitapları ve ‘Bir Adamın Okuduğu Kitaplar’ı alarak atölyenin yolunu tutardım. Bir metnin altını çizmeyi, kenarına notlar almayı, sorular sormayı ve bir iz takip ederek okumayı o kitaplar sayesinde öğrendim. O güne kadar kitaplara kenar süsleri çizerdim. Sonrasında kenar süsleri soru çengelleri ile doldu. Benim iki tane ilk öğretmenim var demektir. Birincisi okumayı ‘Bir Adam’ ise okuduğunu anlamayı öğretti.
O günden sonra sorduğum sorulara göre seçtim kitaplarımı ve bir sürü izin peşinden gittim. O izler bugün benim çok sevdiğim ‘Karton Ayak İzim’ olmuştur. Halen o izlerin peşine düşerim. O izlere göre seçerim okuyacaklarımı. Ve yazdıklarım o izleri takip eder. Merak duygusu hiç eksik değildir. Okuduğum her cümleyi tartarım, ölçerim ve ona göre bir rota belirlerim. Bu açıdan değerlendirince de ‘Bir Adam’ın güçlü bir fikir adamı olması tesadüf değildir. Bir Adam’daki birikimin oluşmasında öncelikle “okuma tutkusu” etkili olmuştur. ‘Bir Adam’ bilim adamı değildir. Fakat o, bilimi “en hakiki yol gösterici” kabul ederek okuyan, araştıran, düşünen ve sentezlere varan; bunları pratik olaylara uygulayarak problemlerin çözümünü gösteren bir fikir, bir düşünce adamıdır. Onun bu özelliği diğer bütün niteliklerini etkisi altına almıştır. Sanırım aynı sonuçlar anlayarak okuyan okurların tamamı için de geçerli olabilir. ‘Bir Adam’ın nepotizm hortumuna yakalanmamasını, bir sandık rüşvet altınını hazineye yazdıracak kadar dürüst olmasını ve bize en güzel miras’ları bırakmasını saymıyorum bile.
‘Bir Adam’ı nasıl sevdiysem ‘Bir Deniz’i de öyle sevdim. Orhan Veli‘nin dizelerindeki gibi ilk kez karşıma çıktığında ona delicesine bağlandım. Sokakları denize çıkan sapına kadar Akdenizli, kıdemli şehrimde onu her görüşümde selamladım. Her ışığını, her mavisini Avni Arbaş’ın paletine iliştirdim. İlk kez Adalara giden kuğulardan birine bindiğimde James Bond’un Uzaktan Uzak Doğusundaki sahnelerden birinde gibiydim. Sonrasında baharın bahar, yazın yaz olduğu zamanlarda geçti yüz yıllık yalnızlığım o kürenin en kürenin en güzellerini görebileceğiniz kız kardeşlerin arasında. Orada aşık oldum bir denize. Yelkovan Kuşlarının peşi sıra orda yelkene çıktım ilk defa. Denize orada sığındım. Yüzme bilmeden yelken yapmak cesaret ister. Denizi de sevmek böyle bir şeydir. Sonrasında en keyif aldığım şey denizde okumak olmuştur. En sert okumalarımı en sert denizlerde yaptım. Kimse okuma yapamaz sallanan bir sandalyede. Bir denizci olarak en büyük meydan okumamdır salanırken sallanmak. Okumak yani. Bir metni gerçekten anlamaya başladığınızda sallanırsınız. Denizler nasıl sallanıyorsa öyle sallar sizi metinler. ‘Bir Deniz’ Denizler için, her dal için ve her kayıp için ağlamıştı zamanında. Bugün ise ‘Bir Deniz’, ‘Bir Adam’ için kusuyor. Ve bize küsüyor. Bizi terk etmeye hazırlanıyor. En hakiki yoldan uzaklaştığımızda gözümüzün önündeki inci tanesini göremeyiz ve ‘Hayal Bahçeleri’nde dolaşmaya başlarız. Gerçekte gözümüzün önünde; mavi bilyenin en değerlisi ‘Bir Deniz’ ve en değerlisi ‘Bir Adam’ duruyordur. Bir denizin sorununu ancak bir adamın açtığı yoldan giderek çözebiliriz. Ben de gözümün önünden gitmeyen bu kepaze görüntüler ile günlerdir bu konu üzerinde düşünürken kentin doğanlarından birinin çığlığı ile kendi sonucuma erişiverdim. Düşünüyorum da Aureliano Buendia’nın buzu keşfettiği gibi kütüphaneden o kitabı bulup okumasaydım bu sonuca ulaşabilir miydim. Sanmıyorum.
‘Bir Deniz’ çökme sonucu oluşmuş bir iç denizdir. Kara kıta, şiddetini burada açığa vuruyor ve sonrasında adalar denizinin en uç noktasından ve ikiz kapılardan göçüyor. Bu denizin küsmesine neden olan şey yerel olamaz. Aynı anda tüm kıyılarda görülmesi olanaksız. Kirlenme için her noktada aynı popülasyon yok. Gemilerden kaynaklı olamaz. Gemi trafiği her noktada etkili olabilecek derecelerde bir kirlilik yapamaz. Aynı şekilde bu bir ‘Deniz Patlıcanı’ da olamaz. Böyle bir sonucu yaratacak büyüklükte bir avcı toplayıcı filomuz yok. Her noktada süregiden bir av da mümkün değil. Sonuçta kıyılar boyunca bu denizin ortak tek özelliği olan fay hatlarına gelip dayanıyor çözümlemem. Fay hatlarında ortaya çıkan bir anomaliye ‘Bir Deniz’in verdiği tepki olabilir bu ortaya çıkan garabet. Sağlamasını yapmak için fayın devam ettiği adalar denizinin son durağına baktığımda orada da aynı şeyin ortaya çıktığını görünce bu konuda bir fikri-sabite ulaşmış oldum. Bu sayede çok derin bir okuma çizgisi bulmuş oldum kendime. Birden adrenalinim arttı ve okumalarımın seyri değişti.
Umarım bu konuda yanılıyorumdur. Yanılmayı da çok isterim. Benim için önemli olan bir fay hattını pardon bir okuma izini yakalayıp onu takip etmek ve oradan bir ansiklopedi serisi resim yapmaktır. ‘Bir Deniz’in sallandığına ve baharat katarlarını önüne katıp sürüdüğüne yakından şahit olmuştum. Böyle bir şeyin yeniden olmasını kimse istemez. Ben de istemem. Bilimden ve sanattan uzaklaştıkça karşılaştığımız sonuçların felaket boyutlarında olacağını söylemeye bile gerek yok.
‘Bir Adam’ ‘Bir Deniz’den çıkmıştı son yolculuğuna. O günden beri ‘Bir Deniz’ her Poyraz Fırtınasında döğünüyor ve her Lodos Fırtınasında göz yaşı döküyordu. Bugün ise ‘Bir Deniz’ ‘Bir Adam’a yapılanları gördükçe kusuyor. Dikkat edelim de onu daha fazla küstürmeyelim yoksa bir yakadan diğerine yürüyerek geçmek zorunda kalabiliriz.
Bülent Bakan