“Biyofilik Tasarım” dönemi başlıyor!
Yeni normalde büyük şehirlerde biyofilik tasarım dönemi başlıyor
Evlerde kapalı kaldığımız süreç, çalışma ve yaşam alanlarımızı tek bir çatı altında topladı. Karantina dönemi evlerimizin tasarım boyutuna yenilikler getirdi. Ruh halleri bozulan ve çıkmaza girenler çareyi değişimde buldu. Bu süreçte en çok dikkat çeken tasarım modeli ise doğa ile iç içe olma hissi yaratacak (biyofilik) oldu. Uzmanlar da yeni normalde ev ortamında hijyen koşuluna ve renk tonuna dikkat edilmesi uyarısında bulundu.
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs, evlerin kişiler için ne kadar önemli olduğunu hatırlattı. Evlerde kapalı kaldığımız süre boyunca, yaşanılan mekanların ruh halini ve çalışma kabiliyetini nasıl etkilediği görüldü. Tasarımın hayata neşe ve anlam katmadaki gücünün farkına varıldığı bu süreçte iç mekanların geçici birtakım farklı aktivitelere uyum sağlayabilecek esneklikte tasarlanmış olması gerektiği fark edildi. Evine daha çok vakit ayırmaya başlayanlar öncelikle ruh hallerine iyi gelmesi için doğa ile iç içe olma hissi yaratacak (biyofilik) tasarım modelini tercih etti. Kişilere uzmanlar tarafından da yeni ev ortamlarında hijyene ve kullanılacak renk tonlarına dikkat edilmesi uyarısını yaptı.
Doğayla iç içe olma hissi önem kazanıyor
Görünen o ki bu yaşanan olağanüstü dönem, gelecekte mekân tasarlama şeklimizi fazlasıyla etkileyecek. İstanbul Bilgi Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Mimarlık ve Şehir Planlama Bölüm Başkanı Öğr. Gör. Gaye Kepiç, kişisel güvenlik ve sağlık kaygılarının öne çıktığı düşünüldüğünde, insani ihtiyaçlarını ilk sıraya koyan tasarım uzmanlarının yeni savunma alanlarımızı yaratmanın yollarını aradığını söyledi. Kepiç, “Sıcak, kucaklayıcı bir yaklaşımla zorluk ve endişeleri azaltacak rahatlatıcı, eğlenceli mekanlar tasarlamak duygusal ve fiziksel refahımız için son derece önemli olacak. Instagramlanabilir olandan ziyade ihtiyaca yönelik mekanlar önem kazanacak. Görsel etki yerini kullanıcının kişisel mekân deneyimi ve ihtiyaca bırakacak. Aynı zamanda dünyanın durması çevresel ve iklimsel koşullar üzerinde olumlu etkiler yaratacak. Karbon ayak izimiz azalacak. Daha güvenli ve sağlıklı mekanlar tasarlama isteği, çevre konusunda daha bilinçli tercihler yapmayı beraberinde getirecek. Evlerimizi tasarlarken çevre bilincine sahip yeni bir farkındalıkla, doğal günışığı, kaliteli malzemeler, sağlıklı iç mekân, hava kalitesi ve yaşanabilir dış mekanlar hedeflenecek. Özellikle büyük şehirde yasayan insanlar doğaya, güneş ışığına ve temiz havaya daha çok ihtiyaç duyacak. Bu nedenle doğa ile iç içe olma hissi yaratacak (biyofilik) tasarımlara yönelecekler” dedi.
Çalışma ve yaşam ortak alan olacak
Salgın dolayısı ile huzursuzluk, kaygı ve keder gibi duygularla boğuşan kişiler güven veren ve uygun renk tonlarıyla tasarlanan yalın mekanlarda iç huzuru yakalayabilecek diyen Öğr. Gör. Gaye Kepiç, şöyle devam etti: “Hijyen koşullarını sağlamaya yardımcı mikrop ve virüslerin uzun zaman barınmasına izin vermeyecek az gözenekli malzemeler ile temizliği kolay yüzeyler öne çıkacak. Tasarımcılar, iç ortamda aydınlatma, malzeme, ses ve akustiği doğru kullanarak ruh sağlığını olumlu yönde etkileyebilecek dokunuşlar yapacak. Günümüz karantina kültürünün bir sonucu olarak çalışma ve yaşama mekanları gibi farklı kullanımlar gerektiren mekanlar iç içe geçecek. Bunun bir sonucu olarak evlerde mekanlar daha esnek hale gelecek. Evde güzel ve işlevsel bir ofisi nasıl yaratılabileceğimize dair yapılacak yeniden değerlendirme ile sanal ve fiziksel ortamlar birleşmek durumunda kalacak. Bu nedenle evlerde video ve konferans görüşmelerin sağlıklı yapılabilmesi için boğuk ya da yankılanan ses, sert ya da yetersiz ışık gibi problemleri ortadan kaldıracak doğru fiziksel koşullar sağlanacak şekilde kurgulanacak.”