Burak Karavit, New York’ta yaşayan bir Türk sanatçı. Kolaj çalışmalarla oluşturduğu fotoğraflardaki hikayelerinde hem dünyanın hem insanın sorunlarına değiniyor ve bir sanatçı sorumluluğu ile geleceğe dair uyarılarda bulunuyor. Tüm sorunlara rağmen umudunu koruduğunu belirten sanatçı, bu söyleşimizde hem Türkiye’den New York’a uzanan sanat yolculuğunu hem de New York’dan bakışla Türk sanatının geldiği noktayı yorumladı.
KitaptanSanattan.com / Oğuz Kemal Özkan
- Kısaca Burak Karavit’i tanıyabilir miyiz?
Yaklaşık 17 yıldır New York’ta yaşıyorum. 1974 senesinde Ankara’da doğdum ve ufak yaşlarda ailemle beraber İstanbul’a geldim. Dolayısıyla, bütün okul hayatım İstanbul’da geçti. Çizim yapmak ve fotoğraf çekmek çocukluğumdan beri en önemli tutkularım arasında yer aldı ve bu tutkular beni Güzel Sanatlar Fakültesine yönlendirdi. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden başarı ile mezun oldum. Üniversiteye başladığım yıllardan itibaren klasik kolaj (kes-yapıştır) çalışmalarıma da eş zamanlı olarak başlamıştım. İlk zamanlar dergi ve gazetelerden kestiğim ve kolaj tekniğiyle harmanladığım parçaları, tasarladığım hikayelerle büyük duvar panoları haline getiriyordum. Daha sonra bu tasarladığım kolaj panolarını, büyük kumaşlar üzerine transfer edip değişik boya teknikleri kullanarak yarattığım desenler ile birleştirmeye başladım. Ayrıca bu büyük kolaj panolarını yine üç boyutlu ahşap konstrüksüyonlara giydirip, yükleme sanatı dediğimiz instolasyonlar yaptım. Mezun olduktan sonra, grafiker olarak başladığım profesyonel iş kariyerime Art Direktörlüğü’nün yanı sıra ürün fotoğrafçılığı ve retoucher olarak devam ettim. Bu dönemlerde işimle alakalı tüm tasarımları bilgisayarda yapmaya başladığım için, fiziksel objelerle tasarladığım kolajlarımı da dijital ortamda sadece Photoshop kullanarak üretmeye başladım. Gerek profesyonel iş hayatımda gerekse de sanatçı kimliğimle hep yeni fikirlerle farklı olmayı hedefledim. Ürettiğim işlerde risk alıp, farklı olmak baş ilkelerimden bir tanesi oldu. Son üç senedir de yine kolaj tekniği ile görsel biyografiler tasarlamaya başladım.
- Uzun süredir New York’dasınız. Neden New York?
İş hayatımda başarılı olmama rağmen aslında profesyonel hayatta daha farklı arayışlarım olduğunu anladım. Uluslararası platformlarda sanat nasıl yapılıyor, sanatı teknoloji ile birleştiren çalışmalar nelerdir, tüm bunları araştırmaya başladım ve bu araştırma beni dünyada hemen her alanda en yeni trendlerin merkezi olan New York’a yönlendirdi.
26 yaşında tamamen çılgınca bir karar verip hayatıma sıfırdan başlamak üzere New York’a gittim.
Belki biraz klişe bir söylem olacak ama, yolu gurbete düşen pek çok insan gibi ben de çok zor zamanlardan geçtim. 17 sene içerisinde bir yandan yabancı bir ülkeye sosyal anlamda entegre olmaya yani uyum sağlamaya çalışırken, aynı zamanda nereden geldiğimi de unutmadan, bu iki coğrafi konumun hem pozitif hem de negatif yanlarını gözlemledim.
Ama şimdi biraz geri çekilip büyük resme baktığım ve tüm yaşadıklarımı tartıya koyduğum zaman ise pozitif kısımlar her zaman daha ağır bastı. Şu anda bu optimist duyguyu iç dünyamda daha çok büyüterek ilerliyorum ve sentezlediğim iki coğrafyanın yansımaları da yarattığım eserlerimde hissediliyor. Bu durumdan çok keyif alıyorum.
- Hikayelerinizi kolaj çalışmalarla aktarmayı tercih ediyorsunuz. Bir fotoğraf ya da yüzlerce fotoğraf ile oynayarak hikayenizi-karelerinizi oluşturuyorsunuz. Hem teknik yönünü hem hikayelerinizi oluştururken nelerden ilham aldığınızı biraz anlatır mısınız?
İçinde yaşadığımız gündelik hayat beni çok etkiliyor ve bunun üzerinden hareket etmeyi çok seviyorum. Etrafıma bakmayı, detayları gözlemlemeyi çok seviyorum. Hatta bazen insanlar benim onları izliyor olmamdan rahatsız bile olabiliyor. Trende, metroda, vapurda ya da iş yerinde, mekân ve zaman fark etmiyor. Gözlemlerimi günlük hayatta yaşadığımız sorunlarla harmanlayarak, hayal gücümü de işin içine katıp görsel hikayeler şeklinde sosyal ve toplumsal mesajlar oluşturuyorum.
Kolaj tasarımlarımda ana resmi kendi çektiğim resimlerden kullanıyorum. Ana fonun üzerine dijital olarak giydirdiğim resimleri mümkün olduğu kadar yüksek çözünürlüklü fotoğraflar arasından, kimi zaman da benim gibi özgür çalışan fotoğrafçı arkadaşlardan temin ederek kullanıyorum.
Yalnız şunu belirtmekte fayda var ki, hiçbir zaman aldığım bir resmi yalın hâliyle dosdoğru, olduğu gibi kullanmıyorum. Aslında benim sanatımı benzersiz kılan yöntem de tam olarak burada başlıyor. Eserlerimde yer alan yüzlerce görseli ana-temaya uygun olarak, dijital metamorfoza uğratıp üzerlerinde değişiklik yaptıktan sonra kullandığım kolajların içine yerleştiriyorum. Sonuçta eserlerimde tatlı sürprizlerin de yer aldığı, kafamda daha evvelden tasarladığım bir görsele uygun olan ve evrensel mesajların yer aldığı çok keyifli işler ortaya çıkıyor.
- Bu hikayelerde gizlenmiş mesajlar da var gibi?
Evet, tüm kolajlarımda mesajlar var. Mesela Yin-Yang eserimi ele alırsak;
Yin&Yang felsefesi Uzakdoğu’da özellikle Çin’de zıt kutupların bir denge içerisinde bulunduğu ve birbirinin içinde yaşadığını anlatan bir kavramdır. Her iyinin içinde kötü, her kötünün içinde bir iyilik vardır aslında. Sembolde beyaz taraf iyiliği, siyah taraf ise kötülüğü temsil eder ama siyahın içinde beyaz bir nokta bulunur ve bu da kötülüğün içinde minik de olsa bir iyilik olduğunu gösterir ve tam tersi de söz konusudur.
Orijinal sembol bu şekilde açıklanır ancak bana göre günümüzde durum biraz farklı seyrediyor. Bir insan kötüyse içinde iyilik yoktur veya tam tersi bir insan iyiyse içinde kötülük yoktur. Bu düşüncemden yola çıkarak eserimde siyah alanın içinde beyazlık kullanmadım, beyaz alanda da siyahlık olmadığını görüyorsunuz. Bu sanatçı olarak benim kendi yorumum… Bu hikayeyi anlatırken nü figürü kullanmamdaki en büyük neden de, bana göre bir insan ancak çıplak olduğunda yalan söyleyemez, transparan olur. Bu transparanlık da kontrastı göstermeye başlıyor.
Plastic Dreams (Plastik Hayaller) adlı eserimde ise; Görüyoruz ki dünya korkunç bir şekilde, hızla kötüye doğru değişmeye başladı ve iklim değişiklikleri de bunun en önemli göstergesi. Ben 1974 doğumluyum ve çok şükür ki dört mevsimi yaşayabilen zamanları yakalayabildim. Ancak ne yazık ki dünyanın pek çok bölgesinde artık durum böyle değil. Küresel iklimin değiştiğine şahit oluyoruz ve aynı zamanda insanlığın bu konuda ya çok yetersiz hamlelerle yetindiğini ya da ne yazık ki hiçbir şey yapmadığını görüyoruz. Plastic Dreams de aslında tamamen bu duruma bir göndermedir.
- En son 12. Aşk Festivali’ne eserlerinizle katıldınız. Festivalin kapak görseli de olan eserinize gelmeden önce Festival ile ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Bu sene 12.si gerçekleşen 360 Dereceden Aşk Festivali Şubat ayı boyunca tüm dünyayı ve İstanbul’u sevginin, sanatın yanında olmaya davet etti. Festival Sergi, Konferans, Sinema ve Gastronomi etkinlikleriyle doluydu. Bu seneki tema da “Walk in My Shoes“ (Benim Ayakkabılarımda Yürü) idi.
Ben festival ile festivalin küratörü ve aynı zamanda benim eserlerimin de sergilendiği İstanbul Concept Gallery’nin sahibi Sevgili Işık Gençoğlu sayesinde tanıştım. Kendisine buradan da teşekkür etmek istiyorum; uzun yıllardır ülkemden uzakta yarattığım ve sergilediğim eserlerimi Türk sanatseverlerle ve dünyanın farklı şehirlerinden, değişik kültürden festivale katılan sanatçılar ve ziyaretçilerle tanıştırma imkanı sundu bana. Sergilere 11 adet eserimle katıldım. Plastic Dreams Festivalin ana yüzü olarak kullanıldı ve festival süresince İstanbul 42 Maslak binasında da sergilendi. Yin&Yang Beyoğlu’nda tarihi Mısır Apartmanı’nda yer alan 360 Restoran’da yerini aldı.
Hepsini bir arada görmek isteyenler 21 Mart’a kadar İstanbul Concept Gallery’i ziyaret edebilirler.
- Ve Nuhun Gemisi’ni hatırlatan “Plastic Dreams” eserinize gelirsek. Festivalin ana görseli olmasının yanı sıra festivalin de en çok beğenilen eserlerinden birisi oldu. Bu eseri hem teknik açıdan hem de hikayesi ile birlikte anlatır mısınız?
Eserimin adı “Plastic Dreams” ancak gören herkesin ilk benzetmesi Nuh’un Gemisi oldu. Bir anlamda bu benzetme oldukça doğru, efsaneyi tekrar hatırlayacak olursak; Tanrı, Nuh Peygamberi yaklaşan Büyük Tufan için uyarır. Ailesi ile beraber Dünya’daki yaşayan her hayvan türünden birer çift alarak inşa edeceği gemi ile denize açılmasını ister. Anlatıya göre gemi 150 gün boyunda denizde kalır. Sular çekildiğinde ise Ağrı Dağı’na oturur. Yaşayan tüm hayvanları ve bitkileri taşıdığına inanılan Nuh’un Gemisi, tufandan sonra yaşamın tüm türlerle devamlılığını bu şekilde sağlar.
Benim eserimde farklı bir yorum söz konusu. Her hayvandan bir tane var ve her biri suratında bir gaz maskesi taşıyor. Çünkü hava kirliliği öyle bir noktaya gelmiş ki ancak öyle nefes alabiliyorlar. Küçük bir kız çocuğu da resmin içerisinde yer alıyor. Hikayeyi çok da kötü bir noktaya götürmeden biraz açık bir kapı da bırakmak istedim, çünkü hâlâ bir umut var dünyayı kurtarmak için. Yani gerçekten ciddi manevralar yapılırsa, insanlar gerçekten ciddi şekilde bilinçlenirlerse inanıyorum ki dünya kurtulabilir. Bilinmezliğe doğru yelken açmış durumdalar. Kurtulup kurtulmayacaklarını biz de bilmiyoruz. Bunu gelecek ve insanoğlunun tercihleri gösterecek.
Plastic Dreams’i ziyaret eden herkes günümüzde şahit olduğumuz süratle yok edilen doğayı, salgın hastalıkları, içimizdeki doğaya kaçış hayalini, geleceğimizin mimarı olan çocukları ve onların sıkışmışlıklarını, direnişi ve bir umut olgusunu gördü. Hikayeyi çok evrensel boyutta işlediğim için herkes kendinden bir parça buldu ve gözlemlerken aynı zamanda sanatın evrensellik boyutu ile de örtüştüğü için festivalin yüzü olmaya çok yakıştı.
Eserde 270’ten fazla figürü bir araya getirdim. Yer alan her hayvan bir figür, her figürü kullandığım tekniklerle , sadece Photoshop uygulayarak yerleştirdim. Kolaj çalışmalarım geniş kapsamlı ve parça sayıları da çok fazla. Bu eserin yapım aşamasında birçok teknik problemle karşı karşıya geldim. En akılda kalıcı problem ise, eserin daha %70’lik bölümü bitmek üzereydi ki, Photoshop daha fazla layer yani katman açamayacağının uyarısını verdi. Açıkçası ilk defa yaşadığım bir problemdi. O noktada toplam 2200 layer kullanmıştım ve öğrendim ki Photoshop tek dökümanda 2200 layer ile sınırlıymış. Geri kalan %30’luk bölümü ayrı bir dokumanda bitirip sonrasında katmanları birleştirme metoduyla ancak bitirebildim.
- New York’ta yaşayan bir sanatçı olarak oradaki sanat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk sanatını oradan nasıl görüyorsunuz?
New York, her kültürden insanı içinde barındırdığı gibi; o insanların ait oldukları kültürleri sentezleyerek, birbirlerine katarak, geliştirerek sundukları müthiş bir merkez. Sanat, teknoloji, yeme – içme, moda gibi kitlelere yön veren, en yeni trendlerin çıkış ve uygulama noktası olan “Arz’ın merkezi“ ifadesi betimlemesine en uygun şehir bence. Sanat, şehirde yaşamın içine işlemiş ve bunu sokakta yürürken graffitilerde, sokak çalgıcılarında ya da dansçılarında, yıllar boyu devam eden sayısız müzikal şovlarda, eşsiz müzelerde ve sayısız sanat galerisinde görebilirsiniz. Sanat orada herkesin ulaşabileceği bir mesafede, özgürce icra ediliyor. Oradan bakılınca ülkemizde de güzel gelişmeler olduğunu görüyorum. Uluslararası platformda adını duyuran pek çok sergi ve etkinliğin sayısı her yıl artıyor. Özellikle genç sanatçılar güzel başarılara imza atıyorlar, kendilerini dünya insanı olarak konumlandırıyorlar ve değişik kültürlerden sanatçılarla açık iletişim halindeler. Bana göre bir ülkenin en büyük zenginliği, kültür, sanat ve bilim alanındaki faaliyetleridir.
- Türkiye’de son dönemde çağdaş sanat tartışmaları yapılıyor. Çağdaş sanatın bittiği gibi yorumlar var. Orada da bu ve benzeri tartışmalar var mı?
Çağdaş sanat çoğu zaman anlaması, anlamlandırılması zor olan bir akım olarak tarif edilir. Ben de genel olarak bu akımın, bir süreç, durum veya hal olarak değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum . “Çağdaş sanat, estetik yargıları temellendirmenin imkansızlığından yararlanır ve onu anlamayanların ya da orada anlaşılacak bir şey olmadığını idrak edemeyenlerin suçluluk duyguları üzerinden spekülasyon yapar” demiş ünlü Sosyolog Jean Baudrillard.
Evet bazen çağdaş sanat eserlerinde değerlerimizi yerle bir eden, bizleri sarsan ve idrak edemediğimiz çalışmalar görüyoruz. Buna yakın bir zamanda, Art Basel Miami’de 120bin USD’ye satılan, İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın son ‘provokatif’ eseri plastik bantla tutturulmuş muz’u örnek verebiliriz. Tüm sanat çevrelerinde tartışmalara yol açan eser için büyük bir kesim sanat bu mudur derken, sanatçı burada küresel ticaretin simgesini oluşturduğunu ifade etti. Bana göre insan var oldukça ortaya çıkan her akım bir takipçi bulacaktır.
- Dünyada ve Türkiye’den beğendiğiniz, takip ettiğiniz fotoğraf-kolaj sanatçıları kimler?
Açıkçası özenle yapılmış, sanata ilham ve yön veren her türlü akım ve proje ilgimi çekiyor. İşlerini sevdiğim ve takip ettiğim sanatçılar arasında Dustin Yellin, Pawel Kuczynski var.
- Son olarak, yeni projeler ve sergiler var mı?
Eserlerim 21 Mart’a kadar 10X10 sergisi kapsamında Istanbul Concept Gallery’de sergilenecek. Bu sene içerisinde de Galeri temsilcim olan Istanbul Concept ile solo bir sergim de olacak. Fakat iş programımın yoğunluğu sebebiyle daha kesin bir tarihe karar vermiş değiliz. Sırada üretilmeyi bekleyen birçok yeni proje var elbette. Bunların hepsini hayata geçme aşamasında ve sosyal medya hesaplarından ben ve galerim duyuracağız.
- Yeni projelerde ve sergilerde ülkemizde yeniden görmek dileğiyle.
Teşekkür ederim.