SÖYLEŞİ

Daryo D. Beskinazi: ‘Çünkü mutsuzluk daha gerçekçi!’

Daryo D. Beskinazi… Koleksiyoner, Galerici ve Yazar. Yazarlık hayatına kurgu öykülerden oluşan ilk kitabı ‘Melek Tokadı’ ile devam ediyor ve ilk kitabında dramatik öyküleriyle okurları etkiledi, dikkatleri çekti. Biz de kendisiyle biraz sanat daha çok da iyilik ile kötülük arasında tercihini kötülükten yana kullanan insanın karanlık coğrafyasına sürükleyen, trajik-dramatik öyküleriyle insanın yüzüne gerçekleri tokat gibi vuran kitabı ve yazarlığı ile ilgili konuştuk. Kitabını henüz okumadıysanız şimdiden bu röportaj ile sarsılmaya, şaşırmaya, derin bir nefes alıp düşünmeye hazırlıklı olunuz.

KitaptanSanattan.com / Oğuz Kemal Özkan

  • Koleksiyoner kimliğinizin yanı sıra bir galeri sahibisiniz. Oğlak Yayınları’ndan çıkan ‘Melek Tokadı’ isimli bir kitap yazdınız. Leman Mizah Dergisi’nde ve İstanbul Art News’de yazılar yazdığınızı biliyoruz ama siz tekstil sektöründen gelen bir iş insanısınız aynı zamanda.  Bir iş insanı olarak sanata ilginiz ve yazın hayatınız nasıl başladı?

Ben oldum olası bir şeyler yazarım. Kendim için yazarım ama, başkaları için değil. Bir gün anlatmak istediklerim olduğuna ve onların birilerinin hayatlarına dokunabileceğine karar verdim ve bunun en doğrudan yolu olarak da kurgu yazmaya başladım. Bunda on beş yıllık galericiliğim esnasında edindiğim görsel ve işitsel tecrübenin de büyük faydası oldu elbette, yadsıyamam. Nitekim Mussorgski’nin “bir sergiden tablolar” adlı senfonik şiirindeki algoritma benim öykülerimde de okunabilir.

İş adamlığım bambaşka bir konu, zaten çok geride kaldı artık. Ben ailemden kalan tekstil işini on yıl önce akrabalarıma devrederek çıktım gittim bir gün. Beni manen besleyen bir meşgale değildi çünkü…

  • ‘Melek Tokadı’ bir öykü kitabı. Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Yazma sürecini anlatır mısınız ve ismi neden ‘Melek Tokadı’? Kitabın okur üzerinde  ‘Kara Dul’ öyküsünde de belirttiğiniz ilaç gibi bir etkisi olmasını istediğinizden mi?

Hayır, ilaç gibi bir etki yaratmak gibi bir niyetim yok ve olmadı. Yeşil reçeteyle satılan ve piyasa ismi Roj 2 olan “Rivotril” diye bir sakinleştirici vardır. Bahsettiğiniz hikayedeki gibi Dolapdere’de de kaçak olarak satılan “ağır” bir ilaçtır. Ancak böyle bir lakabı yok; onu bizzat ben bu isimle vaftiz ettim. Üzerimde bıraktığı etkiye istinaden, ki hakikaten de böyleydi: önce sentetik bir huzur, etkisi bitince de tokat bir gerçekle yüzleşme anı…

Bu kitabı yazmaya özellikle karar vermedim. Hızlı ve etkili yazabildiğimi, düzgün fantastik kurgular yapabildiğimi ve özgün bir dilim olduğunu fark ettiğimde zaten hikayelerin çoğu yazılıp bitmişti. Yayıncım Senay Haznedaroğlu ona altı öykümü gönderdikten tam on iki saat sonra beni cebimden arayıp görüşmek istediğini söyledi. Tanışmıyorduk. Öyküleri hemencecik okumuş ve beğenmiş sağ olsun. Yani hiç yayınevi arama derdim de olmadı. Şanslıyım bu konuda. Dolayısıyla kitap doğal bir akış içerisinde yerini buldu diyebilirim.

  • Kitapta geçen hikayelerin kurmaca olduğunu belirtseniz de hikayeler o kadar gerçekçi ki olaylar, mekanlar ve kişiler hepimizin günlük hayatından izler taşıyor. Olayları, kişileri, mekanları bu derece gerçekçi aktarmanızda iyi bir gözlemci olmanızın ve sanatla ilginizin payı var gibi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şüphesiz iyi bir gözlemciyim. Kulağımı kabarttığımda ona değen en önemsiz diyalogdan dahi yeni bir öykü çıkartabiliyorum bazen. Ayrıca öylesine distopik bir rejimde yaşıyoruz ki, karanlık içeriklerimi oluşturmak pek de zor olmuyor ne yalan söyleyeyim. Her yer konu, kaynak ve esinle dolu günümüz Türkiye’sinde. Norveç’te yaşasam bu kadar üretken olamazdım muhtemelen.

  • Bütün öykülerde insanın duygu ve düşünce dünyasına derinlemesine, sarsıcı bir şekilde girdiğinizi  görüyoruz.  Kitaptaki öykülerin ‘İnsan ruhunun o karanlık coğrafyasına’ taşıdığını belirtiyorsunuz. Okuru neden o coğrafyaya taşımak istiyorsunuz? O coğrafyada neler var? Sizce insan nasıl bir varlıktır?

Cevabı kendinden menkul sorunuzun. İnsan kötücül bir varlık da ondan; zaten o coğrafyada yaşıyor, o coğrafya onun evi. Kötü doğmuyor elbette ancak içgüdülerle değil, öğrenilmişliklerle hareket ediyor. İyilikle kötülük arasındaki tercihiyse genelde ikinciden yana. Çünkü çıkarcıdır ademoğlu, bencildir, hırsının kölesidir ve tüm bu arzularını doyurabilmesi için yararlanabileceği en pratik enstrüman da kötülük. Bugün her şey bir kazan-kazan ilişkisine dayalı. Herkes pragmatist, herkes oportünist artık. Kimse kaybetmeyi de hayatının bir parçası olarak kabul etmiyor, bazen mükemmel bir tecrübe olarak addedemiyor, kaybedince deliriyor, delirdikçe saldırganlaşıyor; tüm bir toplum giderek tekil bir Amok koşucusuna evriliyor. İşte tüm bunlar yazdığım hikayeleri sizin deyiminizle “gerçekçi” hale getiriyor. Bir gün aç kalırsanız mecburen, yaşamak için insan eti yiyebilirsiniz. Lakin gün gelir de tadına alışırsanız artık onu yemek için aç kalmayı beklemezsiniz artık! İlki bir ölüm kalım, ikincisiyse ahlak meselesidir.

  • Sanatla ilginizden ötürü okur olumlu, mutlu sonla biten hikayeler beklentisine girebilir fakat öykülerin büyük çoğunluğu mutsuz sonla bitiyor. Neden acaba?

Mutluluk istisnadır ve giderek daha az insanın hissedebildiği bir duygudur. Ondan… Ayrıca ben şaşırtmayı seviyorum. Şoke etmeyi… Derin bir nefes aldırıp düşündürtmeyi… Bu amaç için de mutsuz sonlar daha uygun, çünkü mutsuzluk daha gerçekçi.

  • Şaşırtıcı ve üzücü sonlarla biten öykülerinizle insana hayatına ve kendisine dair bir ders verme, yol gösterme amacı taşıdınız mı?

Hayır, ben sadece yazmak istediklerimi yazdım. Herhangi bir eğitimcilik rolü üstlenme niyetinde değilim.

  • Sizin okumaktan hoşlandığınız, beğendiğiniz, etkilendiğiniz özellikle öykü ve roman yazarları kimler?

İhsan Oktay Onar her daim gönlümün şampiyonudur. Gıpta ve dahi aşk ile okurum. Keza Orhan Pamuk da öyle. Ayrıca Ayfer Tunç ve Leyla Erbil’e büyük hayranlığım var. Yeni nesilden özellikle Hakan Günday (1976) ve Mahir Ünsal Eriş (1980) beni çok etkiliyorlar. Bangır bangır gelen, muazzam bir “otuzlu yaşlar” var ve bu da edebiyatımız adına beni çok heyecanlandırıyor.

  • Ben bilen birisine rastlamadığım için sormak istiyorum. Galerinizin ismi x-ist. Neden x-ist?

Bu ismi ben buldum. ‘x’ harfi bilinmezliği, ‘ist’ eki İstanbul’u, ikisi birleşik okunduğunda ortaya çıkan (okunuşu egzist) ise var oluşu/var olmayı ifade ediyor. Çünkü 2004’te galeri açıldığında muazzam bir bilinmezlik içerisindeydi sanattaki gidişat. İstanbul’da kurulmuştuk ancak her şeye rağmen sanat dünyasında var olmak istiyorduk. Bundan…

  • Geçtiğimiz günlerde UPSD Epiveron Belgesi’ni açıkladı. Müzayedecilik gibi noktalarda sizin de sık sık değindiğiniz sorunlara çözüm getirmeyi hedefleyen bu belge ile ilgili düşünceniz nedir? Kullanımı yaygınlaşabilir mi?

Biz galerinin kurulduğu günden beri orijinallik sertifikası veriyoruz. Detaylı bir sertifika bu. İçeriğinde EPİVERON’da istenen bilgilerin çoğu var. Uluslararası geçerlilik için İngilizce hazırlanıyor. Özel bir kâğıda basılıp soğuk damga ile mühürleniyor. Dolayısıyla EPİVERON’un yaygınlaşması herkesin lehine olur. Gelgelelim kısa zamanda sonuç beklememek lazım. Nitekim ilgili tarafların pek çoğu orada talep edilen bilgileri vermekten ya âciz, ya da bazı özel nedenlerle isteksiz. Bekleyip göreceğiz.

Çizen: Şahan Noyan
  • Son olarak kitaba olan ilgi ve okurlardan gelen ilk tepkiler nasıl? Yeni kitap çalışması olacak mı?

Şu ana kadar okuyup bitiren pek çok dost aradı. Adeta ortak bir dille “aşırı şaşırdıklarını, duvara çarpmış gibi olduklarını” belirttiler. Hikayeleri son derece sinematografik bulup senaryolaştırmak istediğini söyleyen de oldu, dilimi ağdalı ama leziz bulduğunu söyleyen de… Farklı farklı ama ekseriyetle olumlu tepkiler aldım yani… Memnunum bu yüzden.

Yazmak dersen, zaten durdurulabilen bir eylem değil, hele ki benim durumumdaki gibi tutku haline gelmişse sürecek elbet. Mecburum ve istiyorum. Kaldı ki bir sonrakine başladım bile. İpucu vereyim: sanata dair üç farklı süreci anlatan üç uzun (kırkar sayfa civarı) hikaye kurguluyorum. Bağımsız ama bağlamlı olacaklar. Ve elbette son derece dramatik!

  • Kaleminize sağlık. Yeni kitap ve sanat çalışmalarınızda başarılarınızın devamını dilerim.

Teşekkür ederim.

KitaptanSanattan.com / Oğuz Kemal Özkan 

Bu kitaba KitapDevrimi.com’dan ulaşabilirsiniz:  http://kitapdevrimi.com/magaza/kitap/edebiyat/melek-tokadi-daryo-d-beskinazi/

Başa dön tuşu