Dil Harab-ı Aşkınım, Sensin Sebep Berbadıma – Cemil Biçer yazdı…
Türk Sanat Musikisini “aklı evvel” edebiyat tarihçilerimiz öteden beri saray müziği, diye yaftalayıp ötekileştirmişlerdir.
Oysa olaya sosyolojik açıdan bakıp incelendiğinde bu müzik türünün de kendi içinde “toplumcu” ve “muhalif” bir yanı olduğu görülür.
İlkel komünal toplumdan sonra, toplumsal sınıfların belirlendiği tüm dönemlerde yönetici sınıflara muhalif bir toplum kesiti muhakkak olmuştur, aksini düşünmek insan aklını inkar etmek demektir.
Diyalektik materyalizmin bir yasasıdır. Doğada her şey “eski”den beslenerek ve bunun birliği ile “yeni”yi ve bu “eski”nin zıttını yaratır. Kendi karşıtını yaratmayan hiçbir olgu ya da madde söz konusu değildir. Zıtlıkların birliği belli bir aşamaya kadar ve süreksizdir. Ancak zıtlıkların savaşımı süreklidir ve bu gelişimi beraberinde getirir. doğada her olay ve süreç kendi çelişkisini de içinde barındırır. Gelişim ve devrim ancak bu çelişkilerin savaşımı ile mümkündür. Bu çelişkiler ya da karşıtlıklar yok olmazlar, ancak değiştirilir ya da aşılırlar. Bu da yeni bir karşıtlığı doğurur ve bu da yarattığı zıtlığa paralel olarak yeni bir savaşımı sürekli ve sonsuz kılar. doğa için bir tohum’un ağaç olması ya da bir yumurtanın gelişip civciv olması örnekleri verilirken, toplumların tarihi için feodal düzenden daha gelişkin bir düzen olan kapitalist düzen vs. gibi örnekler verilir. Her maddede ki karşıt karakterlerin yani çelişkilerin savaşımı daha ileri bir süreci topluma ve doğa’ya kazandırır. Çelişkilerin (karşıtlıkların) derinleşmesi ve birliği ile savaşım başlar ve daha yeni çelişkiler ve savaşımlar ile toplumları de doğayı karşı karşıya getirir. Diyalektiğin özü ve en önemli yasası budur.
Konuyu felsefenin sefaleti(!) içerisinde dağıtmak istemiyorum,amacım bağcıyı dövmek değil üzüm yemek istiyorum.
Enderunu Vasıf : 19. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış, asıl adı Osman olan, muhammes, gazel ve şarkılarıyla tanınan 19. yüzyıl divan şairi. Çocukluğunda saraya alınıp Enderun’da yetiştiği için bu isimle anılır. Dı̂vân-ı gülşen-i efkâr-ı Vâsıf-ı Enderûnı adlı divanında günlük dile ve gerçek anlatımlara rastlanır. Ahmet Hamdi Tanpınar onun için zevk çözülüşünün vesikası tanımını kullanır.
Osmanlı devletinin en buhranlı dönemlerinde Enderunun yetiştirdiği (bence)en Muhalif şair ve bilge kişisidir VASIF, edebiyat tarihçileri Enderun-i Vasıf’a gerekli önemi vermediklerini düşünürüm.
………………………….
Sabahın köründe yağan kardan diyeceğim ama karın suçu yok bu işte Alt yapının “osuruktan teyyare olmasından dolayı yine elektirikler kesik,sular akmıyor,yollar kapalı, neyse ki pilli radyomu her olasılığa karşı hazır bulundururum,
Sabahın şavkı ile ince ince yağan “elif ,elif” tozan karı seyrediyorum radyomda bir şarkıyla mest oluyorum.
……………..
Dîl harâb-ı aşkınım sensin sebep berbâdıma
Bir teselli ver gelip bâri dîl-i naşâdıma
Taş mıdır bağrın ki gelmezsin benim imdâdıma
Dîni ayrı kâfir olsa rahmeder feryâdıma
………………
Şimdi siz sanıyorsunuz ki; Enderun-i Vasıf‘ın bu şiiri, Tamburi Ali Efendi’nin Segah makamında ki bestesi ile bütünleşince haremde yine akşam bir “oturak alemi” var.
Değil efendim değil, Osmanlıda 19. yüzyılda “oturak alemi yapacak ne mecal var ne mecanet.”
Enderuni Vasıf Bey çağının en DEVRİMCİ muhalifi, şaka yapmıyorum bir şarkıyı dinleyin olayın tartışmasını sonrasında yaparız….
Ama şarkıyı muhakkak Zeki Müren söylüyor olsun ve şarkıya girmeden önce Ercüment BATANAY‘IN tamburla yaptığı açışa konsantre olun.
Cemil Biçer