KÖŞE YAZILARIUlaş Karakaya

Dört Bir Yana Haber Salsam – Ulaş Karakaya yazdı…

[vc_row][vc_column][vc_column_text]Açık denizden gelen gemiler süt tozları ve mamalar getiriyordu. Adnan çocuklarımızı cepheye sürüyordu. Pazarlıklar yapılmıştı ve en iyi ihraç fazlası ürünümüz askerimizdi. Köylerden,varoşlardan gelen çocuklar cepheye savaşmaya gönderilecekti.
Başka bir Adnan ise Galata Köprüsü‘nde savaş karşıtı bildiriler dağıtıyordu; çocuklarınızı Kore‘ye göndermeyin bu bizim savaşımız değil diyordu. Ve bu yüzden tutuklandı. Adnanlardan birisi Savaş diyordu diğeri Barış.
Barış isteyenlerin vazgeçilmez kaderiydi kovulmak ve tutuklanmak…
Adnan ipin ucunu artık kaçırmıştı. İnönü uyarma ihtiyacı hissetti. ‘‘Seni ben bile kurtaramam.”
Baskı ve şiddet sarmalı gittikçe büyüyordu. Toplantı ve miting yasaktı. Toplananlara ise ateş etmek serbest.
Hepsi pırıl pırıl aydınlık çocuklardı. Gözlerinde sevgiden ve idealizmden başka bir şey yoktu. Bu baskı ortamını protesto etmek için bir yol olmalıydı. Kahretsin düşündüler,düşündüler tıkandılar. Ve sonunda evet sonunda Buldular.
Kulaktan kulağa yayılıyordu. Herkes birbirinin kulağına o sihirli kelimeyi fısıldıyordu.
”555K’
Şifreyi duyanların bunu çözmesi çok zor olmadı. Çünkü her birinin gözleri pırıl pırıldı.
Emniyetçiler ve istihbaratçılar ise şifreyi kıramamıştı.
555K’yı duyan kulaklar gittikçe çoğalıyordu. Fısıltı adete büyük bir çığlığa dönüşmüştü. Fısıldanan kelimenin ne olduğu 5 Mayıs Günü ortaya çıkacaktı. Büyük kalabalığı görenler ve fısıltıyı başlatanlar şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı.
555K; 5’inci ayın 5’i Saat 5’te Kızılay Meydanında demekti. Hep bir ağızdan Islık ile Tuna Nehrinin melodisini çalıyorlardı. Sonra sözleri değiştirerek söylediler.

‘Kızılırmak Akmam Diyor
Etrafımı yıkmam Diyor
Körolası Diktatörler
Çankaya’dan Çıkmam Diyor’

Adnan’ı ve otoriter baskıyı doğru bir manevrayla protesto etmişlerdi. Bu olay tarihe 555K diye geçmişti. O gün meydanda bulunan ünlü şair Cemal Süreya daha sonra 555K isimli şiiri yazdı şöyle diyordu:

şimdi bursada ipek çeken kızlar
bir karasevda halinde söylemektedir:
görmeğe alıştığımız nice yazlar
kimleri alıp götürdüler ama kimleri
karanfil bıyıklı genç teğmenleri
ak saçlı profesörleri, öğrencileri
adları şuramıza işlemektedir
ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler…

Artık Adnan’ı İsmet Paşa bile kurtaramazdı. Binlerce kilometre uzağa savaşmaya gönderdiği askerlerin meslaktaşları Adnan’ın kalemini kırmıştı. Adnan Menderes asılmıştı…

Beklenin aksine 1960 İhtilaliyle büyük bir özgürlük ortamı oluşmuştu ve artık solun yükselişi başlayabilirdi.
Vietnam kasabı Büyükelçi Komer‘in arabası ODTÜ‘ye girme gafletinde bulunmuştu. Rektör ile görüşüp çıktığında kendisine taksi çağırmak ya da bulmak zorunda kaldılar. Solcu gençler Vietnamlı çocukların katilinin arabasını ateşe vermişler; yakmışlardı. İçlerinden birisi Sinan‘dı….
ABD, Muhammed Ali‘den yediği yumruğun bir benzerini ODTÜ’nün bahçesinde yemişti. Mutlu filmler çok kısa sürüyordu.

ABD bunun hesabını sormak istiyordu. Çok değil 2 sene sonra 12 Mart günü muhtıra ilan edildi. 1971 yılına kadar tahammül edebildiler. Gençlerin ve solun bileti kesilmişti. Her yer tutulmuştu.
Sinan Cemgil şöyle dedi:
”Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız.”

Köroğlu ne yapmıştı. Nasıl kafa tutmuştu Bolu beyine.
Hepsi İnce Memed‘i okumuştu. Her kelimesini biliyorlardı, ilmek ilmek hafızalarına kazımışlardı. Öyleyse artık sığınacakları tek yer kalmıştı dağlar. Onlarda öyle yaptılar; Nurhak‘a çıktılar. Nurhak bizi saklar! Keşke saklasaydı ve Nurhak ile ilgili şarkıları hiç dinlememiş olsaydık.
Sinan’ın babası cenazesini almaya geldi ve…
Kim görmek ister hangi baba görmek ister ölü oğlunu.
Ne diyordu Cemal Süreya
”Ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler”
Cenazelerin çevresinde toplanan kalabalığa baktı ve yürüdü onlara doğru. Gözlerinin içine bakarak konuştu. Hepsi suçluymuş gibi başlarını eğdi. Şöyle dedi:
”Ülkenin en güzide üniversitesi olan Orta Doğu Teknik Üniversitesi ‘nde okuyordu. Hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Bu sonuç olmasa yüksek mühendis çıkacak ve o da varlıklı bir hayat yaşayacaktı.”
Derin bir nefes aldı. Yıllar öncesinde evlatlarını taraf olmadıkları bir savaşa, Kore’ye gönderen köylülere üstüne basarak şu son cümleyi söyledi.
”O sizin için öldü.”
Kibritini avuçlarının arasına alarak sigarasını yaktı. 27 yaşındaki oğlunu toprağa verdi. Karacaahmet‘de tek canını bıraktı ve kısa adımlar ile yürüdü.
1951 yılında ise cezaevinden oğluna yazdığı mektubu şöyle bitiyordu:
‘ Bana Karlı Bir Masal Yazıp Gönder.”
Sinan’ın babasıydı adı ADNAN‘dı…Adnan Cemgil...
Kore’de çocuklarımız ölmesin diyen adam gibi ADNAN…

Ulaş Karakaya

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column][vc_video link=”https://youtu.be/hJ2H26acrg8″ title=”Hüsnü Arkan – Nurhak (Livaneli 50. Yıl Özel)”][/vc_column][/vc_row]
Başa dön tuşu