KÖŞE YAZILARI

Düşüncelerin, Duyguların İlişkilere Tezahürü – Saadet Toksöz

Beşeri ilişkilerin temeli olan konuşma sanatı yüzyıllardır insanlar arasındaki uzlaşmayı sağlayan en önemli unsurdur. Önemlidir çünkü insanların birbirlerini anlayabilmesi ancak bu yolla gerçekleşebiliyor. Bu yüzden kullanılan üslup, iletişimin menfi ya da müspet olarak gelişmesinde önemli rol oynar.

Aristo’ya göre konuşma sanatı; “Düşündüğünün hepsini söylemek değil, söyleyeceklerini düşünerek söyleme sanatıdır.” Konuşma sanatını bilmeyen bir insan ne kadar akıllı, fikri ne kadar değerli olursa olsun, kendini dinletemez, muhatabını inandırmaz, etrafındakileri kendinden uzaklaştırır, konuşmaya başladığı andan itibaren kendisine zarar vermeye başlar. Buna en güzel örnek, Başbakanın sinirlendiği zaman sarf ettiği sözlerdir. Bir çiftçiye şikayeti üzerine söylediği “ Al ananı da git!” lafı, hiç düşünülmeden sadece savunma refleksiyle sarf edilmiş bir sözdür. Ancak, bu laf ona bir başbakan olarak toplum nezdinde itibar kaybettirmiştir. Sözcükleri sarf etmeden önce düşünmek, bu yüzden önemlidir. Çünkü bir daha geriye dönüşü yoktur.

İnsanların en büyük zaafları, daima düşünmeden konuşmaları ve aceleyle bir söz sarf ederken, ileri sürdürdükleri ithamlarla genelleştirmeleridir. Örneğin, konuşma esnasında düşüncesini kabul ettiremeyen kişinin “ Sen zaten hiçbir şey bilmiyorsun” ya da her hangi bir eleştiri karşısında saldırganlıkla karşısındakini gerçek ya da gerçek dışı şeylerle suçlamaya çalışıp, üstünlük sağlama çabası gibi… Çoğunlukla bunun sebebi, bilgisizlik ya da kişilik bozukluğudur.

Diplomasinin sadece siyasette geçerli olduğunu zanneden insanımız, kendi hayatında beşeri ilişkilerini geliştirirken diplomasinin inceliklerini öğrenme ihtiyacı hissetmez. Bu yüzden hiçbir konuyu kavga etmeden konuşamaz ve sorunlara çözüm üretemez. Örneğin dikkat edin, karı koca kavgaları hep basit sebeplerden ortaya çıkar ve ayrılmaya kadar gider. En ufak bir eleştiriye ya da karşıt görüşe tahammülü olmayan insanlar ya psikolojik şiddetle ya da fiziksel şiddetle üstünlüğünü ispat derdine düşer. Bilinçaltında var olan komplekslerin tek kelimeyle bile tetiklenip, ortaya çıkması ilişkileri çıkmaza sürüklediği gibi, kişileri saldırganlaştırıp, vahşileştirebiliyor. Özellikle de insanların hassas olduğu konuların tartışmaya açılması, örneğin, bir erkeğin cinsel gücünün sorgulanması ülkemizde ölümle sonuçlanabiliyor ya da sorgulayan her türlü şiddete maruz kalabiliyor. Bu yüzden kelimelerin etkin gücü patlayıcı silah gibi öldürücü veya yaralayıcı olduğu her zaman göz önünde bulundurularak konuşulmalıdır. Özellikle de ego kurbanı olmuş kişilerle konuşurken son derece dikkatli olmak gerekir.

Bir de duygularını, düşüncelerini kelimelerle ifade edemeyen insanlar vardır. Bu insanlarla iletişim kurmak çok zordur. Ne düşünür, ne hisseder? Anlayamazsınız. Seviyor mu? Nefret mi ediyor? Anlamak için çok gelişmiş sezgilere sahip olmanız gerekiyor.

Kadınla birlikte olmak isteyen ama yaklaşmaya cesaret edemeyen erkeğe kadın sorar.

-Benim hakkımda ne düşünüyorsun? Ya da benimle birlikte olmak istiyor musun?

Erkek:

-Söylemem.

Niye? Diye sorar kadın

Erkek:

-benim tarzım bu…

Kadın:

-!!!!!!!!!

Bu durumda kadının ne yapması gerektiğini okuyucular kendi aralarında tartışabilir.

Ya da kadın bir şeye kızmıştır.

Erkek:

-Noldu bir şey mi oldu?

Kadın:

-Yok bir şey… (fırtına öncesi sessizlik)

Erkek:

-O zaman niye soğuk yapıyorsun?

Kadın:

-Şimdi konuşmak istemiyorum.

Erkek:

-??????

Bu ve buna benzer  komik diyaloglar günlük hayatın içinde sıkça yaşanır. Bir de güzel söz söylemeyi acizlik, yalakalık olarak nitelendiren tipler vardır. Oysa ki, sarf edeceği güzel bir söz, karşısındakini mutlu edeceği gibi, ilişkisini daha sıcak ve samimi kılacaktır ama haberi yoktur.

Düşünceleri ya da duyguları ifade ederken kelimelerin titizlikle seçilerek konuşulması, kişinin insani yönünü ve kalitesini ortaya koyan önemli bir davranıştır. Kötü bir sözün insan ruhunda yarattığı tahribatı ya da güzel bir sözün ruhu iyileştirip, beslediğini çoğu kimse aklına getirmez. Toplumumuzda bu tip insanlara “Dangalak” deniliyor. Dangalağın sözlük anlamına baktığımız zaman karşısındakini kırarım, üzerim endişesi taşımadan ağzına gelen her şeyi söyleyen kişi demekmiş. “Ağzından çıkanı, kulağın duysun!” “Bıçak yarası geçer, dil yarası geçmez!” ya da “Sükut altındır!” şeklinde söylenmiş veciz sözlerimiz vardır. Bu sözlerde anlatılmak istenen, söyleyeceğini kalp kırmadan söyleyebilme inceliğine sahip olunmasıdır. Bu gerçekten bir beceri gerektiren bir durum mudur? Tabi ki, hayır. Sadece iyi niyetli ve yapıcı olmak yeterlidir ama egolarına yenik düşmüş kişilerde bu özellik bulunmuyor. Kelimeleri silah niyetine kullanmanın iyi niyet göstergesi olmadığı gibi, basit üsluplar kalitesiz ilişkileri ortaya çıkarır. Bu sebeple, “Bakılacak yüze tükürülmez, tükürülecek yüze de bakılmaz” denir ama günümüz insanının pek önemsediği bir durum değil. Herkesin her ortamda en ufak bir eleştiride saldırganlaşıp, ağır üsluplarla tartışması sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına kaldıkları yerden devam etmelerini beklemesi, insan kalitesinin ne kadar düşük seviyelerde olduğunun göstergesidir. Kendisine ve karşısındakine saygısı olmayan insan kitlelerinin yetiştirdiği nesiller, özsaygısını yitirmiş, her türlü insani erdemden uzaklaşmış toplumları meydana getiriyor. Bunun böyle olduğunu herkes bilir ama değiştirmek için kimse bir çaba sarf etmez.

Saadet Toksöz

Başa dön tuşu