SÖYLEŞİ

Ediz Hafızoğlu: ‘Sanat faaliyetlerinin baltalandığı döneme denk geldik’

Davulcu, prodüktör, besteci ve müzisyen Ediz Hafızoğlu ile üretimleri, müziği, projeleri ve pandemiden en çok etkilenen alanlardan birisi olan müzik sektörü üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Müzik yolculuğuna Bulgaristan’da başlayan bir davulcunun İstanbul’dan Kaş’a uzanan serüvenine şahit olacaksınız.

Söyleşi: Beksultan Oğuz

  • Kısaca Ediz Hafızoğlu’nu tanıyabilir miyiz?

Göçmenim. Silistra’da doğdum, Paisievo’da büyüdüm. 14 yaşıma kadar ailemle birlikte orada yaşadım. Sonra ailemin kararı ile, daha iyi bir gelecek için Türkiye’ye göçtük. 20 yıl İstanbul’da yaşadım. Şehir dayanılmaz bir hal alınca her yaz aylarca vakit geçirdiğim Kaş’a taşındım ve beş yıldır Kaş’lıyım.

  • Dedenizden bağlama, babanızdan darbuka çalmayı öğrenmişsiniz. Bulgaristan’dan Türkiye’ye geldikten sonra da davul çalmaya başlamışsınız. Bu süreci ve bu enstrümanlarla tanışma hikayenizi anlatır mısınız?

Dedemden bağlama çalmayı değil de onun yönlendirmesi ve ısrarı ile bağlama dersi almaya başladım yedi yaşımda. Babam da zaten evde bir muhabbet ortamı oluşup sıra şarkıları söylemeye gelince darbukasını çıkarır çalardı. Zamanla ben de bu çalmalara dahil olmaya başladım. Bulgaristan’daki Jivkov Rejimi yıkılıp Türklere ana dilinde eğitim alma ve sanatlarını icra etme hakkı verilince dedem de Bulgaristan’daki ilk Türk Sanat Topluluğu’nu kurdu; Sakin Tuna Sanat Topluluğu. Çok uzun bir hikaye, umarım fırsatım olur da edizhafizoglu.com’da ara ara paylaştığım anı yazılarıma bunu da eklerim. Bu grupta hem folklor dansları oynadık, hem de darbuka ve bağlama çaldım. Annem korodaydı, babam da darbuka çalıyordu. Daha sonra göçle birlikte Kabataş Erkek Lisesi’ne girdim ve orada davul ile tanıştım. Sonrası zaten aynen o şekilde devam etti.

Ediz Hafızoğlu

  • Caz Müziği ile tanışmanız ve eğitiminiz nasıl başladı?

Caz ile tanışmam Şenol Küçükyıldırım sayesinde oldu. Ondan ilk davul dersimi aldıktan sonra resmen müzik ile ilgili aydınlandım. Müzik mağazasına girip ilk caz albümlerimi alırken ona telefon ettiğimi hatırlıyorum. O zaman Bodrum’daydık arkadaşlarımla. Düşünün ki Bodrum’da bu albümleri bulabiliyorduk. ‘’Abi Elvin Jones ‘’Dear John C.’’ Ve Bill Bruford diye iki davulcunun albümleri var, kim bilmiyorum ama alayım mı?’’ dediğimi hatırlıyorum. Orada o albümleri mi buldun, diye inanamamıştı. Benim için Elvin Jones o gün bugündür John Bonham ile birlikte en çok etkilendiğim davulcu oldu.

  • Uzun süredir Nazdrave projesine devam ediyorsunuz. Bu projeyi anlatır mısınız?

Hakikaten Türkiye gibi bir yer için uzun zamandır devam eden bir proje oldu. 2023’te projenin 10. Yılını kutlayacağız umarım. Hikaye bir arkadaşımın ‘’Ediz, çok farklı grup ve insanlarla çalıyorsun, bence ilk albümünde tüm bu farklı sesler olmalı, onlara besteler yap, sonra nasıl devam etmek istersen et’’ demesi ile başladı. Ben de o dönem kimlerle çalıyorsam onlara parçalar yazdım. Bazılarını kaydettik, bazılarını kaydedemedik ilk albüm için ama proje o şekilde devam etti. Albümlerde o farklı tarzlar yine var ama vokalistimizi sabitleyerek ilerliyoruz. Bidar ile zaten iki tekli yayımladık, şimdi bir EP geliyor, Sonbaharda da albüm yayımlarız.

  • Çalışma pratiğinizde yalnız olmanın sizin için öneminden bahsediyorsunuz. Bu sürecin sizi zorlayan tarafları nelerdir?

Yalnız kalmak herhangi bir konuda insan gelişimi için en olmazsa olmazı bence. Bebekken de çocukken de birçok şeyi yalnız kalarak, tek başına yüzleşerek, çözebiliyoruz. Hayal kurmaya ancak kendi kendimize kaldığımızda başlıyoruz çocukluğumuzdan itibaren. Eminim birçok insan için de bu böyle. Eğer enstrüman çalışacaksam zaten yalnız olmalıyım. Üzerimde birinin baskısı olmamalı. Dilediğim zaman mola verip dilediğim kadar çalışabilmeliyim. Birini bekletiyor psikolojisi ile bir yere varılmıyor malum. Müzik yazarken de etrafımda birileri olunca konsantre olamıyorum. Mecbur kalmadıkça tek başıma kalıp saatlerce, günlerce belki de aylarca çalışma dönemine giriyorum. Ancak o zaman bir konuda ilerleyebiliyorum.

  • Birçok albümünüz var. Son albümünüz Atatürk’ün Son Yolculuğu sanırım. Neden böyle bir albüm? Ve diğer albümlerinizle de ilgili kısaca bilgi verir misiniz?

Atatürk’ün Son Yolculuğu belgeselinin müzikleri bunlar. O albümde ben bir şey çalmıyorum. Birkaç parçada bilgisayar ile yazdığım müzikler var ama aslında belgeselin müziklerini piyano için yazmıştım, Ercüment Orkut da çaldı. O albümün üzerine Hungry Eyes belgeselinin müziklerini de yayımladık, Bidar ile yaptığımız Nazdrave teklileri ‘’Kuyu’’ ve ‘’Değer İçin’’ ve hatta Barış Çakmakçı ile yeni projemiz ‘’Kaskadyori’’ ile ‘’Yıldızlar’’ı yayımladık. Çalışmaya devam ediyoruz. Birkaç farklı albüm geliyor. Biri bağlama için yazdığım türkü albümü diğeri Rap ve Hip-Hop ile çarpıştığımız Nazdrave X Rap albümü.

  • Birlikte çalıştığınız çok önemli müzisyenler var. Ve bu müzisyenlerle projeleriniz oldu. Sizi en çok etkileyen müzisyen ve projeler hangileri oldu?

Ben herkesten bol bol etkileniyorum. Belirli bir kalıpta müzik dinlemekten de çalmaktan da çok hoşlanmıyorum. Ne kadar farklı şey çalarsam o kadar çok besleneceğimi düşündüğüm için tüm bu müzikler ve müzisyenler benim için çok değerli.

  • Uzun yıllar önce Davul ve bas üzerine Drum & Bass Magazine dergisi çıkarmaya başlamıştınız. Bu dergi yayın hayatına devam etmiyor sanırım. Neden acaba?

Malesef devam etmiyor. Biz şu anda başımızda olan yönetimin Türkiye’deki sanat faaliyetlerini baltalamaya başladığı döneme denk geldik ne yazık ki. Sponsorluklar ile ilgili yasa değiştiği anda zaten konserler de festivaller de azalmaya başladı. Rock’n Coke neden bittiyse biz de dergi yayımlamayı o yüzden bıraktık. O zaman hem Drum&Bass Magazine hem de Gitar Dergisini çıkarıyorduk.

  • Müzisyenler pandemi sürecinde en çok etkilenen grup oldu. Siz bu süreci nasıl geçirdiniz ve nasıl etkilendiniz? Müzisyenlerin durumu hakkında neler söylemek istersiniz?

Müzik sektörü zaten sektör denilemeyecek kadar oturmamıştı ülkemizde. Hatta müzisyenlik bir meslek olarak da tanınmamış durumda devlet tarafından. İş sadece müzisyenlerle bitmiyor; Mekan sahibi, personeli, bizi oraya taşıyan araç, rodi, menajer, tur menajeri, ışıkçı, ses teknisyeni, güvenlik… derken çok ciddi bir kesim pandemiden etkilendi. Hem işini yapma diyeceksin, hem Avrupa ya da Amerika gibi bu insanlara aylık bağlayamayacaksın hem de beceriksiz ve yalancı olup kimseyi aşılayamayacaksın 1.5 yılda. Bunu yaparsa Akepe yapar, başka kimse yapamazdı zaten.

Çok kolay geçmedi. Hem manen hem de maddi olarak. Ama birbirimize destek olarak bir şekilde hayatta kalmayı başardık. Ama her şeyden öte Covid’e yakalanmadan bu süreci atlatmış oldum kendi adıma, bu bile başlı başına büyük bir başarı.

  • Sosyal medyadan takip ettiğimiz kadarıyla hayvanlarla aranız çok iyi, kitap okumaya da epey vakit ayırıyorsunuz. Müzik dışındaki gündelik hayatınızdan bahseder misiniz?

3-4 yaşlarımda zaten bir köpeğimiz olmuştu, adı da Barak’tı. Çok akıllı bir köpekti, hiç unutamam. Onu abim olarak görürdüm, kaybettikten sonra abimi kaybetmiş oldum, hala da öyle hissediyorum. Yıllar sonra tesadüfen hayatıma Mila girdi ve ben sonra barınak ve sokaklardan köpekleri kurtarmaya ve sahiplenmeye başladım. Şu anda 6 köpek ve bir kedi ile şahane bir hayvanat bahçesi modundayım. Zürafa, gergedan ve fil de kurtarırsak bence tamam olacak ailemiz J Müzik dışında yemek yapmak çok ön planda. Yemeği de kendime değil de sevdiğim insanlara yapıp yedirmeyi seviyorum. Bu vesile ile sık sık yakın arkadaşlarımızla bir araya geliyoruz, yiyoruz içiyoruz, bol bol muhabbet ediyoruz, çokça gülüyoruz. Avrupa vatandaşı olup burada kalmamın tek sebebi sevdiğim arkadaşlarımdan ayrılmıyor olmam. Bana en iyi gelen şey onlar bu hayatta. Bunların dışında da kitap okuyup arazide amelelik yapıyorum işte.

  • Son olarak yeni projeler var mı? Konserler başlıyor gibi görünüyor, nerelerde sahne alacaksınız? Pandemi süreci sonrası için düşünceleriniz nelerdir?

Bahsetmiştim, aslında prova videolarını yayımladığımız Nazdrave X Rap ile ilgili ne olur Spotify ve Apple Music gibi platformlara da parçaları koyun istekleri geldiği için 7 parçalık bir Nazdrave X Rap ‘’Live at Hayyam’’ albümü geliyor. Mix’lere bira tur daha el attık, yeniledik. Onun dışında benim müzik yazdığım 13 bölümlük bir belgesel var, bir de uzun metrajlı bir Çanakkale belgeseli geliyor. Önümüzdeki yıl da arazide, ki mekanın adına henüz karar veremedim ama aklımda ‘’Maya Huzur Evi’’ var, atölye ve müzik kamplarına başlayacağız. En başından itibaren Lin Records için kafamda olan müzik kaydetme ve yayımlama hikayesi nihayet tamamlanıyor, ya da gerçekleşiyor. Yeni yaptığım evin kendisi komple bir kayıt mekanı. Umarım orada sevdiğimiz insanlarla çokça şeyler üretip insanlara ulaştırırız.

Söyleşi: Beksultan Oğuz

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu