Erdem Topuz: ‘Tiyatro, yürekli insanların sanatıdır’
Dionysos Tiyatro’nun Genel Sanat Yönetmeni, oyuncu, müzisyen, rock grubu Boşluk’un solisti, albümü, klipleri olan, salon ve Latin dansları eğitmenliği de yapan Erdem Topuz ile konuştuk.
Söyleşi: MELİKE BİRGÖLGE
“OYUNLARIMIZ DONDU, KALDI!”
- Bir Delinin Hatıra Defteri, Fareler ve İnsanlar, Oblomov, Salaklar Sofrası gibi adrenalini yüksek oyunlarla sahnedeydiniz Dionysos Tiyatro olarak, corona dünyayı durdurana kadar.
Öncelikle nazik röportaj davetin için çok teşekkür ederim sevgili Melike. Senin de az önce çok güzel belirttiğin gibi tüm aksiyonu ve yüksek adrenaliniyle devam etmekte olan oyunlarımız ve seyircilerimizle olan güzel buluşmalarımız rezil bir virüsün bir anda soğuk bir şaka gibi hayatımıza talihsizce girmesiyle dondu kaldı ne yazık ki.
“BOYALI, FOSFORLU, İÇERİKSİZ, MANADAN UZAK PR’IN ZAVALLILIĞINI GÖRDÜK!”
- Neyi öğretti corona, bu durdurma eyleminde?
En başta insanoğlunun felaketler karşısında hâlâ ne kadar çaresiz kalabileceğini, durmadan gelişen dünya adı altında kendi kendimize yaptığımız boyalı, fosforlu, içeriksiz, manadan uzak pr’ın zavallılığını öğretti en başta. Tabii ne kadar öğrenebildik, ne kadar ders alabildik, orasını zaman gösterecek.
“SANATSIZ BİR DÜNYA, SAMAN KADAR RUHU OLMAYAN ANLAMSIZLIK!”
- Tiyatrocu olarak kendi duygusal perspektifinizden değerlendirecek olursanız…
Kuliste derin bir nefes almanın, makyajımı yapıp, aynada yüzüme bakıp kendi kendime bu akşam oyunun var demenin ne kadar büyük bir şölen olduğunu öğretti.
‘Oyunumuz başlamak üzeredir. İyi seyirler’ anonsunu duymanın vazgeçilmezliğini… Oyun arkadaşlarımla paylaştığımız okyanustan büyük mistik dünyanın manyetik kudretini… Kendimizi sanat olmayan bir dünyada saman kadar ruhu olmayan anlamsızlıklar içinde hissedebileceğimizin en büyük dersini verdi. Varoluşumuzu, benliğimizi, kimliğimizi, özgüvenimizi sorgulamayı öğretti.
“VİCDANSIZ KONFORUMUZA YABANCILAŞMAMIZ EN TRAJİK YUNAN TRAGEDYASINDAN DAHA TRAJİK DEĞİL Mİ?”
- Peki ya dünyaya baktığınızda?
Dünyayı yöneten devletleri yöneten mekanizmaların aslında ne kadar ilkel, kifayetsiz, sorumsuz ve etik dışı bir vurdumduymazlıkla işlediğini gösterdi. Ekranda günlük can kayıplarımızı izlerken gitgide kanıksar hale geldiğimiz vicdansız konforumuza yabancılaşmamız en trajik Yunan tragedyasından daha trajik değil mi?
- İlk duran sektörlerin başında sanat geliyor. Bir yılı aşkın yaşadığımız bu süreçte tiyatro ilgili daha önce fark etmediğiniz ve artı daha da bariz fark ettiğiniz neler oldu?
Bir kere gerçekten hayatın er meydanı sahnesine çıkmamız gerektiğini, var olmak ya da olmamak paydasında benlik sorgulamamızın en kaçınılmaz ve canlı biçimde yaşandığı bir süreci yaşadık ve yaşamaktayız.
“TİYATRO İLE NEFES ALMAK BÜYÜK BİR YAŞAM ÖDÜLÜ!”
- Genel olarak neler düşündürdü tiyatro, onun yokluğunda?
Tiyatrosuz, sanatsız bir yaşam, bize en başta tiyatro ile nefes almanın ne kadar büyük bir yaşam ödülü olduğunu bir kez daha ders alınası biçimde öğretti.
- Ortaokul yıllarında müzikalde rol alarak başlamış sizin maceranız. Üniversite yıllarınızda da tiyatro çalışmalarınız devam etmiş. Sonra neydi bu alana karar vermenizi etkileyen ve bu minvalde ilerlemenizi pekiştiren?
Hayatıma ciddi anlamda tiyatronun girişi aslında bahsettiğiniz gibi müzikal tiyatro ile ortaokul yıllarında Amerikalı tiyatro ve edebiyat hocam Billy Talbert’le tanışmam ve yıllarca çalışmamla gerçekleşti. Birlikte Kral ve Ben, Neşeli Günler, Batı Yakasının Hikayesi ve Grease müzikallerini çıkardık. Bana sanat ruhu, cesaret, azim, kararlılık, özgüven aşılamış benzersiz bir öğretmendi. Mükemmel bir eğitimciydi. Melekler yoldaşı olsun. Kilometre taşım olmuştur. Değerli sanatçı dostum Dionysos Tiyatro’muzun yöneticisi, koordinatörü Işık Tolgay da onun öğrencisidir. Hocamızı saygı ve büyük bir özlemle anıyor, şükranlarımızı sunuyoruz.
Nursel Köse: ‘Fatih Akın, oyunculuğumu dünya sinemasına taşıdı’
“ÖĞRENCİ KALMANIN GEREKLİLİĞİNİ HÂLÂ DUYUMSAMAK ÇOK KIYMETLİ, ÇOK CİDDİ BİR ÖĞRETİ!”
- 1996-2003 yılları arasında Şahika Tekand Studio’da önce öğrenci sonra oyuncu oldunuz. ‘Oidipus Nerede’ oyunuyla yurt içi ve yurt dışı festivallere katılmışsınız. O süreçten yani kulvarında alternatif ve farklı vizyonu olan Şahika Tekand Studio döneminden size kalanlar neler? Ve bu sayacaklarınız bugün hangi noktalarda ışığını yakıyor size zaman zaman?
Șahika Tekand hocam ve Studio Oyuncuları dönemim… Yaşamımı, dünyaya bakışımı sadece teatral anlamda değil, ciddi bir felsefi bir yolculuk, bir öğreti olarak ele almamı sağlayan günler… Sahne ahlakı, samimiyet, özdisiplin, hayal gücü, farkındalık, dürüstlük, direnç, devamlılık, mücadele, hepsi var bu yolculukta. Her şeyden önemlisi, meslekte yıllar geçirsem de, bir yanımla hep öğrenci kalmamın gerekliliğini hâlâ duyumsamak çok kıymetli. Bu çok ciddi bir öğretidir.
“OYUNLAR, İNSANİ KUSURLARDAN, ÇARESİZ İNSANLARIN, KARAKTERLERİN ÇATIŞMALARINDAN DOĞAR!”
- 2004 -2016 yılları arasında Atölye Tiyatro’da çalıştınız. Zihinsel Anestezi, Bir Evlenme Teklifi, Dört Mevsim, Şahane Züğürtler, Yerma oyunlarında rol aldınız. Oyunculuk kusur oynamaktır’ demişti bir oyuncu. ‘Kusuru kusursuz oynamaktır’ demiştim ben de. Siz ne dersiniz bu paydada, nedir oyunculuk?
‘Oyunculuk kusur oynamaktır’, ne güzel söylemiş. İnsan kusurlu varlıktır çünkü. Oyunlar da insani kusurlardan, yaşam karşısında çaresiz kalan insanların, oyun karakterlerinin çatışmalarından doğar. İnsan doğduğu günden başlayarak doğayla mücadeleye başlar. Bu savaşı da son nefesine kadar sürer. Biz insanlar da kendi resmimizi, yazgımızı görmeyi severiz sahnede. Bir oyunu izlerken, ‘Bana da öyle olmuştu, yalnız değilmişim, dünya ile baş edemeyen tek ben değilmişim’ diye düşünmek rahatlatır insanı. Bu bitmeyen döngünün içinde insanın yazgısını insana anlatan yazarın ve eserlerin ruhunu önce kendi ruhuna sonra seyircisinin ruhuna üfleyenler de oyunculardır. Senin tanımlamana gelirsek bu insani kusurları kusursuz oynamanın yolcularıyız bence. İdealar dünyası avucumuzun içinde değildir hep varılası bir yerdedir ya. Yani bitmeyen bir yolculuktur bence oyunculuk.
- 2004’ten günümüze kadar da 17 yıldır ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni oynuyorsunuz. Tek kişilik performanslar daha zordur aslında, seyirciyi avuca alma konusunda. Dikkatleri dağılır vs… Bu anlamda 17 yıldır bunu sürdürebilmeniz büyük başarı.
Bir Delinin Hatıra Defteri oyun yolculuğum ile ilgili güzel sözlerin için çok teşekkür ederim. 31 Mart 2004’ten beri sahnede oyunumuz. Oynamaya başladığımda 28 yaşındaydım. Şimdi bakıyorum, karakterin oyun yaşını dört yaş geçmişim. Düşündükçe hem çok yakın hem uzak gibi duruyor ilk ‘Perde’ dediğimiz gün. Duygusal yoğunluğun yüksek yaşandığı hatıralar çok izafi gelir ya öyle işte.
- Baktığınız zaman süregelen bu başarının temel yapıtaşlarını neler oluşturmakta?
Bunu sağlayan yapıtaşı ne dersen; temeli cesaret, kalbinin sesini dinlemek ve çok çalışmak diyebilirim. Bundan fazlasını kendi hakkımda söylemek de rahatsız eder beni. Tarifle değil samimi yaklaşımla hissedilebilir kavramlar bunlar. Eserlerin, yazarların büyülüğüne layık olmak için çalışan insanlarız sadece. Aslında hepsi bu.
“ÖDÜL, BİR GECENİN ON DAKİKASI, ÖDÜLLERE GİDEN YOL OYUNCUNUN ÖMRÜDÜR!”
- Birçok ödül aldınız. Pastanın çikolatası, kreması, çileği dediğim ödüllerin sizde bıraktığı tatlar?
Ödüller… Şimdi ana istasyona geldik, destinasyon tamamdır, inme zamanı geldi, artık gibi bir his vermez oyuncuya. (Gülüyor) Ödül aslında bu yolculuğa karar verdiğin günle, yaşadığın bugün arasında yaşadığın sanat yolculuğunun kendisidir. Sebepler sonuçlar üzerinden değerlendirilebilir mi? Ödül, bir gecenin on dakikası, ödüllere giden yol oyuncunun ömrüdür. Çalışmanız, samimiyetiniz, inancınız bir yerlerde kesinlikle görülür ve hakkınız ödenir. Seyircinizle aranıza girmeye hiç kimsenin gücü yetmez. Bu çok özel bir güçtür. Ödül dedin ya, büyük ödül budur aslında.
- 2014’te Bir Delinin Hatıra Defteri oyunuyla Rusya Arshengelk Lomomonosov ve Yalta Anton Çehov tiyatro festivallerinde sahne aldınız. Türkçe olarak sahnelediğiniz bu oyun Yalta Anton Çehov Tiyatro Festivali’nde ‘En İyi Klasik Yorum Ödülü’nü Türkiye’ye getirdiniz.
Üzülerek söylüyorum ama ülkemizin sanatçıya verdiği değerle ödül aldığım Rusya ile arasında kapanması şu an çok imkansız görünen bir fark var. Bu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor bence.
- 2018’de Işık Tolgay ile kurduğunuz Dionysos Tiyatro’da, daha çok, bilinen ama sahnelenmeyen oyunları sahneleyip insanlara ulaştırıyorsunuz. Bundan başka neler var Dionysos Tiyatro’nun prensipleri, hedefleri ve kuruluş amacının doğrultusunda?
Değerli sevgili sanatçı dostum Işık Tolgay’la biz ilk kez birlikte sahneye çıktığımızda ben 15 Işık 16 yaşındaydı. Şimdi kırklarımızın ortasında yine birlikte sahnedeyiz. Bu elbette herkes nasip olmayacak bir güzellik. Tiyatromuzu kurarken amacımız Türk ve dünya edebiyatının birbirinden güzel eserleriyle seyircimizi buluşturmaktı. Çalışmalarımız da bu hedefe yöneliktir.
“TİYATRO YÜREKLİ İNSANLARIN SANATIDIR. SAHNEDEN HİÇBİR YERE KAÇAMAZSINIZ!”
- Tiyatro yorum işidir. Oyuncuyu yazarın ağız ulağı olmaktan da kurtarır, yerin kulağı olmaktan da, kendini bulamamaktan da! Bunlardan başka tiyatroyu soylu kılan ögelerin neler olduğunu sorsam…
Tiyatroyu en kutsal asil yapan nedir dersen, tiyatro yürekli insanların sanatıdır derim. Sahneden hiçbir yere kaçamazsınız.
- Peki ülkemizde tiyatroyla ilgili en önemli şey nedir, eksik olan?
Aslında sizlere sunduğumuzdan çok daha fazla üretken olabilecekken ülkemizin kültür politikası, maddi anlamda bu kadarına olanak veriyor. Az önce verdiğim cevapta dediğim gibi yine bu gerçekle yüzleşmemiz ama yüzleştiğimiz şeyleri de artık sorun olmaktan çıkması gerekiyor.
- GÖZ TV’de haftalık iki program yapmaya başladınız. Biri sinemamızın ve dünya sinemasının yönetmenlerini anlattığınız ‘Beyaz Perdenin Unutulmaz Silüetleri’ diğeri de her hafta sanat camiasından aldığınız konukla yaptığınız ‘Erdem Topuz la Kulis Sohbeti’ adını verdiğiniz talk show konseptindeki sohbet programı…
Işık’la benim iki yıl evvel Cine 5 kanalında değerli konuklarımızı ağırladığımız ‘Işık’la Erdem’in Kulisi’ isimli bir sohbet programımız vardı. Ancak ‘Fareler ve İnsanlar’ oyunumuzun üç ay süren yoğun hazırlık süreci ve akabinde başlayan yoğun oyun ve turne programımız televizyon projelerimize bir süre ara vermemize neden oldu. Takdir edersin ki her ikisi de yoğun konsantrasyon isteyen emek temelli işler. Kendi youtube kanalımız GÖZ TV’deki iki programımızı pandeminin biraz olsun etkisini göreceli olarak yitirdiği şu döneme denk getirmek istedik ki, konuklarımızı da daha esenlikle ağırlayabilelim. Titizlikle ve keyifle çalışmaktayız. Sanıyorum izleyenlerimiz ve konuklarımız bu duyguları paylaşmaktalar bizimle.
Söyleşi: MELİKE BİRGÖLGE
Susuz kaldığımız oyunların sahnelenemediği böylesi günlerde sohbetin içtenliği ve derinliği eşliğinde yeni bir güne başlamak… Teşekkürler