KİTAPKÖŞE YAZILARI

Ölünce de Kırmızı Ruj Sürüyor musunuz? – Nevzat Yılmaz yazdı…

Nihal Güres‘i resimlerinden sonra artık romanıyla da anacağız. Fantastik, uçuk, diline ket vurmadan, gizlemeden, zaten açıkta olanı bir kez daha göstererek bir roman yazmış bana göre.

Bir roman dili olarak kendine özgülük var bu romanda. Gündelik yaşamda karşılaştığımız sıradan kavramları ustaca romanın kurmaca dünyasına uyarlamış Güres.

Andy Warhol, güncel sanat, 15 dakikalığına ünlenme falan filan. Eğer Güncel Sanat varsa, Nihal Güres‘in romanı da güncel roman. Var mı ötesi?

Bir kez çok eğleniyor insan. Alamıyorsun kendini. Bir dürtü gıdıklıyor seni. İlle de okuyorsun. Dedikoduya meraklıyız ya. Mahrem alanlarda gezinme merakı da iteliyor bizi. Bu dedikodu var ya, ömür uzatıyor, ömür.

85’lik ruhlara sığınmış, 15’lik saklı enerji. Aman Allahım bir patlayıversin görürsünüz vallahi. Gerçekten de “Ölünce de Kırmızı Ruj Sürüyor musunuz?”.

Şiir bitti, roman yok, edebiyat yerlerde sürünüyor” eleştirilerini hem duyuyor, hem yapıyoruz. Teknolojideki ilerlemeler, iletişim alanındaki gelişmeler, akıllı-akılsız cebimizdeki mini bilgisayarlar, “iletişmek” işinden alıkoyuyor bizleri. Daha az konuşuyoruz birbirimizle… Dedikodular, birbirimizi çekiştirmeler buna dahil değil. Söz salatası gündelik kaba politikalar; bugün böyle, yarın böyle konuşan öngörüsüz, ilkesiz siyasetçiler, hepimiz birer amatör politikacı olan bizler birbirimize lâf sokuşturmaktan öteye gidemiyoruz.

Hızlıca tüketiyoruz. Söyleyecek sözümüz, yapacak işimiz yoksa unumuzu elemiş eleğimizi asmışızdır. Ne roman, ne romantizm, ne şiir ne de şiirsel ortalıkta kol gezer. Çağ, sözünü söylemek isteyenlerin çağıdır. Boş söze gerek yoktur. Boş söz edenler tarihin çöplüğünde buruşturulmuş bir kağıttır.

Yazar çağının tanığıysa Nihal Güres, “Ölünce de Kırmızı Ruj Sürüyor musunuz?”da çağımıza, yaşadığımız günlere tanıklık ediyor. Güncel roman dedim ama, dili, anlatımı ile yarattığı çekim alanı, doğmuş ya da ustalaşan bir yazarın “ben buradayım” çığlıkları olabilir. Gündelik yaşamda kullanılan kavram, sözcük ve tümcelerin bir öge olarak romanda somutlaşması, çok kolay başarılabilecek bir ivme değildir. Başarmış mı yazar? Başarmış. 2010’ların sonuna gelirken İstanbul ya da Türkiye gündelik yaşamına ilişkin izleri romana yansıtmış mı? Yansıtmış.

Birinci tekil ağızdan akıp giden romanda Şenyuva over doz Lüks Bakımevi‘ne kapağı atan Gran’Düşes kendini şöyle anlatıyor: Beni bir Sophia Loren gibi canlandırın gözünüzde. O da 80 yaşında. Benim gibi“.

Düşüp buraya geldim geçen ay, şöyle bir demirbaş listesi hazırladım: Cemal Süreya kitabım, elmam, likörüm, Captain Black cigaram, pudram, rujum, parfümlerim, ponponlu terliklerim ve hepsi vücudu güzel göstermek üzere tasarlanmış iç çamaşırlarım ve kıyafetlerim.

Gran’Düşes de Düşes ha… Cemal Süreya’nın şiirine tutkun bir Düşes:

Elma
Şimdi sen çırılçıplak elma yiyorsun
Elma da elma ha allahlık
Bir yarısı kırmızı bir yarısı yine kırmızı
Kuşlar uçuyor üstünde
Gökyüzü var üstünde
Hatırlanacak olursa tam üç gün önce soyunmuştun
Bir duvarın üstünde

Gran’Düşes’in bir de aşığı ya da belalısı var: Latin Edebiyatı Kürsüsü Profesörü Salvodore Dali… Ve başka Düşes adayları.  Açılmadan İade Belkıs ve diğerleri… Şenyuva Bakımevi‘ne ilanla dansçı alırlar. Ancak ilanda tanımlanan dansçı tıpatıp bir kişiye uymaktadır. Hani bizim üniversitelerde kişiye özel ilanla öğretim üyesi alırlar ya, aynen öyle. Bu Dansçı ziraat yüksek mühendisi ve dans eğitmenidir.

Romanı baştan sona anlatmak yerine şunu söyleyeyim vücut 85, ruh 15 yaşındadır  “Ölünce de Kırmızı Ruj Sürüyor musunuz?”da.

Grand’Düşes gün gelir ölür. Barbara Cartland’ı andıran pembe mizampilili saçları, Marie Antuanet‘i anımsatan pembe yanakları olmadan gerçekleştirilen bir doğum günü yapılır. Söylenti çoktur. Ancak, 92 yaşında öldüğü söylenir. Gran’Düşes için ölmek yoktur. O tanrısal kata yükselmiştir. Bulutların üzerinden tanrılar tanrısı Zeus‘a bile akıl verir. “Önce ben, arkadan Belkıs, hani şu 80 küsur yaşında eline erkek eli değmeyen, açılmadan iade Belkıs hanım, sonra Latin Edebiyatı Kürsüsü Profesörü Dali Aşığım, sonra Cemil Dayı, peşpeşe bu dünyadan ayrıldık” diye özetler bu yolculuğu…

Uçuk kaçık, düşsel, mantıklı-mantıksız, olur – olmaz bir öyküye tanıklık eder roman. Hepsi gerçekçi ama. Bizi, bize, söylencelerden süzülen, damıtılan gerçekle anlatıyor “Ölünce de Kırmızı Ruj Sürüyor musunuz?”

Pastayla söyleşi, röportajla son bulması romanın, yemeğin üzerine yenen pasta duygusu verdi bana.

O zaman soralım: Nihal Güres arkası var mı? Başka roman yazacak mısınız? Yazmaya niyetiniz yoksa da hemen başlayın yazmaya.

Değişik bir yazar. Ve değişik bir roman. Okuyun fark edeceksiniz…

Nevzat Yılmaz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu