KÖŞE YAZILARIOğuz Kemal Özkan

Sanatçının Kurtuluş Adına Çığlıkları – Oğuz Kemal Özkan yazdı…

Sanatçının bir fırça darbesi, bir çamurla bütünleşmesi, bir şiir dizesi, bir notası ile yükselen ‘kurtuluş’ adına çığlıklarının, duvarlarını yıkamadığı bir hapishaneye çevrilmiş canım ülkem…

Bu hapishanede çoğu mahkumun tek derdi; ‘her canlıya ait olan gökyüzünü herkes hissedebilsin’ savaşıydı. Bazı mahkumlar, eşitliği ve adaleti savunmuş cümlelerinde, bazısı yokluğun gerçekliğini göstermeye çalışmış bir avuç çamurda, bir diğeri sadece ama sadece sevmek diye haykırmış bestelediği şarkıda… Oysa bu mahkumiyetin, yaşamda en büyük FARKINDALIK olduğunun bilinci ile hepsinin tek bir ortak noktası vardı. O da ‘beden kalıbına sıkıştırılmış bir ruh’ idi!

Bir toplumda güzelliğe, iyiliğe, özgürlüğe giden yol, sanattan ve sanatçıdan geçer. Çünkü tek değeri, kişiliğinden bağımsız, topluma ‘huzur’u ve ‘özgürlüğü’ anlatmaktır. Bu özgürlük, ekmek gibi, hava gibi, su gibi herkesin hakkıdır. Ama bu ülke, bir hapishanenin içinde labirent oyununu sunmuş gibidir; varılması bir ‘hak’ olan noktanın bulunmaması adına.

Bu hapishanede bu çığlıkların sonucunun ‘güzel günlere evrileceği’ gerçeğini görmezden gelen bir sistem var maalesef. Kimi zaman -aslında çoğu zaman- liyakat ve profesyonellik yerine kişisel bağlantılar, rant-çıkar çerçevesinde müdür-gardiyan, ahbap-çavuş ilişkilerinin esiri olunmuş. Adil ve şeffaf bir yönetimden uzak, sanatın gücünün farkında olmayan bir kamu yönetimi anlayışı ile sanat-sanatçı-toplum birleşmesinin, kaynaşmasının önüne geçiliyor.

Oysa nerdeyse varlık sebeplerine dönüşmüş egoları ve rant sevdaları ile neleri kaybettirdiklerinin, geleceğimizden neler çaldıklarının farkında bile değiller! ‘Benim çevrem’, ‘benim adamım’ anlayışından uzak, toplumun tüm kesimlerine ayrıştırmadan sanatın uzlaştırıcı ve bütüncül yanları ile yaklaşılsa o kurdukları labirentin yolları hep aydınlığa çıkacak. Kültür ve sanat denildiğinde bunu hissedebilen, içselleştiren yöneticilerle muhatap olsa toplum; sözden ve gösterişten öteye geçmeyen şovlar yerine amaçlanan, hedeflenen toplumsal huzurun-barışın adresine varılacak. ‘Gerçek sanat nedir ve gerçek sanatçı kimdir?’i önce bu yöneticiler idrak etse; göstermelik, günü kurtaran etkinlikler ve sahte sanatçılar yerine bu toplumu aydınlatabilecek gerçek değerler halkın karşısına çıkabilecek. Ama nerdeee!

Kültürel bir yüzeyselliğin altında boğulup kalıyoruz. Boğulanların ürettiklerinden, ezilenlerin sesinden daha çok popüler olanlar çıkarılıyor gün yüzüne! Sanat ve sanatçı, imdat çığlıkları ile nefes nefese can çekişirken, bu durum görülmüyor içi boş ışık yansımalarından gözleri kör olan idareciler tarafından. Derinlik, aydınlık ve yaratıcılık; popülerlik-fenomenlik rüzgarı ile rekabet ediyor hayatta kalabilmek için. Bu durum kültürel zenginliklerimizi, yaratıcıların dünyasını sınırlarken, toplumumuzu da derinlerde olan gerçeklikten öte yüzeyde sadece göreceli kavramlarla oyalıyor. Popüler kültüre el veren bir idare anlayışı, toplumun sahte zenginleşmesini süsleme misyonu üstleniyor.

Ve şimdi sanatın ruhu ile bezenmiş bir tarih kokan, özgür ruhlar için hapishaneye dönmüş bu ülkede kurtuluşun-barışın-sevginin sanatın ruhunda bulunabileceğinin bilincinde olanlar, ‘kimin kapısını çalacak?‘, tanıdığı ne bir müdür ne de bir gardiyan yokken! En çok da demir parmaklıkların açılması için ‘benim adamım’ sıfatını taşımamak için savaşırken. Nasıl yıkılacak bu hapishanenin duvarları; başımızda ruhumuza gözleri kapalı, vicdanları karalı ‘ama’lar dolaşırken…

Oğuz Kemal Özkan

Ana Görsel: Sik World – They Just Left Me Here Albümünden

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu