Evrensel Olamamak – Özkan Eroğlu yazdı…
Türkiye’de sanatın sıkıntısı evrensel olamamasıdır. Ulusal olanla yetinilmektedir, işte bu büyük yanılgıdır. Uygulamalardaki üsluplar dünyadaki sanatta yapılmış kalıplardır ve en olumsuz olan da bu kalıpların, sanatçıları tarafından hiç çekinmeksizin tekrarlanmasıdır. Önerim, özeleştiri ve eleştiridir. Sanatımızın hemen her dalında bir ayıklama kaçınılmaz olandır.[1]
Evrensel olamama uzun yıllara dayanan bir sorun. Bunda geçmişte dil bilmeme, kendini tanıtamama vb, eğilimler söz konusuyken, günümüzde özellikle kendini kuramsal açıdan geliştirmeme, felsefi zihin için çalışmama, vb faktörler gösterilebilir. Fakat üzülecek pek de bir şey yok artık, çünkü tüm dünyada sanatın içinin boşalmasıyla bu durum eşitlendi. Bu kez de yozlaşma her tarafta ve yazık olan bu yozlaşmanın sadece bir çaresi var: Yeniden inşa veya yeniden doğum. Kısaca Türkiye treni zamanında kaçırdı. Söz konusu tren artık tüm dünyada yok. Nymphaeum‘lar (esin perileri) ne yazık ki bu dünyayı terkettiler; dönmemek üzere, belki bir başka dünyada karşımıza çıkarlar…
Etrafta duyuyorum, sanat sezonu şöyle açıldı, böyle açıldı diye. Abarttıkça abartıyor, bu kesmin avantadan nemalanan kesimleri (Fakat bu kesimler hep böyle yaptı, onlar değişmeyecekler, fakat onlara inanları doğrulara, samimi olana davet ediyorum). Ben 1993’ten beri bu ülkede sanat eleştirisi yazıyorum, öyle bir enerji hiç bir zaman görmedim. Kendi kendinizi kandırmayın, önce kendinize dürüst olun, özeleştirinizi yapabilin ki, eleştirinin de bu coğrafyada düzgün gelişebilmesi sağlansın. Açılan bütün sergiler, dünyada hep varolanların üstelik kötü tekrarları ne yazık ki. Özetle Türkiye’deki sanatta olan bu, gerçekten bırakın bu kendinizi kandırmayı, bunun inanın kimseye bir yararı yok, açtığı yaralar da kapanmayacak kadar büyük…
Bugün sanatı eleştiren görüşlerimde son derece ciddiyim. Sanat, yaşam ve kültür hayatını da kapsayan çok önemli bir mesele. Bu işi yapanın işini ciddiye alıp almadığını, “dünyadaki gelişmelerden haberi var mı?”, “bu haberdar olma ile yaptıklarının ne kadar farkında?” ve bu tez ile antitez sayabileceğimiz iki saptamanın ardından “ben bu işi yapabiliyorum veya yapamıyorum” deme noktasına ulaşan bir sentez saptamaya varması, sanatçıyım diyen kimseden beklediklerimdir. Bir sanat eleştirmenin de bunları beklemesi kadar normal ne olabilir ki, öyle değil mi? Bunlar üzerinden herkes kendisini özeleştiriye tabi tutmalı, olumsuz ise durum, kanımca derhal iş değiştirmelidir. Olumsuzda bile bile ısrar edilmesi, bir toplumla alay etmek anlamına gelmektedir. Herkes her işi yapmayacak kısaca. İşte toplumumuzun çözüm bulması gereken en önemli sıkıntılarından biri budur.
Şimdi bir şeyi daha belirtelim. Her eleştirmenin bir görüngüler dünyası vardır ve bu dünya üzerinden yapar açıklamalarını. Öyle her sanat yapıyorum iddiasında olanın peşinden gitme durumu yoktur, buna zaten zaman da yetmez. Bir seçkide bulunur ve ancak o isimleri takip eder. Bu seçkinin içinde risk alıp, yaratıcı sanatın kriterlerine (bu kriterleri Kim Sanatçı/Who is an Artist? isimli kitabımızda vermiştik. şimdilerde bu kitabımızın Türkçesi Türkiye’de Resim Sanatı isimli kitabımızda ek bölüm olarak yer almaktadır) yaklaşanları da yakın takibe alır.
Özkan Eroğlu
(31.12.2016)
[1] Değerli psikiyatri hocamız Prof. Dr.Vedat Şar’ın da konuya yorumu şöyle: Tekrarlamanın bilim sayılması da problem olmuştur. Uzun yıllar bilimsel makalelerde sıkça rastladığım “bulgularımız literatürle uyumludur” ifadesi bunun bir kanıtıdır:) Bir başka cümle de “yapılan çalışmanın literatürde bir ilk” olduğu ifadesidir şu ya da bu önemsiz ayrıntı nedeni ile. Hiç bir şey ilk değildir ya da her şey ilk olabilir. Önemli olan bir başka iyi işlenmiş (zengin) ürünün üzerine bina edilmiş olmasıdır. Etkiyi artıran budur.