KÖŞE YAZILARIUlaş Karakaya

Hatırla… – Ulaş Karakaya yazdı…

Hatırla o gün her yan taze kan ve barut kokuyordu ,saçlarımızda beyazlar ve kellik ikisi de irsidir.Saç boyası kanser yapmaktaydı.Ve diş macunu ile saç boyayan son adam hakikaten güzel adamdı…
Saç ektirmeye paramız yetmiyordu ve Tanju’nun kafası bize moral vermiyordu…
Ölüm ilanları sırayla düşüyordu,alakasız şarkılar söylüyordum ve ne yazık artık seni düşünemiyordum.
Düşünce suçlusuydum. Koskoca Rodin ,Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastenesinin bahçesine konulacağını bilse düşünen adam heykelinin kopyasını, vazgeçer miydi heykel sanatından.Düşünemiyordum ve saçmalamak için onca sebep varken ben senin saçmalama ihtimalini seviyorum diye esaslı bir laf edip aşırtma şutlar çıkarıyordum ve Şımaykıl her zaman o kadar ileri çıkmazdı ve Arif Erdem her zaman o topa o kadar iyi vuramazdı.

Ümit Aktan güzel adamdı.Kürt çocuklar ile hiç bir maçımızı anlatmadı, ancak ben Dinamo Çingenlik sahasında rüzgarın oğluydum.Kürt çocuklara nefis çalımlar atardım dersem yalan söylemiş olurum.Çok çalım atmışlığım yoktur ama çok çalım yemişliğim vardır hayattan…Sağdan attığım uzun deparlara bugüne kadar ancak Car lewıs yetişebilirdi o da doping yapmıştı…

Sen masal anlatıyordun çocuklara.Televizyonlar uyarıyordu bir metreden fazla yaklaşmayın ve çocuklarınızı saat 10’da yatırın diye.Cezalı televizyonlar zorunlu belgeseller yayınlıyordu.Çocuklar tek ayak üstünde duramıyordu artık.Düzeltiyorum bir çocuk vardı tek ayağını mayında kaybetmişti; onun cezaya karşı büyük bir bağışıklığı vardı !Ömür boyu cezalıydı
Saat duruyordu
Akrep ile yelkovanı hep karıştırıyordum.
Ulan hangisi sendin hangisi ben
hangi saat günde iki kere doğruyu gösteriyordu
kaç gez geçişiyorduk
kaç kez öpüşüyorduk

Sen söyle biz imkansız aşklar için yaratılmamıştık…Biz savaştan kurtulan anasız ve babasız hatta kardeşsiz mucize bebek mutluluğu yaşıyorduk.Bir yanımız kederli bir yanımız umut…Kıbrıs gazisi bir adamın esasında Rum olduğunu söylüyordu bazı kendini bilmez adamlar.Biz bu kendini bilmez adamlardan kendimizi ayırıyorduk.Yine o genç adam babasından gizli sigara içiyordu balkonda.Saçları traşlı ve yakışıklı.Yirmisinde var ya da yok.Çokta mühim değil…
Bavulunu hazırlamıştı annesi haki yeşili iki gömlek ve iki don koymuştu.Don esasında bu yazıda komik bir unsur olabilirdi.Tıman deriz uzununa ve baksır donlar yokken uzun donlara peygamber donu denirdi. Vatan borcu namus borcudur oysa ki…
Doğuştan borçlu doğmuştuk ve bize tüketici kredisi hiç vermiyorlardı.Bankalardan çizik yemiştik ilelebet.En çok beş yıl yatıp çıkarsın diyorlardı…

Uçaklar havalanıyordu onun başında martılar…Ve kuş sıçtığı için aldığım biletlerin hiç birine amorti bile çıkmadı.Senin akraban olabilir ve ne iyi çocuk terbiyeli falan diyebilir diye otobüste yer verdiğim teyzelerin hiç birisinin sizinle tanışık olmaması ve tanışlık vermemesi çokta üzücü değildi aslında…Dilencilere verdiğim paraları hep kazadan ve beladan korunmak için vermiştim ulan bir tanesi bile sevdiğine kavuşsun dememişti…Demişti körolasıca.Hakikaten kördü.Emekli maaşı da alıyordu ama dileniyordu işte.Sanırım bize ettiği duayı yanlışlıkla bir paragraf kaydırmış ona para vermeyen çifte etmişti…

Ellerimiz bir masanın altında korkuyorduk kelepçelerin modeli değişmişti ve bizim ellerimizi hiç beraber kelepçelemediler…
Ben seninle birlikte kelepçelenme ihtimalini hiç sevmedim.Zaten o ibne şairle yıldızlarımız uzun zamandır barışmıyor…Haki yeşilli çocuklar güzel ölür….

Ben seni o çocuklar gibi seviyordum ve hep bir yanım eksikti tek ayaklı çocuk gibi…

Şiirler yetmiyordu ve şarkılar o kadar kıfayetsizdi ki Orhan Veli’nin canına rahmet okutuyordu…Kıfayet deyince hep aklıma kıyafet geliyordu ve toplu yemeklerde hiç param çıkışmıyordu ;kıyametler bu topraklarda hep kızılca kopuyordu…

Radyoda Yaşar Kurt çalıyordu…’Korkuyorum anne,orduya istiyorlar’ falan.Diğer yanda Mahmut Tuncer karşı ki dağlar cenderme cenderme diyordu.Aslan gibi jandarma binbaşı çapraz ateşlerde sahipsiz kurşunlara geliyordu…Otuz sayısınıın küsüratları seçilmiş sayıdır.Toplu ölümler için.Toplu mezarlar için….

Yarabandı satan çocuklar iyi çocuklardır.Bilirler yaralarımız olduğunu ..Gözlerimizden bir bakışta anlarlar ve yanında bir diş macunuda verirler ,eletkrik çarpar elimize süreriz diye ve biz hiç onları kırmayız ve herkesten bir miktar elektrik alabiliriz…Yaralarımız sarmak için yarabantları işlevsizdir…

Ve beni en çok yaralayan bir savaşın ortasında sensizlik olabilirdi…Düşünsene beraber ölmüşüz esasında çok boktan bir durum.Düşünsene seni öpmek istiyorum ve gücüm tükenmiş…Kımıldayamıyorum …Hastanede kan tahlili yaptırmaktan korkan adamın her yanı kan …

Hatırla her yan kan ve barut kokuyordu ve haki yeşili içlikler kışın ısıtır…Birde şöyle kışın yünden yapılmış sağlam beren olacak ama yara bere içinde değil…Oturacaksın soba başında sevgiline bir mektup döşeneceksin…Öyle en klas laflardan bir kaç tanesini de seçeceksin…Ama kardeşim inan biz güzellikleri getirmeden ölmeyeceksin…

Barış masalarına savaşanlar oturur..Oysa biz seninle hiç savaşmadık ki ! Aksine sevişmedik bile…

Ulaş Karakaya

Başa dön tuşu