Kapalı Gişe Fotosentez – Özlem Kalkan Erenus yazdı…
Tüm zamanların en mükemmel müzisyeni Orpheus, lirini öyle güzel çalarmış ki; doğadaki tüm sesler susar, onun müziğini dinlermiş. Çiçekler ona doğru uzanır, bitkiler saygıyla önünde eğilirmiş. Ormanlar tüm ağaçlarıyla, dağlar ve tepeler her bir taşıyla, kayasıyla büyülenmiş gibi Orpheus’un çevresinde toplanır, en vahşi hayvanlar sakinleşir, kuşlar, balıklar durup, en güzel duygularla dolarak onu dinlermiş. Nehirler bile yatağını değiştirir, coşkuyla onun müziğine doğru akarmış.
Doğayla birlikte antik çağın insanlarını, hatta göklerin, yeryüzünün ve yeraltının tanrılarını da etkisiyle kavrayarak, tatlı ezgilerle yatıştıran Orpheus’un müziği, günümüzde de aynı rolü üstlenemez mi? Müziğin bu eşsiz gücüne bugün, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz düşünülürse, yaşadığımız günlerde bu tür mitosların yerine ne koyabiliriz?
Koronavirüs salgınının yarattığı ortaklık duygusuyla daha da bütünleşen global köyümüze, sosyal medya ve televizyonlarımızdan açılan pencerelerde, alegorik bir konser gözledik geçtiğimiz hafta. İspanya’da salgın sebebiyle başlatılan olağanüstü hâlin kaldırılmasıyla birlikte, Barselona’nın meşhur opera salonu Gran Teatre del Liceu, üç aylık bir aradan sonra, on dakikadan kısa süren küçük bir konserle, müzik sezonunu yeniden açtı.
Sezonun bu ilk kapalı gişe konserinde, opera salonunun parterini, balkonlarını ve tüm localarını hıncahınç dolduran dinleyiciler, insanlar değil, bitkiler ve çiçeklerdi.
UceLi Yaylı Sazlar Dörtlüsü, 2300’e yakın çiçek ve bitkiden oluşan bu sıra dışı dinleyici topluluğuna yakışır bir seçimle, Giacomo Puccini’nin “Krizantemler” adlı eserini çaldı.
La Bohéme, Tosca, Madamme Butterfly, Turandot gibi unutulmaz operalarıyla tanıdığımız İtalyan besteci Puccini, “Krizantemler”i ölen bir arkadaşının ardından, bir gecede yazdığını söyler. Sanatçının ifadesi, eserin anlık bir dürtüyle bestelenmiş olduğunu ima etse de, doğaçlama etkisi taşımayan, derli toplu, son derece güçlü ve her şeyden önce samimi bir eserdir “Krizantemler”.
Antik Yunancada “altın çiçek” anlamına gelen krizantem, bir kış çiçeğidir aslında. Kasım ayının soğuğunda açan çiçekleriyle, mevsimin hüznüne rağmen insana umut aşılar, iyimserlik bulaştırır. Avrupa kültüründe krizantemin ölümle, cenaze ve anma törenleriyle ilişkilendirilmesi de, taşıdığı umutla yas tutan kişilere sunulması, her şeyin düzeleceği ve daha iyiye gideceği düşüncesini telkin etmesiyle ilgili olmalıdır.
Çoğu çiçeğin kış uykusuna yattığı bir dönemde çiçeklenen krizantemin renklerini, 1890’da notaların diline aktaran Puccini’den tam 47 yıl sonra 1937’de, dünya edebiyatının en önemli romancılarından, Amerikalı yazar John Steinbeck de, “Krizantemler” adlı bir öykü yayımlar.
Kırsal yaşamın doğal izolasyon ortamında geçen öykünün girişinde, “Sessizliğin ve beklemenin zamanıydı…” diyen Steinbeck insanı, kendi elleriyle değiştirdiği dünya üzerinde, doğayla ilişkisi içinde anlamaya ve anlatmaya çalışan bir yazardır.
Sıradan insanların sınırlı dünyasından belli belirsiz yükselen seslerin, evrensel yankılarını duyuran eserlerini kaleme almadan uzun yıllar evvel 1920’lerin başında, henüz Stanford Üniversitesi’nde İngiliz Edebiyatı okurken, tıp fakültesinde kadavraların incelendiği bir derse kaydolmak isteyen Steinbeck’in talebi üniversite yönetimince geri çevrilir. Yersiz bulunan başvurusunun nedeni sorulduğunda, Steinbeck’in “ben sadece insanları anlamak istiyorum” yanıtını verdiği söylenir.
Aradan geçen yüz yıla rağmen, insanları anlama uğraşının bizleri aynı yoğunlukta ve kesintisiz olarak meşgul etmeyi sürdürdüğü günümüzde, kendi türümüzü dünyanın merkezine yerleştirme konforundan bir an önce uzaklaşarak, doğayla olan ilişkimizin temel prensiplerine odaklanmamızı sağlayacak, yeni ve uzlaştırıcı bakış açılarına ihtiyaç duyuyoruz.
Liceu operasında 22 Haziran 2020’de gerçekleştirilen ve kurumun internet sitesinden canlı olarak yayınlanan konsere opera salonunda bizzat tanık olan tüm dinleyiciler, bölge fidanlıklarından temin edilen ve Puccini’nin sağaltıcı ezgilerini saksılarının içinden duyumsayan bitkilerdi. Bu bitkilerin her biri, projenin fikir babası Eugenio Ampudia’nın imzaladığı bir hatıra sertifikası eşliğinde, salgınla mücadelede sergiledikleri fedakâr çabalara yönelik minnettarlığın bir nişanesi olarak, Barselonalı sağlık çalışanlarına armağan edildi.
Yaşamakta olduğumuz bu olağandışı günlerde umutları yeşertmenin bundan daha güzel bir yolu olabilir mi?
Özlem Kalkan Erenus
(Kamiloba, 28.06.2020)
İşte o konser: