KÖŞE YAZILARIMustafa Günen

Kavram mı, Sanat mı? – Mustafa Günen yazdı…

Dostlar, uzunca bir süredir kavramsal sanatı yazıyorum. Bunun nedeni kavramsal sanat türünün genel bir özelliği vardır. 1960’lı yıllarda kendi fikri doğrultusunda sanat kavramının içeriğinde değişiklikler yapmış ve sanatın kapsamını çok genişletmiştir. O kadar ki neredeyse insanın yapabildiği tüm ifade yöntemlerini eylemleri, ilginçlikleri ve becerileri sanata dahil etmenin önünü açmıştır. Bu aynı zamanda sanatın binlerce senede oluşmadığı kadar çok akım sayısının, kırk-elli yılda oluşmasına da sebep olmuştur. Üstelik çoğu akım anlamsız bir şekilde diğerlerini yok sayma ya da  sanat saymama ya da sanatı yalnız kendi düşüncesine sınırlayarak hareket etmiştir.

Kavramsal sanatı gerçekleştirenler genelde dilsel yapı veya dil felsefesi gibi çeşitli iletişim biçimlerini kullanmışlardır. Ayrıca hazır yapım nesnelerini de fikirlerine uygun semboller olarak da sunmuşlardır. Ne var ki bu akımlar çok azı hariç, düzgün olarak devam edememiştir. Çoğu uygulayıcılar sanatın verdiği özgürlüğü, yeniliği, çirkinlik ve bayağılık seviyesine indirgeyerek sunumlar yapmışlardır. Bence bu bir sanatsal züppeliktir. Züppelik kelimesini kasıtlı olarak kullandım. Çünkü birçok kötü sunumlarının arkasına ‘Bu da sanat mı?’ dedirtmeyen sanat, sanat değildir” gibi ciddiyetsiz bir ifadeler koymuşlardır. Böylesi bir gerekçeye züppelik demek az bile. Zira bu tür sunumların sonucunda sanat, estetik bir uğraş olmaktan çıkmış, dejenerasyonun önü açılmış ve başıbozukluk had safhaya ulaşmıştır. Böyle olunca da maalesef amiyane bir tabirle sanat ayağa düşmüştür. Şimdi gelelim ‘Kavram mı sanat mı?’ başlığımızın yorumuna…

Duchamp’tan sonra doğası gereği yapılan her türlü sanat kavramsal sanattır. Çünkü sanat sadece kavramsal olarak var olur. (Joseph Kosuth. Art After Philisoph. 1969)
Bu yoruma katılmadığımı daha önce de yazmıştım.

Bütün sanat eserleri kavram veya çeşitlerine dahildir

Sanat yapıtı; belirlenmiş özellikleri, nitelikleri olan bir objedir. Bütün özellikleri ve varlığındaki nitelikler isim, kavram altında toplanır. Dolayısıyla, içinde kavram olmayan sanat eseri yoktur. Yani her türlü sanat yapıtları zaten kavram içerir.

Bu bağlamda insanın temel iletişim olarak kullandığı dilin ve dilsel yapının özelliklerinden yola çıkarak ortaya konulan sunumlara kavramsal sanat ismi vermek bana göre hatadır. Zira dil okullarında, öğretmenlerin  öğrencilerine, dilsel yapıları anlatmak için zaten kavramsal sanat sunumlarıyla aynı yöntemi kullanırlar. Yani kalem, sıra, masa gibi mevcut eşyalarla örnekler vererek ya da çizimler yaparak dilbilgisel, kavramsal yapıyı izah etmekteler. Kısaca, kavramsal sanat diye  ortaya koyulan şey; Hazır yapım eşyaların veya imajların, kendi bağlamlarından çıkarılıp yeni fikirler, kavramlar yüklenerek sunulmalarından başka bir şey değildir. Böyle sunumların benzerlerini birçok alanda görebilirsiniz. Örneğin grafik tasarımlarında, reklamcılıkta da olduğu gibi. Oysa onlar sanat objeleri olarak sunulmazlar. Keza sinema, tiyatro eserlerinde ve sahnelenişlerinde de benzer ifade yöntemleri kullanılır. Bu yöntemler de genelde kurgu çeşitleri olarak bilinir. Sizin anlayacağınız tipik bir dolaylı anlatım da denilebilir. Durum buysa nasıl oluyor da bu akım böyle  ilgi görüyor. Çünkü genellikle yapıtlarının ve fikirlerinin arkasına kulağa hoş gelen sözcükler tümceler ve de felsefi açıklamalar koyuyorlar. Bir örnek vereyim:
”Kavramsal bir sanat eseri ancak fikir iyiyse iyidir.”
“Kavramsal sanat izleyicinin gözüne hitap etmekten çok beynine hitap eder` (Sol LeWitt Paragraphs on Conceptual Art )

Kavramsal sanatta esas olan fikir ve düşüncedir. Gördüğünüz gibi bu izah kulağa hoş geliyor. Uygulamalarda hazır yapım nesneler veya onların imajları, bir fikri aktarmak için sunuluyor. Ancak sergilenen nesneler sanatsal objeler olmadıkları için zaten otomatik olarak arkasında bir fikir olduğu bellidir. Öyleyse böylesi çabalara sanat, demeye  gerek var mı? Bence yok. Çünkü  fikir ortaya koymanın çok çeşitli yöntemleri zaten var ve insanlık tarihinden beri kullanılıyor. Genel olarak iletişim şekli diyoruz. Sanat dahil her türlü iletişim şekli ancak kavramlarla yapılabilir. Onun için kavramsal adında ayrı bir kategoriye alınamazlar. Örneğin, edebiyatta, sinemada, özellikle şiirde, fikir bazen düz bazen de dolaylı ifade olarak geçer ama hiç birisi kavramsal şiir, kavramsal edebiyat ya da kavramsal sinema adı almazlar. Gelelim kavramsalcıların estetikle ilgili sorunsalına…
Kavramsal sanatın öncülerinden olan Kosuth uzunca bir makalesinde; Sanatın işlevini sorgulayıp estetik ve sanatı birbirinden ayırmıştır.
Joseph Kosuth Art After Philosophy (1969)

Önce şunu belirteyim. Eğer çeşitli şekillerde söyledikleri gibi kavramsal sanatta ortaya konulan nesnenin önemi yoksa, o vakit estetik özenme veya beklentinin de önemi yoktur. Çünkü fikir de estetik kaygı aranmaz. Sunulan nesnenin de estetik olması değil fikri temsil etmesi önemlidir. Bu durumda  yapısal olarak kavramsal sanat, zaten kendiliğinden estetikten ayrılır. Ancak sanat için bu söz konusu değildir.

Sanat estetik bir uğraştır

Hep vurguladığım gibi bir sanat sunumunda estetik yoksa o zaman herhangi gibi bir ifade şekli olur. Buna da ısrarla sanat demenin hiçbir yararı yoktur. Çünkü estetik sanatın olmazsa olmaz özelliğidir. Onun dışındaki bütün faaliyet ve uygulamaların bir adı veya tanımı zaten var. Keza bırakın sanatı başka amaç için üretilmiş bütün eşyalarda bile estetik kaygısı vardır. Yani birçok eşyanın üretilme gereği, ne işe yarayacaksa, yapı olarak ona uygun tasarlanırken aynı zamanda estetik olması da üretilme planının bir parçasıdır. Hatta estetik olması, satış için mutlaka gerekli unsurlardandır. Sanat ise, herhangi bir yarar amacı olmadan içerdiği konuyu estetik olarak sunma eylemidir. Bu bağlamda sanatı estetikten ayırırsanız o vakit ortaya çıkan şey diğer kategorilerdeki nesnelere ve iletişim araçlarına dönüşür ve sanat olmaktan çıkar. O zaman bu tür sunumlara sanat yerine nesne dizaynı demek daha uygundur ya da dilsel yapıyı kullandıkları için göstergesel sunum da olabilir.

Bu konuyu bitirirken espriyle karışık düşüncemi  açıklayayım. Bence kavramsal sanatı ressamlar, heykeltıraşlar yapmamalı. Felsefe özellikle dil felsefesini iyi bilenler sosyal bilimciler yapmalı. Zira kavramsal sanatta kullanılan objelerin çoğu zaten sanatsal malzemeler değil. Onun için sanatçıların alanı olmamalı. Hatta sanatçılar hiç bu alana girmemeli. Çünkü sanatçılar sanatsal özgürlük adına bütün değerleri, kriterleri kısmen ya da tamamen yok sayabiliyorlar. Bu kritersizlikten faydalanan ve düşük tenezzülleri olan sanat insanları, kavramsal  sanatı çok aşağı seviyelere indirebiliyorlar. Zaten gelinen noktada sanatın sınırlarını çok negatif seviyelere çektiler. Ancak ne felsefede ne de sosyal bilimlerde böyle dejenerasyonlara böyle düzeysizliklere pek kolay rastlamazsınız. Onun için onlar estetik ile sanatı ayırmak gibi bir tuhaflıkta yapmayacakları için bu işi en doğru şekilde yaparlar. Sanatçılar ille de kavramsal sanat yapmak istiyorlarsa, hiç olmazsa psikologların denetiminde çalışmalılar. Yoksa birçoğunun olduğu gibi sanatı da depresyona sokarlar.

Son olarak, diyelim ki kavramsal yapıtların arkasından sanat ibaresini kaldırdınız. O zaman sunulan obje kesinlikle fazla ilgi görmeyecektir. Birçok düzeysiz çabanın arkasına sanat kelimesini koymalarının nedeni ilgi görmektir. Bu handikap modern sanatın, özellikle soyut resmin bazıları için de geçerlidir. Gelecek yazıda başlayacağım…

Mustafa Günen

Başa dön tuşu