KÖŞE YAZILARI

İstanbul’un Gençliği – Ebru Önal yazdı…

Güldür güldür akan insanların arasında duruyorum. Nenem elindeki mendiliyle, akıntıya karşı son kez gözlerini siliyor. Elimi, sıcacık eline alıyor.
“Ne güzel filmdi di mi Sümbülem. Ama adam ölmeseydi iyiydi.”
Çok kalabalık Kadıköy Çarşısı. Balık mı, dolma yaprağı mı, baharat mı, kahve mi, karmakarışık ama yine de tek tek kokuları var ya buranın, sizi izini sürdüğünüz dükkana doğru çekiyor. Bilmenize gerek yok, kokuları takip edin yeter.
Biz dolma yaprağı alacağız. Akşama misafir var.
Kiraz yeni çıkmış. Hem kokusu hem rengi… Ağzımın suları akıyor. Nenem de biliyor. Servet değerindeki ilk çıkan meyve mutlaka az miktarda alınır. Onun parası cüzdanın ayrı bir köşesinde dünden hazırlanmıştır da ben eve kadar nasıl bekleyeceğim ikişer üçer ağzıma atmamak için.
Kokular sayesinde vakit kaybetmeden alışverişimizi bitiriyoruz. Ben biliyorum acelemizin sebebini.
Nenem kahvesini içecek. Daha filmi konuşacağız, tekrar yaşayıp sıcacık hüzünleneceğiz. “olsaydı, olmasaydı, keşke” lerden bahsedip iç geçireceğiz.
Ama o yine de, sanki geçerken görmüş gibi heyecanlanıyor. Gizli bir iş yapıyormuşuz gibi sessiz sessiz soruyor:
“Sümbülem bi kahve içer miyiz? Sen de Madlen çukulata?”
Nenem benim… ben seninle zehir olsa yerim. Elim, sıcacık elinde Brezilya Kahvecisi’ne giriyoruz.
“Sevinmiştim kavuştular diye, hani mutlu sonlar hep güzeldir ya. Ama adam ölüverdi çok lazımmış gibi. Naapıcak şimdi o gencecik kadın bir başına?
Akşama yetişmesi gereken dolma değil de, filmin hazin sonu uçuşuyor nenemin gözlerinin içinde.
“Üzülme nenem… bir dahakine komedi filmine gidelim.”
Kalkıyoruz elele. Bu defa akıntı bizi denize götürüyor, dolmuş durağına bırakıyor. Koku dedim ya, içimde vapurlar, martılar, balıklar var sanki… İstanbul genzime doluyor.
Yaşlandıkça görüyorum, biz çok şanlı insanlarız.
İstanbul’un gençliğini yaşadık, içine çocukluğumuzu sığdırdık. Ellerimizi sıcacık ellerine alan gümüş saçlı, sabun kokulu büyüklerimiz vardı. Sokaklar oyuncaklarımızdı.
Şimdi bakıyorum da, gerçek mi değil mi ayırt edemediğimiz, tamamlanmamış ne çok sevgi var etrafımızda.
İşte sırf bu yüzden…Çok kişi sevmesin sizi. Sevdikleriniz sizin olsun yeter.
Suyunu çıkarana kadar sevin, alabildiğine şımartın, gıdıklayın, güldürün.
Çünkü dönüp baktığınızda akılda kalan hep onların anıları. Mevsimsel sevgilerden anı yapılamıyor.
Anılarımız da hayatımızın can simidi olduğuna göre, tutunmak için sağlam olmaları lazım.
Bu dünyayı gerçek sevgi kurtaracak.
Güzel haftalar dilerim ve hafta sonları.

Ebru Önal

(Fotoğraf: Andy Spyra)

Başa dön tuşu