Mars Çağdaş Sanatlar Müzesi – Bülent Bakan yazdı…

Günlerin karantinalı salgın pandemili çıkmaz sokaklı bahar bayram günlerinden birinde martılar kargalar birbirlerine Büyük Kuş’un yasak kente doğru yola çıktığını haber veriyordu. Biz kuşların hangi irtifadan sonra kendilerine yasak olduğunu nasıl bildiğini manyetik alan ile nasıl yön bulabildiğini araştırmaya devam ederken bir tanecik kargayı yörüngeye göndermediğimize hayıflandım. Uçup-uçup da küreyi stratosferin berisinden görememek büyük bir keder olsa gerek. Gerçi uzayda yeterince zaman geçiren Flash Gordon’lar depresyonun dibine uğrayıp sınır tanımayan uçuk kaçık biri oluveriyor. Bunu gören kargalar da gülüyor. Bunun için o kadar zahmet etmenize gerek yoktu. Bize de sorabilirdiniz. İki yüz yaşına varmış birimizin dilini çözseydiniz biz size söylerdik diyecek gibiler. Sınır falan tanımıyorlar. Bir hastalanıverdiler mi hemcinslerinden milyar tanesi erkenden kesimhaneye gidiveriyor. Bizim mahalledeki tekir kedinin de bahar geldiğinde yavru kuşlardan epeyce mideye indirdiğine tanık oluyoruz, büyükler de bu av partisinden nasibini alıyor bazen. Bu kan davası sürerken Büyük Kuş hava muhalefeti nedeniyle çıkmaz sokak günlerinden birinde uçmak üzere programını erteledi.
Baba Flash Gordonların çocukları sevinç çığlıkları atarken bir sanatçı nerden çıktı kasırga zamanı diye bu işe çok bozuldu. Trevor Paglen, kariyerinde stratosferin dışına çıkabilen birkaç sanatçıdan biri olma şansını birkaç gün erteledi. Carl Sagan uzaya sanat eseri göndermeyi ilk akıl edenlerden biriydi. Onun altın bir diske koyduğu çizimler “Heliosfer”in dışına çoktan çıktı ve Tesla otomobillerin asla ulaşamayacağı hızda yollarına devam ediyorlar. Trevor Paglen, Brezos satın almazsa Mars’taki en büyük Mars Çağdaş Sanatlar Müzesi’nin Mona Lisa’sı olmayı garantiledi. Bir resim yapıcı olarak kıskanmadım değil. Gerçi ben resmimi de kıskanırdım. Resimlerim yerine ben gideyim de yer çekimsiz ortamda nasıl resim yapılır göstereyim derdim. NASA bugüne kadar botanikçisinden eczacısına kadar bir sürü esnaf zanaatkârı uzaya gönderdi de bildiğim kadarıyla bir tane ressam götürmeyi akıl edemedi. Gidenlerin hepsi usta bir fotoğrafçı olarak geri döndü ama bir kömür kalemi, bir yağlı boya tüpü veya bir patlak akrilik boya götürülmez mi ayın aydınlık yüzüne. Ben de bir sanatçı olarak merak içindeyim yerçekimsiz ortamda akıtma boya nasıl yapışırdı tuval yüzeyine, fırça boyayı taşır mıydı sırtında ya da ayaklarım yere basmazken perspektifim şaşkaloz hale gelir mi diye. NASA bin bir zahmetle bir araya getirilen “uslulararası istasyonu”nun Pablo Diego José Francisco de Paula Juan Nepomuceno María de los Remedios Cipriano de la Santísima Trinidad Ruiz y Picasso’nun hidrojen bombası düşmüş gibi olan atölyesine dönmesini istemediğinden göndermiyor ressamları uzaya. Üstelik aynı zamanda bir gaz türbini uzmanı olarak iyi biliyorum ki grafit tozu son derece korozif ve roket motorlarını gıcık edebilir. Çok tedbirlidir NASA. O yüzden güzelim uzayın katırları mekikleri emekliye ayırdılar riskli diye…
NASA, Trevor Paglen’den her iki yüzeyi de dolu bir resim almış. İstasyonda en önemli alan duvarlar. Zaten duvar falan yok her santimetre kare bilimsel malzeme ve aparat koymak için kullanılıyor. Resim de bir heykel gibi ortada kalacak gibi. Bu işe heykeltıraşlar çok bozulmuş durumda. Biz de bir mermer blok oyardık deyince NASA bütçesindeki kısıntıyı göstermiş. Uzaya gönderilen her gram çok değerli. Heykeltıraşlar biraz daha bekleyecek. Gerçi Uzay madenciliği ve uzay kovboyculuğu gibi ballı ekmek kadayıfı yeni sayılmayacak ilk günden beri hedefte olan alanlar var ama daha kestirmeden de NASA istediği kadar mali güce kavuşurdu. Kömür kazanı Venüs’e uğrayıp elmas yağmurlarından bir çuval getirse ya da hidrokarbon azmanı Titan’a boru hattı döşeyip NASA benzin istasyonları kurup petrol ticareti yapsa çoktan bu bütçe tartışması da sona ererdi. Bunca yıllık NASA’nın biriktirdiği oku oku bitmez data incelendikten sonra ortaya çıkan tek gerçek koskoca kozmozda en çok bulunan şey Homo Sapiens’in hımbıllığı. Bir arada çalışmayı becerse aklın ve ilmin ortaya çıkaracağı katma değer hepimize yeter de artar bile. Kozmos’da kıt olduğu için değerli sanılan ve adam muamelesi yapılan nesnelerden fazlasıyla olduğu bir gerçek.
NASA kürenin çıkmaz sokaklı günlerinden birinde uzayı yeni yetme şişko dünyanın özel sektörüne açıverdi, hız sınırsız Mars otobanlarında sürmek için Tesla otomobilini önden Mars’ın yörüngesine gönderen bile var. Bunu gören eczacılar birliği birkaç test tüpünü de gönderiyorlar “uslulararası istasyona”. Kazara test tüplerinden biri uzay boşluğuna ulaşmayı becerirse ayın karanlık ötesi yüzeyinde veya Marsın geniş düzlüklerinde Covit 19, Tahiti’li Marslılar ile okeye dönecek gibi geliyor bana NASA Mars’a yerleşene kadar.
Yörüngeyi Halkalı çöplüğüne Mars’ı da Kadıköy’ün Cuma Bit Pazarı’na çeviren NASA bir türlü ıslah olmuyor. Daha iyi bir uzay programı için acilen birkaç tane küratörü işe alması lazım. Bir tane uzay çöpü ve bir pili bitmiş dron kalmaz, hepsini paketleyip müze depolarına kaldırıverirler. Bu arada kürede binlerce insan pandemiden hayatını kaybederken çikolata renkli hemşehrilerimden birinin zorbalık sonucu nefessiz kalarak aramızdan ayrılması kürede en değerli şeyin insan hayatı olduğunu kafamıza çivi yazısı ile kazımış oldu. Özel sektörün Flash Gordon’larının gezi güzergâhını Star Wars film setine çevirdiği görsel şölene de gölge düşmüş oldu. İşte bu yüzden sanata acilen kürede depolarda kilitli çekmecelerde değil sokaklarda meydanlarda kısaca her yerde ihtiyaç var.
Duvarlarınız ve kamuya açık her alan Antik Yunan’daki, Babil’in Asma Bahçelerindeki veya Antik Roma’daki gibi sanat ve bilimsellik ile dolsun. Zorbalık küreye bir daha uğramamak üzere yok olsun.
Bülent Bakan
Umarım dilekleriniz gerçek olur sayın hocam,