Mars’taki Kuvvacı – Bülent Bakan yazdı…
Kürenin her yerinde darbelerin eksik olmadığı bir ayın ortasında yerkürenin karşı karşıya kaldığı beş toplu yok oluşu saymazsak en büyük darbeyi neredeyse hiçbir ağırlığı olmayan nano skaladaki bir zorbanın yaptığını fark ettim. Zorbalar darbeler ayında kesintisiz darbelerine devam ediyor ve şu çılgın Homo Sapiens de onunla yaşamaya alışmış tek tek oyundan çıkmayı da içine sindirmiş durumda. Kürenin tamamında hangi hanelerde yas var, hangi öyküler yeni yetme kıtanın katarları gibi sıraya dizilmiş artık önemsiz hale geldi. Kimse önemsemiyor ve Zorro gibi ortalıkta dolanmaktan tek tek vazgeçiyorlar. Bu arada küresel ısınma da nano zorbanın arkasında ona yetişmeye çalışıyor. Bir kıtayı esir almış yangınlar nadir bulunan türlü türü tehlikede hayvanı neredeyse yok ederken, yangınlar yeni yetme kıtanın batı kıyısında yeniden ortaya çıkıyor, maske takmayanlar kül ve karbon bulutunu görünce maskelerini hatırlamaya başlıyor. Bu arada daha on üç yaşındaki bir kahraman direksiyon başına geçip alevlerin arasına dalıyor; Henry Ford’un yaşantımıza kattığı içten yanmalı dört teker bacağı kırık anneannesini kurtarmaya çalışırken dıştan da yanmaya başlayınca yanan tekerler nedeniyle alevlerin arasında ve kalplerimizdeki yerini alıyor. Homo Sapiens söz konusu olunca her zaman umut vardır. Hortumlar kum fırtınaları tayfunlar kürenin orasında burasında Homo Sapiens ile arasındaki sosyal mesafeyi sıfırlıyor ve darbeler ayı yeni darbeler ile ilerlemeye devam ediyor.
Darbe deyince aklıma fırça darbeleri geliyor nedense. Darbelerin her türünü bilen bir generalin emekliliğinde yaptığı fırça darbelerini hatırlıyorum. Yaptığı fırça darbelerinin ve geri dönülmez diğer darbelerin sadece bölgedeki değil tüm dünyadaki etkilerini yüz yaşına doğru görme şansına sahip olması bana hep İtalyan sanatçı Piero Manzoni’nin 1961 tarihli muhteşem işi “Merde d’artiste” hatırlatıyor. Bir farkla Manzoni’nin işleri sadece 90 konserve kutusu ile sınırlı iken diğeri için kaç konteyner dolusu konserve kutusu gerekeceğini hesaplamak çok zor.
Diğer fırça darbeleri ile ünlü sivil general ise kürenin en güçlü hatiplerinden büyük savaşın en zor anlarında bile aksatmadan orkideler ve manzaralar yapan adalı politikacı. Heykelleri az daha yıkılacak olan bu fırça darbecisinin küreye neler yaptığı yine aynı eserleri hatırlatıyor bana. Sanat’ın ruhlarındaki karanlık noktaları aydınlatabilmiş olmasını dilemekten başka bir şey gelmiyor elden.
Bu noktada bari Mars’ta darbeler olmasın demek geliyor insanın içinden. Bu kürenin altına üstüne getirmiş olan Homo Sapiens aynı hataları Mars gezegeninde de yapmasın. Mars gezegenin yüzeyi dronlar tarafından yapılmış ‘Land Art’ örnekleri ile dolu şu an. Mars’ta ilk peyzajı yapmak isterdim kesinlikle. Bu inanılmaz bir şey olurdu. Bugüne kadar hiçbir sanatçı uzaya çıkıp orada bir kömür kalemi kullanmadı ya da bir boya tüpünü boşaltmadı. O yüzden ne olduğunu bilmiyoruz derken kara kıtanın multi inovasyon becerili beyaz terzisi ilk kez uzaya çıkacak Turist Ömerlerin sanatçılardan oluşacağını paylaştı geçenlerde. Japon Medici birinin fotoğrafçı olacağı kesin sanatçı grubunu beş günlük bir uzay yolculuğuna götürecek. Leonardo’nun hortlama ihtimali kesin gibi görünüyor. Korku filmi gibi bir yolculuk ve finans hikayesi. Yakında müzayede şatolarında uzayda yapılmış suluboya eserler için yaşanan beslenme çılgınlığını görürseniz şaşırmayın. İlk defa sulu boya resimler Kırkpınar yöresinden hasımlarını geçecek kesin.
Mars deyince kürede yapılan ve Mars’ta tekrar edilmemesi gereken işlerin listesini çıkarıyorum. Yazarken bilgiyi sayarın tuşları yerlerinden oynadı. Bugüne kadar kürenin içine Pierro Manzoni işleri yapmak için olası yolların tümünü tüketmişiz. Bunu yapan aşırı hormonlu obez ve aşırı alerjik arkadaşlar kürenin bir canlı organizma olduğunu unutup plastik çöplerini oraya sonra da buraya gönderince yanan plastiklerin etkilerinin sadece arabaları geri viteste gidenleri etkileyeceğini sanıyor. At sineği etkisini unutuyorlar. (Kelebek etkisi olur da at sineğinin etkisi olmaz mı? Şaşırmayın bu kadar.)
Mars’ta kurulacak Çağdaş Sanatlar Müzesi umarım depolarını Mars gezegeninin geniş düzlüklerindeki bol iklimlendirilmiş depolarda ağzına kadar doldurup gözlerden uzakta tutmaz. Elli altı milyon kilometre mesafeyi Falcon 9 kargo ambarında radyasyondan etkilenmeden renkleri kara kıtanın kıvamına gelmeden başarıyla ulaştırıp sonra da sanat eserlerini depolarda gözlerden kaçırmak pek doğru olmaz. Kürenin depolarında karantinadaki ömürlerini izleyicilerinin karşısına çıkmak için bekleyen milyarlarca başyapıtın hüzünlü şarkısını kızıl gezegende de duymazlar umarım.
Mars her hali ile Kristof Kolombo’nun seyahatlerini yaptığı sonradan fazla hormon almış yeni kıtanın macerasını çağrıştırıyor. Yeni kıtaya ulaşmak için o sırada yelkene geçmek için oturduğumuz yerden kalkmamız gerekiyordu. Bugün de Mars Çağdaş Sanatlar Müzesinde Avni Arbaş’ın Kuvayi Milliye atlarını zamanı geldiğinde görebilmemiz için etik bilim ve butik sanat ile barışmamız gerekiyor ve bir de çakıldığımız yerden Homo Erectus gibi dikelmemiz.
Avni’nin Atları
Bu atlar Avni’nin atları
Kuvayi Milliye atları
Kara yamçı altında ak sağrı dolgun
Titrer burun kanatları
Bu atlar Avni’nin atları
Kuvayi Milliye gelecek yine
Şahin atlar aşarak yeli
Çiğneyerek gavuru da, Anzavur’u da
Kuvayi Milliye gelecek yine
Hem bu sefer ayyıldızlı bayrağı da ışık içinde.
Bu atlar Avni’nin atları
Kuvayi Milliye atları
Titrer burun kanatları.
Bana Avni’nin atlarına
Binmek nasip olmasa gerek
Ama Memet binecek
Gelecek düşmanla topuz topuza!
Gülüm, Kuvayi Milliye atları
Gözüm, Kuvayi Milliye atları,
Memleketi satanları bağlasınlar,
Kuyruğunuza…
Nazım Hikmet
Avni Arbaş’ın resimlerindeki doğa bende hep Mars gezegenini çağrıştırmıştır. Gelecekte Kızıl Gezegenin Heartland’indeki geniş düzlüklerde de var olmak için sokaklarımız caddelerimiz meydanlarımız, köy yollarımız köy meydanlarımız ve tabii ki duvarlarımız etik bilim ve butik sanat ile dolsun. Yeni kıtada bizim de Kuvayı Milli atlarımız olsun.
Bülent Bakan