KÖŞE YAZILARIÖzlem Kalkan Erenus

Omurga – Özlem Kalkan Erenus yazdı…

Tanrıların Olimpos Dağı‘ndaki habercisi Hermes‘in sihirli asası Kadüse adını taşır. Apollon‘un hediyesi olan bu asa, söylenceye göre, uyuşmazlık içinde olanları uzlaştırma gücüne sahiptir. Yeni asasını denemek isteyen Hermes, birbirlerine öfkeyle tıslayan iki yılanın arasına sihirli asayı uzatır ve kavgayı bırakan yılanlar, asanın etrafına dolanarak o günden sonra hep asanın üzerinde kalırlar.

Kadüse esas olarak ‘omurga’yı simgeler: Tüm uzuvları ve iç organlarıyla beraber bedeni hareketli kılan zihinsel gücün ya da sinirsel enerjinin merkezi kanalı omurga…

Üzerindeki yılan çifti ise sinir sisteminde yer alan ve birbirini tamamlayan ikili yapıları temsil eder: Merkezi ve çevresel, motor ve duyusal, sempatik ve parasempatik sistemler… Sinir sisteminin işleyişini en uygun şekilde sürdürebilmesi için, birbirini tamamlayan bu ikili yapıların denge içinde bulunması gerekir.

Hermes kimi kaynaklarda hem eril hem de dişil unsurları bünyesinde barındıran hermafrodit bir görünüm içinde betimlenir. Sinir sistemimiz de böyledir: eril ve dişil, dağıtıcı ve toplayıcı ilkeleri ya da kutupları birleştirir. Tıpkı Hermes’in tanrısal “haberci” olarak tanınması gibi; sinir sisteminin temel niteliği de beden içindeki iletişimi sağlayan bir “haberci” olmasıdır.

Yılanlar bilim ve tıp alanında da simgesel anlamlar taşır. Tıp sözcüğünün kökeni, Eski Mısır‘ın en önemli sağlık merkezi olan Teb şehrine dayanır. Teb şehrinin totemi de yılandır. Belli aralıklarla deri değiştiren yılanlar, şifanın ve yenilenmenin sembolü olarak görülür. Yılanların tamamen omurgadan oluşan gövde iskeleti birbirinden bağımsız çalışabilen kaslarla kaplıdır. Görünür hiçbir taşıyıcı araç ya da desteğe sahip olmaksızın hareket eden yılanlar, Antik Yunan düşüncesinde de tüm hayvanların en bilge ve akıllısı olarak kabul edilir. Hermes’in kadüsesindeki iki yılan, hem şifayı hem de zehri bünyesinde barındıran kutupsal güçlerin dengesini ifade eder.

Apollon’un oğlu, Yunan dünyasında hekim tanrı olarak ünlenen Asklepios da üzerine yılan dolanmış bir asa taşır. Tıp dünyasının amblemlerinde yer alan yılan figürü Hermes ve kadüsesine olduğu kadar, Asklepios’a ve onun asasına da atfedilir. Asklepios’a göre hekim, yılan gibi sessiz olmalı, hastalarının sırrını başkalarıyla paylaşmamalıdır. Antik Yunan döneminin bu sembolik anlatısı Hipokrat’ın yemininin de omurgasını oluşturur.

Özlem Kalkan Erenus & Sen, Ben ve Diğerleri, 2008
60×60 cm, t.ü. karışık teknik

Yaklaşık olarak 70 cm uzunluğu ve birbirine eklenmiş 33 omurdan oluşan yapısıyla, iskeletimizin temel eksenini omurgamız belirler. Omurga sütunumuz çok kuvvetli bir destek olmasına rağmen, aynı zamanda eğilebilir bir yapıdadır. Çoğu zaman varlığını değil ama, yokluğunu hissettiğimiz omurga, toplumsal yaşam içindeki duruşumuz bağlamında insan onurunun temel göstergelerinden birine dönüşür. Azerice’de omurga yerine halen kullanılmakta olan “onurga” sözcüğü, belki bir anlamda insan varlığı içinde kemikleşmesi beklenen değerleri ifade eder. Ya da belki onurumuz omurgamızın üzerinde yükselir.

Homo Sapiens / Bilen İnsan‘ın evrimsel atası olarak kabul edilen Homo Erectus / Dik Duran İnsan‘dan bu yana, yaklaşık 1,9 milyon yıldır en belirleyici özelliğimiz omurgamızdan yansır: Dik Durmak!

Onurunu korumak üzere ölümü göze alan Sokrates‘in son sözlerini Platon şöyle aktarır: “Asklepios’a bir horoz borçluyum.”

Doğan güneşin habercisi, uyanıklığın simgesi horoz, Antik Yunan geleneğinde şifaya kavuşanlar tarafından adanırdı. Nihai şifaya ölümüyle kavuştuğuna inanan Sokrates, omurgalı bir insan olduğunu bize kanıtlamış; onuru omurgası üzerinde yükselecek nesillere örnek olmuştur.

Özlem Kalkan Erenus

Ana Resim: Jacques-Louis David – Socrates’in Ölümü

Kaynaklar:
Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 2001
Jenny March, Cassell’s Dictionary of Classical Mythology, Cassell & Co, 2001, ss.139-140, 389-391
Prof.Dr. İ.Hamit Hancı “Yılan Hikayesi”, Sted, 2005, cilt 14, sayı 8

Başa dön tuşu