Onur Ataman: ‘Caz Bir Demokrasidir’

Onur Ataman, hayatını müziğe daha da önemlisi ülkemizde az tanınan bir dalı olan ‘caz müziği’ne adayan, eğitimini Avrupa’da gerçekleştiren, ödüller alan, bu alanda Türk sanatçıların da başarılı olabileceğini kanıtlayan ve Türkiye’de caz müziğinin daha geniş kitlelere ulaşması adına yaratıcı çalışmalar geliştiren idealist bir sanatçı.
O ‘Caz ve İnovasyon’ projesi ile caz müziğini merak uyandıracak şekilde tanıtırken, gerçek sanatçının yaptığı işi sergilemekle yetinmemesi aynı zamanda anlatmak gibi bir misyonu olması gerektiği inancıyla hareket ederek caz müziğine karşı önyargıları da yıkmayı başarıyor.
İşte ‘caz müziğine’ giriş dersi niteliği taşıyan ve ustasından önemli mesajlarla farklı bir perspektife ulaşacağınız o röportaj:
Oğuz Kemal Özkan / KitaptanSanattan.com
– Tanımayanlar için kısaca Onur Ataman’ı tanıtır mısınız?
Müziğe 7 yaşımda özel dersler alarak başladım. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’na kabul edildim. Burada klasik müzik eğitimi aldım. Daha sonra caz müziği üzerine uzmanlaşmak ve diğer kültürlerden müzisyenler ile birlikte sahne paylaşmak istediğimden dolayı Hollanda Kraliyet Konservatuarı Caz gitar ve kompozisyon sınavlarına girdim. 2001 yılında Bu okulda okumaya ilk hak kazanan Türk olarak caz müziği eğitimime başladım. Gitarı Eef Albers, Peter Nieuwerf, Wim Bronenberg ile ve master yaptığım dönemlerde Philip Catherine ile çalıştım. Lisans ve yüksek lisansımı aynı okulda tamamladım. Daha sonra doktora eğitimim için Leiden Üniversitesi’nde ve Belçika Orpheus İnstitute’te Docartes isimli özel bir programa kabul edildim. Bu süreler içerisinde bir çok burs ve ödül aldım. Bunlardan bazıları Top Talent (özel yetenekli öğrenci) Hollanda Hükümeti’nden ve genç profesyonel caz artistidir.
2003 yılında kendi ismimle bir çok festivalde Avrupa’da ve Hollanda’da yer almaya başladım. Onur Ataman Ensemble bünyesinde bir çok değerli müzisyenlerle sahne aldım. Bunların arasında Eric Vloeimans, Dick De Graaf, Jeroen Van Vliet, Philip Catherine, Owen Hart Jr., Eef Albers sayabilirim.
Ayrıca uzun yıllardır öğretmenlik yapıyorum. Akademiyi ve akademik eğitimi gerçekten severek yapıyorum. Ben 17 yaşımda ders vermeye ve hoca olarak çalışmaya başladığımdan dolayı benim için çok doğal bir gelişim. Son dönemde IB müzik dersleri de veriyorum. Bunların dışında 2 yıldır bir çok özel kuruluş için eğitim kurumlarında seminerler ve workshopları ‘’Caz ve İnovasyon ‘’ ismi altında veriyorum.
Ayrıca Ataman Müzik Atölyesinin sahibi ve kurucusuyum.
Bestelerimde oldukça geniş bir yelpazede çalışmayı seviyorum. Küçük ensemble yazılarımın dışında son dönemde klasik bazı çalışmalarım da bulunmakta. Ayrıca solo gitar olarak da konserler vermeye başladım. Caz müziği gerçekten çok büyük bir deniz gibi. Günümüzde artık tek bir tarz ya da yaklaşım yok. Dolayısıyla benim de müziğimi tanımlamam bu anlamda oldukça güç. Ama yazmayı, kompozisyon yapmayı ve doğaçlamayı çok seviyorum. Her biri yaratıcılığımı ve kişiliğimi geliştirdiğini düşündüğüm, birini diğerine tercih edemeyeceğim şeyler.
– Caz müziğinden yola çıkarak Türkiye`de ilk defa müzik sanatını diğer bütün eğitim ve iş alanları ile birleştiren kişisiniz. Bu bağlamda Caz&İnovasyon projesini tasarladınız. Bunu açar mısınız biraz?
Bu gerçekten önemli bir mevzu ve ben bunu kişisel bir konu olarak görmüyorum. Aksine bu tüm ülkelerin bugün dünya üzerinde yaratıcılığın ve inovasyonun kapılarını açmak için ve yeni ilham kaynakları aramak için yaptıkları çalışmalara yepyeni bir kapı açmak için yapılmış bir projedir. Çok esnek bir yapısı olduğu için tek bir formatta düşünmek ya da algılamak doğru olmayabilir. Açıkçası ben bunu bir ödev bir zorunluluk olarak da yapıyorum. Bu yapı çok geniş. Eğitimden yaratıcılığa sanattan teknolojiye ilham vermekten çok çalışmaya disipline ve ustalığa kadar birçok konuya el atmakta. Açıkçası caz müziğinden yola çıkarak tüm bu evrensel noktalara nasıl varabileceğimizi çok geniş bir şekilde anlatıyorum. Diyeceksiniz biraz daha açıklar mısınız Söyleyeceğim değerli okurlar için bizim konserlerimize ve seminerlerimize iştirak ederlerse tüm bu bahsettiğim konularla ilgili tecrübeleri yaşama imkanı bulacaklarıdır.
– ‘Caz bir demokrasidir’ mottosuyla yola çıkmış birisi olarak biraz da bu mottoyu caz müziğine uzak kişiler açısından anlatır mısınız?
Caz müziği temelinde doğaçlama olan bir müzik. Kavram olarak doğaçlamayı ele aldığımızda tanım olarak doğaçlamaya en yakın kavram özgürlüktür. Ancak bu özgürlük caz müziği içerisinde en az 3 ya da 4 kişinin bir araya gelerek kendi ajandalarını masaya yatırmaları ve özgürce düşüncelerini birbirlerine saygılı bir şekilde dinleyerek aktardıktan sonra ortak bir konsensüs yaratmaları olarak ortaya çıkmaktadır. Yani bu kavramları topladığımızda gerçek bir demokrasiden söz etmek mümkün. Ayrıca caz müziği gelişimi ve yapısı açısından tüm kültürleri tüm müzikleri kavrayan ve kucaklayan bir yapısı bulunmaktadır. Tarihsel çıkışı göçebe halkların kendilerini ifade etme şeklini bulmalarının yanında beraber yaşama kültürünü ve özellikle dinleme ve anlama kültürünün de gelişiminde çok büyük katkıları olmuştur.
Bu bakış açısından yola çıkarak ben genelde şunu söylüyorum; ‘’yaratıcı olmak ve inovatif bir yol‘’ izlenmek isteniyorsa önce bu dinleme kültürünün ve doğaçlamanın özgür yapısının ne anlama geldiğinin iyice kavranması gerekmektedir. İşte bu yüzden temel mottom bu.
– Caz müziğinin müzik tarihi açısından çok uzun bir geçmişi yok. Bu anlamda diğer müzik türleriyle kıyasladığınızda bu müzik türüne ilgiyi nasıl görüyorsunuz?
Bu sorunuz 1960’tan itibaren tüm dünyada sorulan bir sorudur. Ama gelin isterseniz bu soruyu daha önemli ve anlaşılması gerçekten zor olan başka bir soru ile genişletelim. ‘’What is jazz‘’-‘’Caz nedir‘’ ? Aslına bakarsanız benim için tüm müziklerin adeta toplandığı ve doğaçlamaya dayanan ‘’şimdiyi’ ‘’yeniyi‘’ yaşayan yegane müzik türüdür diyebilirim. Ama bunun yanında daha büyük bir anlayış var; benim için o da ‘seslerin bütünü ve sessizlik.’ Yani ‘’sound‘’ sesin kendisi. Şimdi buradan bakmaya başladığımızda popülist anlamda bu tür konuları tartışmak bence bizi pek bir yere götürmüyor. Ben kişisel olarak idealist bir yapıya sahibim. O yüzden benim için negatif düşünmek çok sağlıklı gelmiyor. Bugün caz müziği vardır yaşamaktadır. Belki bizim coğrafyamızda yeterince anlaşılmamış olabilir ki bu bizim müziğimizle de ters düşmekte esasen. Caz, bugün dünyada en çok eğitimi alınmak istenen ve bir çok coğrafyada icra edilen dinlenilen ve gelişen bir müziktir.
– Türkiye’yi ABD-Avrupa ile kıyaslarsanız ülkemizde caz müziğinin geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Az önce belirttiğim gibi gelişimi devam eden bir müzik. Seminerlerimde bahsettiğim diğer önemli mottolardan biri ‘’İnovasyon caz müziğinde bir gelenektir‘’-‘’innovation is the tradition of jazz‘’ Bu söylediğimizde caz müziği her zaman yeniye açık geçmişten beslenen ama tüm kültürleri ve müzikleri kavrayan bir yapıya sahip olduğundan dolayı yeni topraklara ihtiyacı var. Bu anlamda Türkiye topraklarının ve kültürümüzün caz müziğine gerek müzisyen gerek kültürel ve müziksel anlamda daha katması gereken çok nokta vardır. Memleketimiz her zaman çok yetenekli ve iyi müzisyenler çıkarabilmiştir. Eksiğimiz okuldur. Tekrarlıyorum caz okullarına ihtiyaç vardır. Bir iki mini okulcuk ya da yapı ile olmaz. Bu iş büyük yatırım ve tradisyon gerektirmektedir. Ama ben umutluyum. Umarım yakın zamanda tüm bunlara da kavuşacağız.
– Caz müziğini bu ülkede sevdirmek, tanıtmak için neler yapılmalı, neler yapıyorsunuz?
Benim yaptığım caz ve inovasyon aslında bir bakıma da bir hareket. Yani bir oluşum, bir duruş ve bir yeni söylem. Nedir o? Şudur: ‘Müzisyenin sanatçının seyirciye ya da halka giderek neler olduğunu anlatmasıdır.’
İşte bu okulların yeterince olmamasından dolayı büyük bir kitleye kontak kurulamamaktadır. O zaman sanatçı anlatmalıdır. Birinci ağızdan olduğu gibi ne yaptığımızı neler yapabileceğimizi ve bunun sadece bir sanat türü olmadığını, sanat sayesinde dünyaya bakışımızın değişeceğini anlamalıyız. Ayrıca yaratıcılığı bize verilen bir yetenek gibi değil keşfedebileceğimiz bir hazinemiz gibi algılamalıyız. Bence her insanın müziği başka bir şekilde de olsa anlama kapasitesi var. Bu bazen kompleks olabiliyor bu yüzden yapıların açıklanması gerekli. Ben bir müzisyen olarak bunu kendime ödev bildim. Çünkü ben okumaya karar verdiğimde çok insan yoktu sorabileceğim ya da bana yardım edebilecek ya da bunun ne gibi bir iş olduğu ile ilgili. Çok çalışarak kendim keşfetmek zorunda kaldım. Ama aslında çok zor değil anahtarları var işin. Bunu ben anlatabiliyorum artık.
– ‘Yaratıcılık yetenek değil keşfedilebilecek bir hazine.’ dediniz. Bunu açar mısınız biraz?
Her şeyden önce yaratıcılık herkesin içinde olan bir şey ve önemli olan kişinin bunu keşfetmesi. Tıpkı benim yaptığım gibi. Yaratıcılığın doğru eğitim ve yöntemlerle ortaya çıktığına ve geliştiğine inanıyorum. Yaratıcılığı ve yeteneği sadece doğuştan gelen bir özellik olarak kabul edersek ‘dahi’ kabul edilen kişiler dışında kimsenin bir şey yapmasına gerek yok. Bu anlamda doğru ve çok çalışmak en önemli etken.
– Dünyada ve Türkiye’de beğendiğiniz, örnek aldığınız caz müzisyenleri var mı?
Klasik anlamda baktığımızda koyu br Sonny Rollins hayranıyım. Tabi ki Coltrane, Monk, Oscar Peterson, Jim Hall, Wes Montgomary, Miles Davis, Pat Metheny ve birçokları… Türkiye’den Aydın Esen ki o bence bu saydığım müzisyenlerden ayırt etmeden belirtmemiz gereken bir sanatçı.
– Pek çok solo ve grup konserleri gerçekleştirdiniz. Farklı gruplarla çalıyorsunuz. Farklı gruplarla farklı konserler cazın demokrasi kültüründen mi geliyor yoksa bir seçim mi? Bu arada bir albüm çalışması var mı?
Öncelikle şöyle bir durum var ben hep kayıt ediyorum. Hep farklı insanlarla. Aynı besteler olabiliyor. 2003 yılından bu yana bir sürü yayımlanmamış albüm var diyebilirim. Umarım bir Label vs karşıma çıkar da bunca birikimi albüm haline getirebiliriz. LP istiyorum double. Demokrasi kültürü bahsettiğim gibi vazgeçilmez bir unsur caz müziğinde. Bunu da hep farklı müzisyenlerle yapabiliyoruz. Bu işin doğasında hep yeni hep fresh var.
– Son olarak, aslında caz müziğin ilk dönemlerinde de görülen müzikle dans birlikteliği günümüzde dinleme odaklı bir duruma dönüştü. Bunun nedeni nedir?
Mesela müziğin faydaları diye bir şey söylemek gerekirse belki eğlence 24. sırada gelir. Dediğiniz gibi tarihsel olarak baktığımızda caz müziğin ilk dönemlerinde müzikle birlikte dans da ediliyordu. Hatta caz müziğin duayenlerinden halen hayatta olan şuan 88 yaşında olan Barry Harris, okulumuza geldiğinde ‘biz bu müzikle dans ediyorduk’ demişti. Caz müziğinini dinleme odaklı bir yapıya dönüşmesi 50’li-60’lı yıllarda ‘Rock n Roll’un, Beatles’ın çıkmasıyla birlikte popüler kültürün yer değiştirmesiyle ilgili..
Ayrıca bu, cazın popüler kültür müziği değil sanat müziği olması ile alakalı. Caz, sanat müziği formudur yani ‘art form’dur caz. Bizde ki Türk Sanat Müziği ve Türk Folk müziği arasındaki farka da benzetilebilir bu durum. Türk Sanat Müziği de dinleme odaklıdır bu anlamda.
– Caz müziğini ülkemizde tanıtmak ve geliştirmek adına farklı bakış açıları getirdiğiniz çalışmalarınız ve bu öğretici röportaj için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.

Onur Ataman’ı yakından tanımak ve takip etmek için:
Web Sayfası:
www.onuratamanmusic.com
TED X Konuşması Onur Ataman /Caz ve İnovasyon
https://www.youtube.com/watch?v=FolfERL18Nc
TWILIGHT/Kompozisyon Onur Ataman/Onur Ataman Ensemble Amsterdam
https://www.youtube.com/watch?v=-bL4n1iqDQc
DECAMERON / Kompozisyon Onur Ataman / Onur Ataman Ensemble
https://www.youtube.com/watch?v=h2wU46IZZsc
FOR LANA / Kompozisyon Onur Ataman / Onur Ataman Ensemble
https://www.youtube.com/watch?v=Yc_i7yUZn-Q