Priştina’dan Prizren’e – Enes Çelenay yazdı…
Uçuşu bekliyorum. Sabiha Gökçen’de feci bir kalabalık var. Kalabalık yavaşça azalır diye ümit ederken Priştina için anons çağrısı başlıyor. 4,5 € ya aldığım buzlu amerikano bitmek üzere, birkaç yudum daha alıp kapıya doğru yanaşıyorum.
Yaklaşık 1,5 saat süren yolculuğun içindeyim. Beşiktaş Kırmızı Kedi’den aldığım Bütün İnsanlar Ölümlüdür’e göz gezdiriyorum. Yol boyunca da uyudum.
Kosova’ya nihayet vardım. Uzunca geçen pasaport sorgu işlemlerinden sonra taksiye binip şehre gidiyorum. Yol boyu şehri soluyorum, yol boyu da blues şarkılar bize eşlik ediyor. 60’larına dayamış Kosovalı Türk Necati Bey blues’u çok seviyor diye iç geçiriyorum.
Bu denli brutel bir şehir beklemiyordum. Şehir etraflıca Yugoslav havasını hala koruyor. 2022 Ağustos’unda 1970’i görmek mümkün. Her yede soyut anıtsallık söz konusu. Her yapı dönem mimarisini sana hala solutuyor.
Gece vardığım otel odasında saniyeler içinde sızmışım. Saniyeler içinde de uyandım tabii.
Saat sabah 5.00.
Bu denli erken uyanmayı Almanlar kadar sorumluluk biliyorum, istemsizce, sanıyorum.
Nerde olduğuma dair bir fikrim yok, dümdüz yürüyorum, ama hedefim Grand Hotel.
14.Manifesta Bienal’in ana merkez noktası. Uzunca bir cadde ortasında, meydana yerleşmiş bir alan.
Otel sergiye ev sahipliği yapıyor. Katlar arasında dolaşmaya başlıyorum. Kapalı kapılar, kapalı kapılar açık kapılara ve uzun koridorlar eşlik ediyor. Zemin halıfleks ile kaplı, seni evinde hissettiriyor. Bazı alanlar hala inşaat halinde. Bitmemiş, devam eden bir hissi var, veyahut terk edilmişlik hissi. Alçılar duvardan sökülmüş, soyulmuş.
6 kat kendine özgü bir isme sahip.
Aklıma Atina Bienaline ev sahipliği yapan AVM geliyor, ekonominin çöküşünden sonra şehrin ortasında sessizliği bekleyen bu yapıyı Grand Hotel ile çağrıştırıyorum. Ama bu oteli canlı tutan hala birkaç müşteri var. Odaların bir kısmı hala dolu. Bienale ve sanatçılara ev sahipliği yapan bu eşsiz bina, konuklara da yer edindiriyor.
500 odalı otel 1978 de inşa edildiğinden bu yana birçok ana tanıklık oldu. Eski Yugoslavya’dan kalan otel dönemin en lüks otellerindendi.
Yaklaşık 20 yıldır Sırp kontrolünden arınmış ve şimdi bağımsız bir ülke olan Kosova, ABD ve çoğu Avrupa ülkesi tarafından tanınan, ancak yine de Birleşmiş Milletler de bir koltuktan mahrum bırakılan ve Rusya tarafından rutin olarak taciz edilen bir belirsizlik içinde.
Grand Hotel bir dönem Sırplar tarafından hapishane olarak kullanılmış, yeraltında bir işkence odası da keşfedilmiş.
Şimdilerde ise %1’i dolacak şekilde ayakta kalmaya çalışıyor, yaklaşık 50 yıldır. Sözde, dönemin başkanları oteli ayakta tutmaya yönelik çalışmalarda bulunacakmış, görünene göre bir hareket yok, 90’lardan bu yana.
Bir dönemin şaşalı oteli savaş travmalarının izlerini unutturmaya çalışırken, harap olmuş odalar bienale ev sahipliği yapıyor.
Peki ya niçin bienal mekan olarak burayı seçti?
Bir oda tamamen köpükle/ pamukla kaplı. Düşsel bir kurgu. Odanın içinde tüm çevren ses geçirmeyi engelleyen pamuklarla kaplı gibi. Sessizliği bu kadar arzulayan bir yakın tarih geçmişine sahip oysaki. Pimapenli pencereden dışarıyı izliyorsun bu mavi pamuklu odadan. Gökyüzü ile ne kadar da örtüşen bir renk. Pencere ötesinde görülen Sovyet mimarisine eşlik eden Grand Hotel.
Karton kutulardan yapılma kolonlar arasında dolanıyorum. Üst üste binen kutular. Ayakkabı kutusu, elbise kutusu, çikolata kutusu; küçük, büyük, irili ufaklı üst üste; zeminden tavana bir sabitleme güdüsü. Odanın üç yerinde sabitlenen bu kutular binayı ayakta tutuyor sanki.
Aşk, kabul ediniş, hisler…Doğa ile evlenmek. Minnet olduğumuz doğa. Aşk’a eşlik eden video da tüm kabul edişi ile ve samimiyet ile, doğa ile evlilik.
Catherine Nichols’un küratörlüğünde gerçekleien 14.Manifesta Bienali, 30 Ekim’e kadar Priştina’da ziyaret edilebilir.
Priştinada geçirdiğim günün akşamı Yugoslav izlerin arasından Prizren şehrine doğru yol alıyorum. DokuFest (https://dokufest.com/en/) 20 yıldır devam eden belgesel ve kısa film festivali. Küçük bir şehrin ortasında, her bir şehirden, herkese bir film, konuşma alanı açan alan.
Dağın eteğindeki bu küçük şehrin her yerinde film gösterimleri…
Kaleye yansıyan film projektörü, devletin 2 defa yıkılmasını istediği ve halkın koruduğu ana bina; Marin Barletti.
Yerine AVM yapılmasını isteyen devlet, hayır diyen Kosovalı. Ne denli tanıdık bir hikaye.
DokuFest 20 yıldır Prizren şehrinde belgesel ve kısa film üzerine odaklanan bir festival. Belgesel paralelinde konuşmalara, etkinliklere, sergiye de ev sahipliği yapmakta.
İklim krizi, ekolojik ağ, habitat, cinsiyet, toplum, insan vahşeti, konuşulması gereken meseleler üzerine 20 yıldır faaliyet gösteren festival her sene 5-13 Ağustos tarihleri arasında Prizren’de yapılıyor.
Enes Çelenay