Bülent BakanKÖŞE YAZILARI

Puma Ponku Yontuları – Bülent Bakan yazdı…

Bir çıkmaz sokağa girdim ve hayatımda hiçbir değişiklik olmadı. O günden bugüne çok eğlendiğim kesin. Samanyolunun bu çıkmaz sokağında okunan bir kitabın ya da seyredilen bir filmin suyun akışını değiştirip başka bir kanal açması pek akla yakın değildir. Okuduklarımızı anladığımızın bir garantisi de yoktur. Giriş cümlesini ödünç alıp modifiye ettiğim Nobellinin okuduklarını anlama konusunda bir terapiste görünmesi gerektiği bugüne kadarki seçimlerinden ve en çok da attığı çiziklerden anlaşılıyor. İnternetten sonra yalandan çizik üretme ve hayal bahçesine gübre tazelemenin en iyi yoludur kitaplar. Kürenin en iyi icatlarından biri elek ise diğeri de hunidir. Huniyi kafaya geçirdikten sonra okuduklarınızı da elekten geçirmeniz gerekir. Ayn Rand, “Yalansız bir metin bulmak zordur” der ve yalansız bir tane yakalayınca o metni iyi anlamak için huninin de kafada olması elzemdir. Sonuçta okuduklarıma inanmama konusunda sınır tanımayan kitap lordu olduğum kesin.

Bir Lordun yapmayacağı bir şey varsa o da bit pazarına gitmektir. Ben bir kitap lordu olarak severim nadir bulunan kitapları, ikinci elleri, sahafları, yard sale’leri. Kıta Amerikası’ndaki çıkmaz sokağa kitap avcılığı ve toplayıcılığı için girmiştim. Bahçe satışlarında ne ile karşılaşacağınızı asla bilemezsiniz. Bir gri uzaylı işaretini takip ederek girdiğim çıkmaz sokak galaksiye açılan kapı gibiydi. Antik Uzaylılar ile çok önce tanışmıştım. Eric von Daniken haricinde devasa bir kadro ile orada karşılaştım. Kayıp eşya bürosu gibiydi. Kitaplar ile beraber dergiler, afişler, modeller, maskeler, kostümler ve daha neler. Oradan başladığım arkeolojik kazılardan tonla şey çıktı. Kosta Rika’da Amazon ormanında bulunan kayadan kocaman bilyalar sonra Bosna’da da ortaya çıkmıştı. Hem de gizli kalmış bir piramit ile beraber. Her yöne seyir feneri gibi dağılmış lazer kesim antik taş evler gibi. Devlere ait kafatasları, çift kademe kesici dişler, taştan kül yapıcılar, Koca ayağın ayak izleri, uzaylıların kaçırdığı insanların travmaları, 51. Bölgenin gizemi…  Böyle sayısız tanımsız öykünün arkasında tam bir okuma macerası vardır aslında.

Eric von Daniken’in ailesi hallice olduğundan İsviçre’deki özel kolejde yetenekleri özel olanların sınıfında verilen tercüme metinlerini çok farklı yorumlayınca dikkatleri üzerine çeken kıvrak zekâ mezuniyetten sonra özel bir uçak kiralayıp yorgunluk atarken Nazca’daki uzaydan bile görülen galaksi taksi sanatını keşfeder. Sonuçta tüm zamanların çok satan eğlenceliği ‘Tanrıların Spor Arabaları’ kitabı ortaya çıkar. Sonrasında kürede ayak basmadık yer bırakmaz Daniken. Yine de Atlantis’in yerini belirleyemez. Ama Puma Punku’da keşiflerin zirvesine çıkar. Puma Punku gerçekten de zirvededir. Deniz seviyesinden tam 3850 metre yükseklikte Normandiya Çıkarması sonrası sahili andıran yıkıntılar tam bir muammadır. Burada benim gaz türbini mekaniği okumalarım devreye girer. Binlerce devir dönen binlerce kanat merkezdeki rotordan kurtulup kaçmasın diye kazayağı tekniği ile mekanik kilide vurulur. İşte bu zirvedeki beş tonluk yontular da bu kazayağı tekniği ile lazer kesimi üretilmiştir. Tesla’yı bile kıskandıracak bu bin yılın icadını o yükseklikte beynine az oksijen soluyanların bulması tüm olanakların ötesindedir. Kendileri de bunu kabullenmez. Bu yontuların ahşap modelleri bir araya getirilince piramitleri bile sırtlayacak bir hava limanı ve belki de Virgin Uzay yollarının obez taşıtlarını yolcu edecek bir uzay limanı ortaya çıkar. O bölgede başka kalıntılar da vardır. Küresel sermaye Lordlarının toplantı salonunda protokol listesi gibi olan büst yontularından oluşan Tiwanaku vardır. Büstlerin bir tanesi tam da gri uzaylılara, bir diğeri de Alien filmlerinin başrol oyuncusuna benzer. Veresiye defterlerinin kontrolü veya adam saat hesabı için toplanmış gibilerdir. Yakınlarda bulunan ‘Silver Mountain’ kürenin en zengin madenlerinden biridir. O hayal kuyusu sonrasında Franco’nun zulmüyle ıskartaya çekilecek ülkeden ipini koparıp gelmiş ‘el conquistador’ların da yelkenlerini şişirmesine, çiçek virüslü battaniyelerini katlamalarına neden olacaktı. Yerel halkın efsanelerinde bu kentsel dönüşümcülerinin nasıl geldikleri, nasıl kapıştıkları, ortalığı nasıl batırdıklarına dair bir sürü öykü vardır ve tam eğlenceliktir. Aynı öyküler Hindistan’da, birilerine vadedilmiş de bizim haberimiz olmamış Göbeklitepe’de, kuzey ışıkların oynaşma alanlarında ve hatta Pasifik’teki adalar da dâhil olmak üzere her yerde birbirine benzer. Benim bayıldığım şey ise bu altınların götürüldüğü gümrük kapısı olan galaksi taksi durağıdır. Amaru muru. Bu kapının bir yıldız geçidi olduğuna inanılır. Dev bir kayadaki kapı benzeri yontuyu Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bezemelerine benzetirim. Eyüboğlu göçebe dilimizi evrensel sanat diline çevirirken bunu bin yılın dili olan estetik ile yapmıştır. Bir Bedri Rahmi Eyüboğlu Müzemiz bile yok.

‘Bil ki ey prens, okyanusların Atlantis’i ve ışıltılı şehirleri içtiği yıllar ile Aryas’ın oğullarının yükselişi arasında, yıldızların altında mavi örtüler gibi parlayan krallıkların dünyaya yayıldığı, hayal bile edilemeyen bir Karanlık Çağ yaşandı. Kimmeryalı, siyah saçlı, somurtkan gözlü, elinde kılıç, bir hırsız, bir dolandırıcı, bir katil Conan, devasa melankoli ve devasa neşeyle, sandaletli ayaklarının altında Dünya’nın mücevherli tahtlarını ezmek için geldi.’ Karanlık çağların efendisi Conan zamanlarındaki estetik imza nedir bilmez. Bu imzasız işler mezar kazıcılar, davul tozu ve minare gölgesi tacirleri tarafından belli başlı müzelerde toplanmıştır. Truva Hazineleri, Milet Agora Kapısı, Bergama Zeus Sunağı, Nereitler Anıtı, Mozaikler, Heykeller. Zeus Altarının sırları Bermuda Şeytan Üçgeninden beterdir. Yenilen rüşvetlerin kırıntısı bile kalmamıştır. Yüz yıldır gişe hasılatını kenara koysak faizi ile birkaç tur Covid aşısı alırdık. Biz fakirlerken birileri zenginler. Bunlar bilinenler. Dergilenenler ve sergilenenler dışında depolarda ne var bilinmez. İskenderiye Kütüphanesi gibi yok olanlar da başka bir muamma. Rosetta Taşı adres değişikliği yapılanların en başında gelir. Bilinen kıta bilinirken okyanus ötesinde taş oymacılığı Güney doğu Asya kanadında ise kâğıt oymacılığı zirve yapıyordu. Hırsızlığın ve kapitalist toplama iştahının sınırı yok. Haydut Conan’ın konakladığı taştan konaklar zamanından sanayi evrimine kadar sanat ve bilim sokak komşusu idi. Vezüv veya Tenochtitlan fark etmez. Sanat sokakta idi. Müzelere ayakbastı parası vermek zorunda değildi insanlar. İçinde değil hücrelerinde yaşıyorlardı görkemin. Bugün sanat elitlerin erişebildiği birer nesne haline gelmiş durumda. Kürenin gerisi de gelirin zar zor erişebildiği yüzde bir ile idare edebilmektedir. Görgüsüz koleksiyoner Bay Yüzde Beş’in ölene kadar kral dairesinde kaldığını, restoranda oturduğu sandalyenin de koca poposunun şeklini aldığını hatırlamakta fayda var. Hırsızlığın ve arsızlığın sınırının olmadığını anlamak gerekiyor.

Sonuçta işin eğlenceli tarafında kalalım derken yine aynı sokağa çıktı yolumuz. Hep aynı vadide takılan bu UFO’lar, koca ayaklar, genetik meraklı adam kaçırmalar gayet eğlenceli öyküler sunar. Yetmez bir de buna Jungfrau Park uzaylı tema park gezisi yapmak gerekir. Yetmez toprağın altında kalmış yeni Göbekli Tepeleri tepeleyip su üstüne çıkarıp temizleyip hayatın içine dâhil etmek gerekir. Çalınanların geri getirilmesi de uzun bir uğraştır. Ara verince de eğlencesine yontucuların yontucusu Stanisław Szukalski’nin son dönem Teslavari patenti alınmamış eğlenceliklerine dalmak insanı dinlendirir.

Unutmayın çok ciddi metinlere giden patika yol çizgi romanlardan, mitlerden, masallardan ve eğlenceliklerden geçer. Onlar olmasa bu aşısız aç kapa Artema’lar nasıl geçer bilinmez.

Bülent Bakan

"Yazı"nın Sanat Serüveni 1 - Bülent Bakan yazdı... 2

Not: Ödül alan Troya, Odunpazarı Modern ve Bayburt Kenan Yavuz Etnografya Müzelerini kutluyorum. Ödüllü Baksı’ya ve Hüsamettin Koçan Hocama selamlar olsun. Yeni müze oluşumu Çukurova Çağdaş Sanatlar Müzesine de kolaylıklar diliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu