SÖYLEŞİ

‘Troya Efsanesi’ni Mozaik İle Anlatan Sanatçı: ‘Emine Özkaya Daloğlu’

Çanakkale’de Troya miti üzerine mozaik portreler, metinler ve hikaye anlatımı eşliğinde özgün bir mozaik atölyesi açan Emine Özkaya Daloğlu, seramik tabaklar üstüne mermer atölyelerinden veya doğadan bulduğu taşları mozaik tekniğiyle uyguluyor.
Troya mitolojik kahramanlarının mozaik portreleriyle vücut bulduğu sergi 3,5 yılda tamamlanan ve atık malzemelerle yapılan 43 eserden oluşuyor.

Troya Savaşı‘nı anlatan ozanlardan ismini almış olan Rhapsodos Atölyesi‘nde, ziyaretçiler bir yandan mozaik portreleri izlerken öte yandan da Troya efsaneleri ile ilgili seçme metinler bulabilecek. Kalıcı bir müze sergisi edasıyla biçimlenen sergiden hoş sürprizlerle de ayrılmanız olası…

Daloğlu, 2018 yılında kapılarını açan atölyedeki çalışmaların zamana meydan okuyan bir konu, bir teknik ve bir materyal üzerinde kurgulandığını dile getirirken, seramik tabakların üretimini ise babadan oğula son seramik ustası olarak anılan İsmail Bütün ve yardımcısı tarafından yapıldığını söylüyor.

“Düş kurmak başka, gerçeğe donüştürmek için mantıksal süreçler kurgulamak başka, üretim başka, sürdürülebilir bir ortam yaratma süreci başka ve yapılan işlerin kendi akışlarını bulmaları ise bambaşkadır.” diyen Daloğlu’nun Çanakkale’de yaşayan bir mozaik sergisine donüşen Rhapsodos Atölyesi‘nin hikayesi burada…

KitaptanSanattan.com / Mine Bora Diri

  • Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Bizans Sanatı dalında yüksek lisans yaptınız ve mozaiğin eşsiz dünyasına adım attınız. Bize bu süreçten bahsedebilir misiniz lütfen?

Aslında “Anadolu’da Erken Bizans dönemi Figürlü Zemin Mozaikleri” konusunda hazırladığım yüksek lisans tezimi mozaik tekniği ve tarihsel süreci hakkında bilgimi yöntemsel olarak derinleştirebilmek için yaptığımı söylemem daha doğru olur. Yani öncesinde mozaik üretimine başlamıştım.  Yüksek  lisans yaptığım dönemde mozaik uygulama alanları, dönemsel üslupları, mozaiklerde ele alınan konuları vb. pek çok alt başlığı detaylıca araştırma fırsatım oldu. Mozaik uygulamaları ile beni tanıştıran ise eşim ressam Hakan Daloğlu’dur. Kendisi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Öğretim üyesi ve aynı üniversitede Mozaik Atölyesinin kurucusu ve dersin eğitimcisidir. Kişisel tarihimde hiç kimse 2300 yıl önce doğadan bulduğu taşları küpler halinde kırıp, renklerine göre yan yana koyarak resimler yapan ve hikâyeler anlatan insanlar kadar beni büyülemedi. Ürettikleri mozaik eserleri hala ilk günkü canlılıklarıyla görebiliyoruz. O döneme ilişkin mozaik eserlerin binlerce yıl sonra da görülebileceğini düşünmek ise heyecan verici.

  • Atölyenizde bana gezdirdiğiniz sergi salt eser görmek ve incelemekten ibaret değil. Sizin zengin anlatımınız ve metinler de eşlik ediyor, böylece gerçekten özel bir deneyime dönüşüyor. Acaba “Rhapsodos” adını koymanızdaki sebep bunları çağrıştırıyor olması mı?

Troya miti sözlü geleneğin ürünüdür. Antik dünyada kentten kente giderek genellikle Troya efsanelerini söyleyen ozanlara Rhapsodos denir. Söz ‘ün ise her Rhapsodos tarafından zamanının toplumsal ve sanatsal bağlamının gereklerine ve dinleyicilerin beklentilerine göre yeniden inşa edildiği, bu konu hakkında araştırma yapanların bulguladığı bir gerçektir. Dolayısıyla kısa yoldan Troya miti olarak adlandırdığımız anlatıların zaman zaman birbiriyle çelişen ya da detaylar içeren farklı versiyonları vardır. Bu noktadan hareketle Troya mitinin bu zenginliğinin Rhapsodoslar tarafından oluşturulduğunu söyleyebiliriz. Mozaik portreleri üretirken bu anlatıların çeşitliliğinden yaralanarak yeni bir kurgu oluşturdum. Ürettiğim mozaik eserler de kentten kente taşınarak Troya’nın hikâyesini anlatabileceği için bu ismi uygun gördüm. Dediğiniz gibi ziyaretçiler bir yandan Troya savaşı mitini başından sonuna kadar sırasıyla destanlar ve tragedyalardan seçtiğim metinlerden okurken diğer yandan bu metinlere göre resmettiğim mozaik portrelerden izleyebiliyor. Ben de efsaneyi çeşitli dönemlerdeki versiyonlarıyla anlatarak onlara eşlik etmeye çalışıyorum. Bununla amacım Troya mitini bugüne taşıyan “Söz, Yazı ve Resim” birlikteliğini belki de ilk kez bir kişide ve bir mekanda buluşturmak.

  • Söz, Yazı ve Resim birlikteliğini biraz açarak yorumlayabilir misiniz?

Bugün Troya mitine ilişkin bilgilerimiz yaklaşık 450-500 yıl boyunca anlatılan sözlü geleneğin ürünlerinin, M.Ö. 8. yüzyılda yazılı metinlere dönüşmesi ve yaklaşık aynı döneme tarihlenen vazo resimlerindeki betimlemelere dayanır. Yazı derken destanlardan bahsediyorum. En bilinen ve günümüze ulaşan destanlar Homeros’a atfedilen İlyada ve Odysseia’dır. Fakat Troya savaşı efsanesi ile ilgili Destanlar Çemberi olarak adlandırılan günümüze yalnızca fragmanları ve özet metinleri ulaşan Kypria, Aethiopis, Küçük İlyada, İluipersis/İlyon’un yıkılışı, Nostoi/ Geri dönüş ve Telegonia destanları da bulunmaktadır. Sonrasında tragedya ozanları eserlerinin çoğunu bu destanlarda anlatılan olaylar ya da kişiler üzerinden Homeros’un izinden giderek üretmişlerdir. Troya mitine ilişkin konular yüzyıllar boyunca edebiyatın beslendiği ana kaynaklardan biri olmuştur. Mozaik portrelerin altında yer alan metinler, biri dışında M.Ö. 8-5. yüzyıllar arasına tarihlenen destanlar ve tragedyalardan seçilmiştir. Fakat anlatırken bu destan ve tragedyaların yanı sıra Yunan mitleri ile ilgili ana kaynaklardan biri olan Apollodoros’un Bibliotheka eserinde yer alan versiyonlar ile Roma döneminde yazılmış olan metinlere de değiniyorum. Mozaik  portrelerde ise; başlangıç noktası olarak Vazo resimlerinden yola çıktım. Araştırmacılar Vazo ressamlarının okudukları bir metinden çok dinledikleri, bildikleri hikâyeleri kelimeler yerine betim öğeleriyle anlattıklarını ileri sürerler. Vazo resimlerinde Troya savaşı ile ilgili betimlenen konular, genellikle destanlar ve tragedyalar ile paralellik gösterirken bazı sahnelerin hangi metinle bağlantılı oldukları açıklığa kavuşmamıştır. Yine araştırmacılar vazo resimlerinde ele alınan konuların kompozisyon düzeni, ön plan arka plan ilişkilerinden dolayı aynı dönemde duvar resimleri, rölyefler ve metal eşyalar üzerinde de betimlendiğini fakat çok az örneğin günümüze ulaştığını söylerler. Çünkü duvarlar yıkılmış, mezar gömülerindeki metaller değerli oldukları için çalınarak eritilmiştir. Bu da karşılaştırma olanağını ortadan kaldırmaktadır. Çoğunlukla mezar yapılarında arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan seramik vazolar, maddi bir değeri olmadığı için günümüze kadar gelebilmiştir. Roma ve Helenistik döneme ait Troya mitine ilişkin mozaik eserlerin konuları daha çok tragedyalardan ve Latin yazarların eserlerinden beslenir. Ovidius’a ait olan Dönüşümler eseri Rönesans döneminde resim sanatına kaynaklık eder. Anne Darcier’in (1647-1720) İlyada’nın Fransızca çevirisi Bernard Picart (1673-1733) tarafından gravür tekniğiyle resimlenmiş, aynı resimlerden bazıları Alexander Pope’un yaptığı İlyada’nın İngilizce çevirisinde de kullanılmıştır. Yüzyıllar sonra İlyada’nın adım adım sergilenmesini ilk gerçekleştiren kişi İskoçyalı ressam Gavin Hamilton(1723-1798)’dır. Johann Heinrich Wilhem Tischbein (1751-1829) ise sahneleri resimlendirmekle değil, İlyada karakterlerinin ideal tiplerini yaratmakla ilgilenmiştir.

Bu bilgiler ışığında Vazo resimlerindeki kompozisyonlardan ve metinlerden yola çıkarak Mozaik tekniği ile ürettiğim portreler üzerinden konuyu ele almaya çalıştım. Konuya yaklaşımım ve mozaik tekniği açısından portreleri tercih ettim. Donna Rosenberg’in “Homeros’un evrensel değeri kahramanlarında saklıdır. Homeros olaylara ilişkin ayrıntıları yinelemektense bunalım dönemlerinde gerçek insan gibi düşünüp davranan kahramanlar yaratmakla daha yakından ilgilenmiştir.(…) Bir heykelin arka planından ayrı olması gibi Homeros’un karakterleri de açıkça Troya savaşı öyküsünden öne çıkarlar.” cümleleri konuyu yaklaşımımı en iyi şekilde özetlemektedir. Bu noktadan hareketle portrelerde antik bir metin ile bağlantı kurarak, kahramanları yaşadıkları olay anındaki duyguları ile resmetmeye çalıştığımı söyleyebilirim. Diğer yandan portre mozaik tekniği ile yapılması en zor çalışmadır. Hem mozaik portrelerin hem de oluşturulan kurgunun ne derece başarılı olduğu elbette izleyicinin takdiridir.

  • Neden Troya efsanesini konu olarak ele aldınız? Sergideki 43 eser de Troya efsanesini betimliyor. Ana çıkış noktanız neydi, Troya sonrasında hangi konuyu işlemeyi düşünürsünüz?

Bununla ilgili başlıca iki neden söyleyebilirim. İlki Çanakkale’de yaşıyorum. Troya ile ilgili mitlerin kaynağının yakınında. Böylesi bir konumdayken Sanatın ve Edebiyatın temel kaynaklarından bir olan Troya mitine duyarsız kalmak pek mümkün değil. Bu noktada Troya antik kenti, Troya savaşı miti ve konusunu bu mitten alan Homeros’a atfedilen İlyada destanının birbirine bağlı fakat aynı oranda da birbirinden ayrı tutulması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuyu biraz daha açacak olursak; Troya antik kenti denince akıllara destana konu olan tek bir kent gelir. Oysaki dokuz katmanlı kent insanlık tarihi açısından çok değerli arkeolojik buluntulara sahiptir. Troya Miti üst üste kurulmuş dokuz katlı antik Troya kentinin altıncı katmanı ile yedinci katmanın başına tarihlenen bir süreçte yaşandığı öne sürülen bir savaşa ilişkin anlatılar bütünüdür.  Troya savaşına neden olan güzellik yarışması, Akhaların Troya’ya gelmesi, kuşatma ve savaş günleri, tahta atın yapılması, kentin tahta at ile düşmesi, şehirden ayrılan Troyalılar,  Akhaların geri dönüşü bu miti oluşturur. Troya kentinin ününü sağlayan Homeros’un İlyada destanı ise sadece savaşın onuncu yılında, Akhaların en büyük askeri Akhilleus’un savaştan çekilmesi ile başlayan ve Troya’nın başkomutanı Hektor’un ölüm törenleri ile biten 51 günlük sürede geceli gündüzlü on beş günü anlatır. Elbette geçmişte yaşanmış olaylar hakkında olduğu kadar gelecekte yaşanacak olacak olaylar hakkında bize bilgi verir. Ama yine de İlyada’nın öneminin, Caroline Alexander’ın  İlyada’nın detaylı bir incelemesi olan Akhilleus’un Ölümü kitabında değindiği “Troya ve çağı hakkındaki bilgiler arkeoloji sayesinde artmıştır. Hangi gerçekler ortaya çıkarsa çıksın, İlyada’nın bu savaşın anlamına dair kuşkuya yer bırakmayan tanımlaması değişmez. Kendi çağında bile eski bir hikaye olan bu savaşın derinlerine inerek, Homeros vahşi ve kalıcı bir hakikati kavramıştı. Homeros’un anlattığı şekliyle, bu özel Bronz Çağı savaşının eski hikâyesi bütün savaşların getirdiği yıkımlara dair heybetli ve kapsayıcı bir hatırlatmaya tahvil edildi.” bakış açısında olduğunu düşünüyorum. Aynı derecede önemli diğer etmense, İlyada’nın edebiyatın üç ana konusu olan Ölüm, Aşk ve İnsanın tutkularının aynı metinde farklı temalarla ele alındığı en eski eser olmasıdır.  Yaklaşık 2800 yıl öncesinde yazılmış olan eserin, bu konularda bizimle duygudaşlık bağı kurabilmesi oldukça şaşırtıcıdır. Bu noktayı da Alberto Manguel’in Homeros, İlyada, Odysseia eserindeki bir bölümle alıntılamak isterim; “Kendimiz için icat ettiğimiz kronoloji bizleri, dünyaya yönelik algımızın ve kendimizin evrimleştiğine, teknoloji ve icat etmede gelişmelerin bulunduğu gibi düşüncede ve imgelemde de ilerlemenin varlığına inandırıyor. Kendimizi atalarımızdan, hoş kupalar ve vazolar yapmışlıkları ve güzelim şarkılar söylemişliklerinin yanında birbirlerini dehşetli savaşlarda katletmiş, köle edinmiş, kadınlara tecavüz etmiş, çatal-bıçak kullanmadan yemek yemiş ve şimşekler yağdıran tanrılar üretmiş Bronz çağı vahşilerinden üstün görüyoruz. En şaşırtıcı deneyimlerimizi, en derin ve karanlık duygularımızı o kadar uzun süre öncesinde çoktan adlandırdığımızı düşünmek bize zor geliyor.” Bu açıklamalardan sonra Troya efsanesi ile ilgili ikinci nedeni şöyle açıklayabilirim; Homeros İlyada destanında zaman zaman söyleyeceğini “Duysun gelecekteki insanlar bile“ diyerek tamamlar. Onun sözünü yaşananlardan ders çıkararak her birimiz için yaşanacak bir dünya kurmamız için söylediğini hissettim.  Ama aradan geçen 2800 yıl sonra bile yaşananlar ortada. Bu sözden yola çıkarak söylediklerinin değişmeyen anlamını kendimce gelecek nesillere aktarmayı arzuladım. Troya ile ilgili çalışmalarıma ve okumalarıma bir süre daha devam etmeyi planlıyorum. Eğer bu konuyu tamamlayabildiğimi hissedersem insanın en büyük tutkusu olan Ölümsüzlük tutkusunu ele alan, ölümün ne olup olmadığını sorgulayan Ur kenti kralı Gılgamış’ın destanını benzer bir yaklaşımla ele almayı planlıyorum. Bizim dilimizde en sevdiğim sözcükle kısmetse gerçekleşmesini istediğim pek çok düşüm var doğrusu.

  • Çanakkale’nin tanıtımında Troya’nın büyük önemi var. 2018 senesinde Truva Müzesi ile aynı yıl atölyeyi kurduğunuzda hedefiniz neydi, gelişim oldu mu şimdiye dek?

Sezgileriyle karar veren ve kendini üretime adayan insanların ne olup bittiği ile ilgili sınırlı bağlantıları vardır. Yaptıklarını dışarıdan uyaranlarla değil, kendi sezgi, beklenti ve kavrayışlarıyla gerçekleştirirler. Troya miti ile ilgili ilk çalışmalarım 2007 yılında vazo resimlerinden yola çıkarak ürettiğim mozaik panellerdir. Bu dönemden birkaç çalışmayı şimdi atölyemin bahçesine uyguladım.  Yüksek lisans yaptığım dönemde ve sonrasında mozaik çalışmalarımı evde sürdürmeye devam ettim. Bu süreçte Troya miti ile ilgili pek çok kitap okudum. Savaşın sebebi olarak gösterilen güzellik yarışması ve Troyalılardan oluşan 28 çalışmayı Çanakkale Belediyesi’nin katkılarıyla 2017 yılı Ocak ayında Devlet Güzel Sanatlar Galerisinde sergiledim. Akhalı kahramanlar ile ilgili çalışmalarımı bitirdikten sonra 2018 yılı Ocak ayında da Rhapsodos Mozaik atölyesini açtım. Atölye’nin açılış tarihinin Müze ve Troya yılı ile aynı yıla gelmesi tamamen bir tesadüftür.

  • Hoş bir tesadüf olmuş o zaman.. Mozaik eserleriniz incelendiğinde seramik üstüne çok ufak taşların kullanıldığı görülüyor ve öyle geniş bir renk skalası da yok. Bu bileşimi nasıl kurguladınız, mozaik portre yapımının püf noktaları nelerdir?

Genel olarak mermer atölyelerinden ya da doğa yürüyüşlerinden topladığım taşlarla çalışıyorum. Seramik üzerine direkt yapıştırma yöntemiyle değil ters teknik uyguluyorum. En büyük sırrım, atık ya da doğadan malzemelerle çalışırken bir rengin devamı olmadığı için alternatiflerle düşünmek zorunda kalıyor olmak. Normal şartlar altında denemekten kaçınacağınız koşullar doğal olarak oluşuyor. Mozaik bir resim tekniği olduğu için doğru çizim tekniklerini bildiğiniz, ışık-gölge bilgisine sahip olduğunuz ölçüde üretiminiz güçleniyor. Her üretimde olduğu gibi dünyayı ve olayları algılama biçiminize göre süreç içinde edindiğiniz tecrübe ve birikimle kendi üslubunuzu geliştiriyorsunuz.

  • Klasik anlamda mozaik artık zengin bir kültürel miras ve İtalya Ravenna’ da hala uygulanmaya devam ediyor. Ağırlıklı merkezi Londra olan bir çağdaş mozaik anlayışı da yükselerek kendine yol buluyor. Siz eserlerinizi nasıl tanımlıyorsunuz ve başka platformlarda sergilemeyi düşünüyor musunuz?

Üretim süreçlerim, üretme motivasyonum, kullandığım yöntemler, karşılaştığım sorunlar ve ürettiğim çözümler üzerine bilgi verebilirim. Ama tanımlamaların antik uygulamalar yanında çağdaş mozaik uygulamaları hakkında da engin bir bilgiye sahip olan araştırmacılar tarafından yapılması gerektiğini düşünüyorum. Elbette Rhapsodos Mozaik Atölyesi’nde sergilediğim, Mozaik portrelerde “Bir Troya Masalı” adı altında topladığım çalışmalarımın adı gibi ülkeden ülkeye, kentten kente giderek söz, yazı ve resim birlikteliğiyle Troya savaşını anlatmasını çok isterim. Kim istemez ki?

  • Ziyaretçi profili ne şekilde, size öneri veya siparişler geliyor mu?

Rhapsodos Mozaik atölyesi daha çok ziyaret edenler tarafından öneriliyor. Çeşitli seyahat sitelerinde yer alıyor. Fakat bir benzeri ve örneği olmadığı için ziyaret edilmeden anlaşılması biraz zor. Bunda eserlerin sergilendiği evin/mekânın hissettirdiklerini de göz ardı etmemek gerekir. Yaşı ne olursa olsun sanatı, edebiyatı, mozaiği, mitolojiyi, antik dünyayı, eskiyi, insanlık hallerini seven herkese hitap ettiğini düşünüyorum. Sipariş talepleri geliyor fakat yalnızca Rhapsodos Mozaik Atölyesini ziyaret edenlerden siparişleri kabul etmeyi tercih ediyorum.Süreç içinde eserlerin fotoğraflardan algılanmasının güç olduğunu tecrübe ettim. Mozaik çalışmaları yakından görenlerin, kendi talepleri doğrultusunda üretilecek portreler hakkında öngörülerinin olması benim açımdan işleri kolaylaştırıyor.

  • Rhapsodos Mozaik’e müze ya da galeri diyenler var, siz nasıl tanımlıyorsunuz ve ilerde mozaik eğitim programları da ekleyecek misiniz?

Sanatçı Atölyesi olarak tanımlamayı tercih ediyorum. Şu an için sadece ben çalışıyorum. Bir yandan yıllar içinde oluşturduğum birikimi paylaşırken diğer yandan üretimime devam ediyorum. Ayrıca atölye dönüşümün yaşandığı bir mekândır. Atölyeye giren malzeme, hammadde ya da medyum başka bir ürüne dönüşür, değişir. İşin en güzel yanı ise dönüşüp değiştikçe üreteni de bu sürece tanık olanı da dönüştürüp değiştirmesi. Eğitim talepleri geliyor, değerlendirmeyi düşünüyorum.

  • Söz, yazı ve resmi aynı anda ziyaretçilerinize sunuyorsunuz. Çoğunlukla ziyaretçiler hangisinin etkili olduğunu ifade ediyorlar, sizin düşünceniz nedir bu konuda?

Floransalı Feo Belcori 1449’da sahnelenen “İbrahim ve İshak” adlı oyunun ilk sahnelerinde şöyle demiştir: “Göz tüm kapıların ilkidir. Akıl ondan geçerek öğrenebilir ve tadabilir. Kulak ikincidir, dikkat kesilmiş Söz’le zihni sarıp sarmalar ve besler.” Bu cümlelerde olduğu gibi çoğu ziyaretçi resmin daha etkili olduğunu düşünse de aynı anda birden fazla duyuya hitap edildikçe etkinin arttığı yadsınamaz bir gerçek.

  • Son söz olarak dile getirmeyi arzu ettiğiniz bir şey var mı?

Yüzyıllardır hem edebiyatın hem de sanatın ana kaynaklarından biri olan böylesi bir konuyu bazı başlıklarla da olsa değinmek için çok iyi bir fırsat oldu. Bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.

KitaptanSanattan.com / Mine Bora Diri

Rhapsodos Mozaik Nerede?

İsmetpaşa Mah. Yeni Havra Sok. No.10 Çanakkale

http://www.rhapsodosmozaik.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu