KÖŞE YAZILARIÖzlem Kalkan Erenus

Rötar Atkısı – Özlem Kalkan Erenus yazdı…

Zamanların en iyisi mi, yoksa en kötüsü mü akıp gidiyor sosyal oyuncaklarımızın zaman tünelinden, bilinmez… 2019’un ilk haftasında benim zaman tünelime ilgi çekici bir hikâye düştü:
55 yaşındaki Claudia Weber, Bavyera kırsalındaki Moosburg kentinden, bir seyahat acentesinde çalıştığı Münih’e, banliyö treniyle gidip geliyor her gün ve tam yirmi beş yıldır. Geçtiğimiz yıl Alman Demiryolu İşletmeleri’nin bakım ve onarım çalışmalarının neden olduğu rötarlar bu rutin yolculuğu çekilmez bir hâle getirince, tepkisini göstermek ve anlamsız zaman kayıplarını belgelemek isteyen Bayan Weber, renkli bir yün atkı örmeye karar verir. 2018 yılı boyunca, atkısına her gün yalnızca iki sıra örecektir; biri gidiş, diğeri dönüş yolculuğunu kaydetmek için… 5 dakikaya kadar olan gecikmeleri gri yünle, 5-30 dakika arasındaki gecikmeleri pembe yünle ve 30 dakikayı aşanları da kırmızı yünle örmeye başlar.

Bayan Weber’in Münih’te gazetecilik yapan kızı Sara Weber, annesinin ördüğü 1,5 m. uzunluğundaki yün atkının hikâyesini fotoğrafıyla birlikte twitter hesabından paylaşınca, Rötar Atkısı da bir tür sosyal medya aksiyonuna dönüştü. Kendi zaman tünellerinde yün atkının öyküsüne tanık olanlar, bir yandan Bayan Weber’in yaratıcı eylemini öven mesajlar yayınlarken, diğer yandan toplumsal bir sembole dönüşen atkıyı satın almak için teklifler sunmaya başladılar. Sosyal medyadaki bu yoğun ilgi üzerine Bayan Weber, geliri tren istasyonlarında yaşayan evsizlere yardım eden bir hayır kurumuna aktarılmak üzere, atkıyı internet üzerinden açık artırma ile satış yapan bir siteye bağışladı. Birkaç gün içinde yüzün üzerinde teklif gelen açık artırmanın sonucunda, Alman Demiryolları Yolcu Hizmetleri Dijital Ekibi 7.550 Euro ödeyerek, Rötar Atkısı’nın sahibi oldu.

Bayan Weber’in yün atkısını kavramsal bir sanat nesnesi olarak yorumlayanlar, Alman Demiryolları’nın Rötar Atkısı’nı daimi olarak sergileyebilecekleri bir alana yerleştirmesi gerektiğini düşünürken, kimi yorumcular da Almanların dakiklik konusundaki şöhretini gölgeleyerek, bir tür şehir efsanesine dönüştüren atkının gözlerden uzak tutulacağı yönündeki öngörülerini paylaşmaktan geri durmuyor.

Kesin olan şu ki, Bavyera’nın Rötar Atkısı, tarihsel ve yazınsal anlamda pek çok çağrışıma açık bir entelektüel perspektif sunuyor. Yün çilelerine renk kodları aracılığıyla atfedilen anlamlar, binlerce yıllık tarihe tanıklık eden ve ‘İnka Medeniyeti’ndeki kullanımıyla ün salan khipular ile oluşturulan “konuşma düğümleri”ni getiriyor akıllara. Khipu adı verilen renkli ipliklere atılan düğümlerle bilgi kaydetmeye dayalı bu sistem, günümüzde kısmi bir yazı dili olarak tanımlanıyor. Bir ana ipe bağlı yüzlerce farklı renkte iplik ve bunların üzerine atılan binlerce farklı düğümle, nüfus kayıtları, takvimsel bilgiler, vergi yükümlülükleri ve mülkiyetle ilgili çok büyük miktarda matematiksel veriyi kaydetme olanağı sağlayan khipuların büyük bölümü, Güney Amerika’nın fethini izleyen yıllarda, İspanyol yöneticiler tarafından yok edilmiş. İspanyol işgalinden sonraya kalabilen çok az sayıda khipunun ise önemli bir kısmı tam olarak deşifre edilemediğinden, günümüzde khipu okuyuculuğundan söz etmek pek de mümkün görünmüyor.

Khipular aracılığıyla sosyal yaşamın hemen her detayını gelecek nesillere aktaran İnka Medeniyeti, ölüm kayıtlarını da bu düğüm yazısıyla tutarken, Charles Dickens’ın “İki Şehrin Hikâyesi” adlı ölümsüz romanının anti-kahramanı Madam Defarge ise, Fransız Devrimi sırasında ölüme mahkûm edilenlerin isimlerini kaydeder örgülerinde. Kocasının şarap dükkânında durmadan örgü ören Madam Defarge, zararsız ve kadınlara özgü masum bir uğraş içindeymiş gibi görünürken, aslında yeni cumhuriyet için tehdit oluşturan kişilerin ölüm fermanını işlemektedir örgülerine. Dickens, 1859 tarihli romanında, Madam Defarge’ı olay örgüsünün en can alıcı noktasına yerleştirirken, khipu kayıtlarından esinlenmiş olabilir mi, bilmiyoruz. Bununla birlikte Madam Defarge karakteri daha çok Yunan Mitolojisi’ndeki Moiralar ile ilişkilendirilir. Üç kişi olan bu kader tanrıçaları, “yaşama paylarımızı düzenleyenler” şeklinde tanımlanır ve doğum anından başlayarak, her insanın ömür ipliğini bükmeye koyulurlar. Dünyaya gelen her insanın ipliğini büker durur Moiralar, ta ki ölüm vakti geldiğinde, ipi kesip koparıncaya kadar…

Kader “yaşama paylarımızı” düzenleye dursun, “yaşam koşullarımızı” düzeltmek büyük ölçüde kendi elimizde. Bavyeralı Claudia Weber ilmek ilmek ördüğü yün atkısıyla, günlük yaşantısında gidermek istediği sıkıntıyı tüm dünyaya duyurarak elimizdeki bu eşsiz gücü hatırlatıyor bizlere.

Özlem Kalkan Erenus

 

Başa dön tuşu