ETKİNLİKLERHEYKELSANATTANSERGİ

Saim Bugay’ın ‘Heykelin Sözü’ Sergisi

Kibele Sanat Galerisi, 2008 yılında hayatını kaybeden heykeltıraş Saim Bugay’ın “Heykelin Sözü” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor.

Saim Bugay’ın “Heykelin Sözü” sergisinde sanatseverler, heykellerinin yanı sıra ahşap, metal, döküm, tel gibi materyallerden tasarlanan kuklalar, maskeler, el aletleri, oyuncak, biblo gibi farklı türde eserlerini görme imkânı bulabilir.

Yeni bir dil oluşturma arzusu taşıyan, kullandığı malzemeler ve yöntemlerinin çeşitliliğiyle bilinen heykeltıraş Bugay’ın eserleri Kibele Sanat Galerisi’nde ücretsiz izlenebilir.

Usta heykeltıraş Saim Bugay’ın “Heykelin Sözü” başlıklı sergisi, 19 Mart 2023’e kadar İstanbul Levent’teki İş Kuleleri’nde bulunan Kibele Sanat Galerisi’nde her gün 09.00 – 19.00 saatlerinde ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek. Konser ve etkinlik günlerinde sergi, 20.30’a kadar ziyarete açık olacak.

Sanat yazarı Emre Zeytinoğlu‘nun sergi ile ilgili yazısı:

Saim Bugay / “Heykelin Sözü”

İş Bankası Kibele Sanat Galerisi, Saim Bugay’ın “Heykelin Sözü” adlı sergisini izleyicilere sunuyor. Küratörlüğünü Emre Zeytinoğlu’nun yaptığı sergi, 19 Mart 2023 tarihine kadar açık kalacak.*

Saim Bugay, yaşamı boyunca edindiği tüm deneyimleri sanata aktarmış biriydi. Çocuk yaşta acemice yontmaya çalıştığı heykellerden, müzik sevdası ile imal ettiği ses çıkartmayan bir kemandan ve hatta muhasebecilik eğitiminde öğrendiği matematikten bile, heykellerine bir şeyler taşımıştı. Öte yandan sürekli yeni bilgiler peşinden koşması, toplumsal konulara ilgisi, kültür ve sanat alanına açık algıları, onu her malzemeyi ve her yöntemi heykellerinde deneyen bir sanatçı niteliğine ulaştırdı.

Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki öğrenciliğinden beri asla değiştirmediği tavrı şuydu: Bir heykeli anlamak ve anlatmak için biçimden başka bir şeye gereksinim olmamalıydı. Onun altına iliştirilen metinleri sakıncalı buluyor, ad bile koymaktan çekiniyor ve yapılacak açıklamaların, heykelin başarısızlığını işaret ettiğini belirtiyordu. Heykelin sözü neyse, anlatılan da bundan ibaret kalmalıydı. Bir söyleşi sırasında şöyle demişti: Öyle bir heykel yapacaksın ki onu ben anlayacağım, altına yazmayacaksın!

Saim Bugay’ın heykele yüklediği görevler, her geçen zaman çoğaldı. O giderek, heykelin çok daha fazla şeyler söyleyebilmesini, dilinin zenginleşmesini istiyor, bu yüzden de ilgisini çok farklı yerlere yönlendiriyordu; takıdan kuklaya, sinemadan tiyatroya ve gölge oyununa kadar… Fakat o, hangisiyle uğraşırsa uğraşsın, yalnızca heykele kazandırabileceği hareketin peşindeydi; heykeli sabit bir sözden kurtarıp bir macera romanına dönüştürmek gibi bir tutku… Ya da onlara can ve ruh vermek gibi bir coşku…

Bazı izleyiciler Saim Bugay’ın heykellerini seyrederken, onun zanaat becerisine de hayranlık duyabilirler; elbette haklıdırlar… Ne var ki Saim Bugay, zanaatkârlara olan saygısını her zaman dile getirse de kendisi ile zanaat arasına hep bir sınır koyar. Böylece onun heykellerindeki ustalık derecesi, ikinci planda ele alınabilecek bir özellik hâlinde kalır. Üstelik ustalığın öne çıkması ona göre, hayli tehlikeli bir durum yaratmaktadır. Israrla şunu savunur: Ustalığınla insanları yormayacaksın… Çünkü izleyicinin dikkatleri, kavramların ürettiği içerikte, yani heykelin sözünde olmalıdır. Kavramların soyut halleri heykellere bir içerik sağlayabiliyorsa, heykeltıraşlık görevi yerine getirilmiş demektir. Sanatı zanaattan ayıran da budur zaten… Saim Bugay, çok net bir saptama ortaya koyuyor: Kavramlar zaten soyuttur. O kavramları alıp kimsenin yapmadığı yeni bir biçimle sunabilirsen, işte o zaman sanatçı olmuşsun demektir.  Cengiz Bektaş, Saim Bugay ile yaptığı bir söyleşinin başına şöyle bir giriş tümcesi yerleştirmişti: Küfrederek, kavga ederek, ama afralanıp tafralanmadan, büyük sanatçı kılıklarına, davranışlarına düşmeden oyun oynar gibi yaratan Saim Bugay…Buradaki oyun benzetmesi, ciddiyetsiz bir çalışmayı kastetmiyor; söylenen tam anlamıyla şu: O, heykellerini hiçbir klişeye bağlanmadan yapardı; kuralları sadece kendisi koyar ve izleyiciyi de o kuralları sezip oyuna katılmaya davet ederdi. Anlık, hesapsızca bir çalışma süreciydi bu… İzleyici ise oyuna ortak olmadan, heykellerin sözlerini duyamayacaklardı.

Güçlü Bir İnsan Nasıl Olunur?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu