Sanat Ve Yapıtı Üzerinden Alışveriş – Özkan Eroğlu yazdı…
Öncelikle belirtmeliyiz ki, bizim sanat yapıtına dönük bir alışveriş geleneğimiz yok. Bu tanıyı koyduktan ve Batının ileri ülkelerinin bunu Rönesans’tan itibaren yaptıklarını vurguladıktan sonra, akla şu geliyor; ‘bu iş Batıda nasıl başladı ve devam etmekte?’ Bu soru üzerine düşünmek gerekiyor. Batı böyle bir alışverişin kurallarını kendisinin belirlediği ve öyle de devam ettirdiği bir düzenek içinde işi yürütmekte; bugün bile. Bu kuralların da işin başından beri darmadağınık olduğunu söylemek gerekir. Batı’nın müzelerine baktığınızda kendilerinin değerli olduğunu varsaydığı her şeyi bir hayranlık atmosferi yaratarak pompaladıklarını görüyoruz. Hatta öyle ki, kendi insanlarının yazdıkları (yerinde ve rasyonel yazabilen ve eleştirel düşünen insanlar Batı’da her yüzyılda çok azdır) ölçütleri bile görmezden gelmişler, gelmeye de devam ederek koleksiyon yapmaktalar. Fakat doğru yaptıkları bir şey varsa, o da bir koleksiyon sistematiği oluşturma gayretleridir. Sistem başka bir şeydir. Çünkü birinin veya bir zümrenin sistemi bir başkasına veya bir başka zümreye uymayabilen bir şeydir.
Koleksiyonu yapılacak çalışmada ölçütün müzeler için başyapıt, koleksiyonörler için de yapıt olması gerekir. Bu başyapıt ve yapıtları ortaya koyanlarsa artık klişeleşmiş tanımıyla sanatçılar değil, yaratıcı sanatçılardır. Yani önce koleksiyonu yapılacak bir sanatçının, yaratıcı sanatçı olup olmadığına (bunun kriterlerini “Kim Sanatçı/Who is an Artist?” isimli kitabımızda ortaya koymuştuk. Daha sonra da bu kitaptaki Türkçe metni “Türkiye’de Resim Sanatı” kitabımızda da bir ek bölüm olarak vermiştik) karar verilecek, daha sonra o kişiden yapıt alımına başlayacaktır bir koleksiyonör. Temel sıkıntı henüz koleksiyonör algısının başlangıçlarında olan ülkemiz için budur. Yoksa, sadece bir ekonomik çark oluşturma gayreti için çabalamak boşuna olacaktır. Dahası yapıt diye alınanların bir döngüye kalitelerinden ötürü giremeyeceği bir süre sonra görülüp anlaşıldığında, konu ile ilgili daha büyük bir hüsrana uğranmasına neden olunacaktır. Kalite kriterleri yüksek her şey, dünyanın her yerinde kabul görür; bunun hiç unutulmaması gerekir. Fakat bugün hem de çok geçmişte yapılmış sadece tekrarlanan tarzların eşliğinde üretilenlerin ne yapanına, ne de biriktirenine bir yararı olabilir. Bunun için de koleksiyonörün bir sanat entelektüeli olması şarttır; tuzaklara düşmemesi adına. Bunun için de ”Bir Resme Nasıl Bakmalıyız?” ve “Resmi Anlamak” kitaplarımızı koleksiyonör olacakların entelektüel yanlarını geliştirmek için okumalarını öneriyorum.
Ülkemizde yaratıcı sanatçının çok az olduğu “Kim Sanatçı/Who is an Artist?” isimli kitabımızda ortaya koyulmuştu. Buna bağlı yaratıcı yapıtın azlığı da en büyük koleksiyona sahip İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Koleksiyonu üzerinden yapmakta olduğumuz bir çalışmayla da iyice vurgulanacak. Bu, eleştiriyi kesinlikle yanına alan tespitlerimiz, kısaca şunu söylemektedir: ‘Ülkemizdeki plastik sanatlar konusunda hangi eyleme ilişirsek ilişelim, çok dikkatli olmalıyız.’
Özkan Eroğlu