Sanat, Yaratı, Sanatçı, Yaratıcı, vs. – Özkan Eroğlu yazdı…
Ülkemizde kimse en temel sorunların farkında değil, ya da farkında değilmiş gibi yapıyor. Sanat ortamımızdaki bu en temel sorunlardan en büyüğü sanatçının kim olduğu(1), kısaca nasıl bir auraya(2) sahip olduğunun anlaşılıp, bilinememesi.
Bu sorunu giderecek olan yegâne mecra, güzel sanatlar eğitimi veren kurumlar olmalı, fakat ne yazık ki öyle de olmuyor maalesef. Kişi sanat eğitimi veren kurumda öğretim elemanı, kendisini mutlak sanatçı olarak da görüyor. İşte en temel yanlış da tam bu noktada yapılıyor. Söz konusu kurumlardaki etkinliğin ismi: “Sanat Eğitimi”. Bu etkinlikte beslenenin ismi: “Öğrenci”. Bu etkinlikte besleyenin ismi ise: “Sanat Eğitimcisi”. Bu okullar sanat eğitimi verir sadece, kişinin sanatçı olup olmayacağı ise, sonraki zorlu yolların sonunda belli olabilecek bir şeydir ve Tanrının, doğanın çok çok az kimseye tanıdığı bir haktır.
Bu okullardaki sanat eğitimcilerinin birçoğu “sanatçı”lık açısından tıkanmış kimselerdir. Bu durumlarını kabul etmedikleri için, iyi bir sanat eğitimcisi olmanın önünü de keserler; söz konusu ihtiras uğruna. Sanatçı, kaygısı olan kimsedir; kaygılı olmanın ve bu kaygıya değer vermenin tek koşulu ise sırtını özellikle söz konusu eğitim kurumlarına yaslamamaktan; dahası o kurumlardan özgür bir mücadele vermekten geçer. Sanat eğitimcisinin işi okulundaki atölyesinde öğrencilerini yetiştirmek, sanatçının işi ise atölyesinde kaygılarına çözüm üretmekle geçer, geçmelidir. Her ikisini bir arada yaparım diyen, büyük bir hataya düşer ve her ikisini de yapamaz hale gelir.
Öyle veya böyle hemen bütün toplumlarda söz konusu bu olumsuz durum yaşanır, fakat bizde sanatla ilgilenen büyük bir kesim bu olumsuz duruma düşmüş, dolayısıyla tıkanmıştır, farkında bile değildir. Bu tıkanıklığın da en temel nedeni kişinin kendine ihanet etmesi, kötücül olana davetiye çıkarmış olması, kısaca bir sanat insanı olarak kötü yola düşmüş olmasıdır. Peki kişi sanat adına bu kötü yoldan nasıl çıkabilir? Şimdi bu soru etrafında düşüncelerimizi paylaşalım:
Sanatın bir beden ve onun paydaşı olan zihin ve ruh aracılığıyla mutlak bir hakikat olarak tinsellik yoluna baş koymuş bir gerçekliğe sahip olduğunu sıkça dile getiriyoruz. Bu yönde kitaplar da kaleme aldık; umarız insanlar kendi iyilikleri için bu ve benzeri kitapları okur ve o kaynakları iyi bir yoruma götürürler. Tinsellik öyle bir mesele ki, kötücüllüğün bulunduğu yerlere asla uğramaz. O zaman kötücül hislerin barındığı yerlerde yaratıcılığın bulunmadığının, buralarda daha çok yaratıcılık simülakrlarının kol gezdiğinin altını çizebiliriz. Bu ortamlarda bir sanatçıda mutlak olması gereken önseziler de kaybolmaya başlar adım adım. Böylece kişi sanatın ve yaratıcılığın en temel özelliği olan hayal kuramamaya başlar. Buna, kişinin, tinselliğin kendisiyle çalışmasına izin vermemiş hali diyebiliriz. Bütün bu olumsuz durumlar bedendeki ruh ve zihnin beslenememesi ve büyük bir tıkanıklık yaşaması anlamına gelir. Tabi kişinin böyle bir tıkanıklık içinde olup olmamasını fark etmesi de başka bir durumdur. Büyük bir kesim tıkandığının farkında bile değildir; ölü doğmuş canlılara benzer çalışmalar üretmeye ve bunlarla kendini aldatmaya devam eder. Oysa yaratıcılık bir inanç edimidir ve bu inanca sadık kalınmalı, başta kendimiz olmak üzere ve daha sonra başkalarıyla da bu inancı paylaşmaya ve karşılığında da yardım almaya istekli olunmalıdır. Özellikle bu noktada başta ruhumuz ve zihnimizle doğru bağlar kurmalıyız. Eskilerin yaklaşımıyla esin perilerini kaçırtmak yerine, onları kendimize çekmenin yollarını açmalıyız.
Yaratıcılık öğretilemez, ancak yaratıcı olunabilmesi için kişinin nasıl özgürleşebileceği öğretilebilir. Tam burada William Blake’in şu sözü akla gelebilir: “Ben kişisel olarak hiçbir şey yapmıyorum. Tin her şeyi benim aracılığımla yerine getiriyor”. Bu yolu tıkayanlardan biri yavan tanrı düşüncesi, diğeri de gereksiz anlam çoğaltmalarıdır.
Yaratıcılık gerçek doğamızdır. Bu yöndeki tıkanıklığın nedeni ise, bu doğanın çarpıtılmasından başka bir şey değildir. Yaratıcılık bizim kanımızdır. Kan nasıl fiziksel bedenimizin bir parçası ve icat etmiş olduğumuz bir şey değilse, yaratıcılık da tinselliğimizin bir parçası ve gerçekliğidir, onu da icat etmemiz gerekmez, sadece önünü açmamız yeterlidir. Tam burada Robert Motherwell’in şu sözü verilebilir: “İşini yapan fırça, kişinin kendi başına yapamadığını ortaya çıkaracaktır”. Mondrian’ın şu sözü de burada söylenenlere destek verir: “Sanatçı, bir araçtır”. Neyin? Tinselliğin ve onunla bağıntılı yaratıcılığın.
Yaratıcı, yaratıcılığı harekete geçirir. Bu harekete geçirme, tinsel bir süreçtir; kısaca evrenin tinsel enerjisi ile aynı seviyeye gelme sürecidir. “Evreni, içinden çıktığınız ve sizi kapsayan engin bir elektrik denizi olarak düşünürseniz, yaratıcılığınızı harekete geçirir ve onu bu denizde batıp çıkan bir şey olmaktan çıkarır, daha işlevsel, daha bilinçli ve ekosistemin daha bütünlüklü bir parçası kılabilirsiniz”.
Temel ilkeler(3)
1. Yaratıcılık, yaşamın doğal düzenidir. Yaşam, enerjidir: “Saf yaratıcı enerji”.
2. Tüm yaşama ve hepimize aşılanmış temel, içsel bir yaratıcı güç vardır.
3. Yaratıcılığımızı ortaya çıkardığımızda, yaratıcının içimizdeki ve yaşamımızdaki yaratıcılığına kendimizi açmış oluruz.
4. Hepimiz yaratıldık ve bizler de aynı şekilde yaratıcı olmak ve bu yaratıcılığı sürdürmek durumundayız.
5. Yaratıcılık, yaratıcı gücün bize hediyesidir. Yaratıcılığımızı kullanarak biz de, yaratıcı güce hediye veriyoruz.
6. Yaratıcı olmayı reddetmek, kendi arzularını tatmin etme isteğidir ve gerçek doğamıza aykırıdır.
7. Yaratıcılığımızı keşfetmek için harekete geçtiğimizde, kendimizi yaratıcı güce açmış oluruz: Bu, iyi ve doğru bir yoldur.
8. Yaratıcı kanalımızı yaratıcıya açtığımızda, yumuşak fakat güçlü değişimler gelecektir.
9. Kendimizi daha büyük bir yaratıcılığa açmaktan çekinmemeliyiz ve bunun daha güvenli olduğunu bilmeliyiz.
10. Yaratıcı hayaller ve özlemler tinsel bir kaynaktan gelir. Hayallerimize doğru yol aldıkça da, kendi tinselliğimize doğru ilerleriz.
Şimdi bu ilkeler üzerinden kendinizi değerlendirin, bu sanat ve yaratıcılık işinde ne kadar var, ya da yoksunuz anlamaya çalışın. Çünkü yaratıcılığı keşfetmenin ve geri kazanmanın yolu önce söz konusu anlamaya çalışmaktan, yani samimiyetten ve sonra da az yukarıda sıraladığımız tinsel ilkelerden geçmektedir.
Özkan Eroğlu
Notlar
(1) Ö. Eroğlu, Resim Sanatımızda Kim Sanatçı?/Who isa an Artist? our in Painting Arts, İstanbul, Tekhne Yayınları, 2018.
(2) Ö. Eroğlu, Sanatçı Aurası, İstanbul, Tekhne Yayınları, 2018.
(3) Julia Cameron, Der Weg des Künstlers, Knaur MensSana TB, 2009. J. Cameron, Sanatçının Yolu, İstanbul, Butik Yayıncılık, 2012, s.29.