Sanat, Zanaat ve Popüler Kültür Üzerine – Mehmet Ulusoy yazdı…
Farkında veya değiliz, günlük yaşamımızda sık karşılaştığımız yanlışlardan, anlam bozulmalarından biridir, sanat ile zanaatın, kalitesiz, sıradan ürünle sanat eserinin birbirine karışması. Diğer deyişle, sanat hem nitelik yitimine uğramış, hem de kapitalizmin sanat piyasasında metalaşarak biricikliğini, özgünlüğünü yitirmekle karşı karşıya kalmıştır; hatta büyük ölçüde yitirmiştir diyebiliriz.
Günlük dilimizde, kültürel yaşamımızda sanat olmayan ama sanata benzer her şey sanat diye sunulabilmekte. Bunun en yaygın ve çarpıcı örneklerini müzik alanında görürüz. Büyük yanılgı, sesi biraz güzel olanın hemen “sanat piyasası”na atarak kendini sanatçı zannetmesiyle yaşanır. TV’lerde izliyoruz; gerçek sanatçı, eserin yaratıcısı olan bestecilerin, şairlerin ismi çoğu kez hiç anılmaz. Okuyucu, seslendirici, yorumcu “sanatçı” olarak tanıtılır. Ve eserin yaratıcısı, okuyucunun, seslendiricinin, yorumcunun sanki bir çeşit yardımcısıdır. Gerçi bu kanıyı doğrulayan, günlük, sıradan ihtiyaca, zevke yanıt veren beylik, bilinen, yavanlaşmış söz dizilerini “güfte” olarak hazırlayan “söz yazarları” sektörün yardımcı “sanatçıları” da yok değil. Aynı nitelik bozulmasını, sınırları daha belirsiz olarak, edebiyatta, plastik sanatlar ve diğerlerinde de yaşamaktayız.
Oysa Cumhuriyetin, özellikle aydınlanma devriminin yoğun yaşandığı, sanatta çağdaş bir ulusal kültür sentezinin mayalanmaya başladığı 1930’lu yıllarında ve sonrasında sanat ve zanaat arasındaki ayrım netleşmişti, berraktı. TRT başta olmak üzere ulusal devletin kültür-sanat kurumlarında eserin yaratıcısı besteci, şair, ressam ile uygulayıcılar nitelik ve görevlerine uygun olarak adlandırılıyorlardı. Bu uygulama, giderek gevşeyip yozlaşarak aslında 1980’lere kadar sürdü. Bilindiği gibi, 80’lerden sonraki neoliberal postmodern kültür operasyonuyla yaşanan süreç, sanatta içeriğe/anlama, yaratıcılığa ve niteliğe karşı, anlamsızlığın, sıradanın, bayağılığın, piyasacı günübirlik seri üretimciliğin yükselişi ve yüceltilişi yıllarıdır.
Sanat ve zanaat diyalektiği
Sanatla ilgili yanlış bilginin/bilincin önemli nedenlerinden biri, sanat ve zanaat arasındaki farklılıkların yeterince bilinmemesidir. Bunu kuşkusuz, kökü geçmişte olan çok yönlü nedenleri var. Ya da belli bir aydın kesimce bilinse bile, aydın ve sanatçılarımız, büyük ölçüde küreselci postmodern yıkımın ve niteliksizleşmenin yoğun etkisi altında kaldıkları, hatta bazıları açıkça biat ettiği için bilinç kaybına uğradılar ve sanatçı-aydın namusuna sahip çıkamadılar. Ayrıca bu nitelik yitiminde, gerilemede, çağdaş beğeninin çok gerilerine düşmüş olmamızda, içsel toplumsal, kültürel nedenlerde vardır. Aydınlanma-modernleşme sürecimizin, başka deyişle uluslaşmamızın tamamlanmamışlığıyla ilgilidir bunlar.
Aristo’dan modern çağa gelene kadar, sanat ile zanaat iç içeydi, genellikle eş anlamda kullanılıyordu. Bizim toplumumuzda da büyük çoğunluk, sanatı zanaatla aynı anlamda kullanan geleneksel bir alışkanlığa sahip. Peki, ikisi arasındaki farklılıkları nelerdir?
Çağdaş bir kavram olan sanat, zanaattan, daha önce üretilmiş benzerlerinden farklılığı, benzersizliği ya da biricikliğiyle, yani özgünlüğüyle ayrılır. Temel görevi insan duygularını arıtmak (katharsis), eğitmek, böylece korkuyu ve acıyı yenmek biçimindeki Aristo’nun sanat tanımı geçerliliğini hala koruyor. Daha genel deyişle sanat, insanın doğayı ve kendini değiştirme, yeniden üretme ve yetkinleşme pratiği olan kültürün en etkin, belirleyici ögesidir.
Zanaatın temel özelliği ise, çoğu başlangıçta sanat eseri olan kültür ürünlerinin, bütün insanların günlük kullanımına sunulmak üzere, benzerleri yapılarak çoğaltılmasıdır. Kuşkusuz bunu bugün kapitalizm seri üretimle gerçekleştirmektedir, böylece zanaat da yok olma sürecindedir. Ancak, her şeye karşın doğrudan insan emeğinin ve hünerinin rol oynadığı her zanaatta biraz sanat, her sanatta da biraz zanaat vardır. Daha doğrusu, sanat, sanat olarak var olduğu sürece, el becerisi ve ustalık olarak zanaat da, onun temel bir ögesi olarak var olacaktır. Sanatsız zanaat, zanaatsız sanat olmaz dersek pek yanlış olmaz.
Popüler Kültür sanata karşı
Sanattaki yüksek niteliğin ve yaratıcılığın küçümsenip, onun sıradan bir zanaat ürünü ya da herkesin becerebileceği basit bir nesne veya iş muamelesi görmesinde kuşkusuz küreselci postmodern kültürün belirleyici bir rolü olmuştur. 12 Eylül’den buyana uygulanan küreselci-neoliberal program, Popüler Kültürü, yani ilkelliği, sıradanlığı, bayağılığı, cehaleti yüceltirken, niteliği, dehayı, gerçek sanatı “seçkinci”likle suçlayıp aşağıladı. Kitlelerin yaygın, sıradan beğenisi, küreselleşmenin budalalaştırılmış tüketiciler yaratma projesi için kullanıldı, bir erdemmiş gibi kutsandı.
Bu süreçteki zanaatçılığın, daha doğrusu basit müdahalelerle çoğaltmalara dayanan sanat olmayan bu “popüler sanat”ın, zanaatın geleneksel saygınlığıyla hiçbir ilgisi yoktur. Söz konusu popüler sanat (Pop-Art), kapitalist piyasanın isteklerini karşılayan, sanat eserlerinin kopyalanmasına, çarpıtılarak ve parodileştirilerek (gülünçleştirilerek) yavan tekrarlara dönüştürülmesine dayanan bir sektör olarak ortaya çıktı. Sanatın “kitsch”leşmesi dediğimiz bu olay, bayağılığın, sıradanlığın, kopyacılığın sanat diye yutturulmasıydı.
Kenan Evren’in, Picasso’nun “Cezayir Kadınları” adlı resmine bakıp, “Ne var ki bunda, ben de yaparım…” demesi; Tüketim Toplumunun yücelttiği, bayağının, cehaletin, kısa yoldan iktidar, para ve itibar kazanma hırsının en özlü manifestosuydu. Bu manifesto, Evren dönemiyle sınırlı kalmadı; özellikle AKP’nin tüketimci asalak mafya-tarikat kültürüne dayanan her türlü sanata düşmanlığı, manifestoya hakkını veren en yetkin uygulamadır. Son zamanlarda AKP belediyelerinin, devletin kültür-sanat kurumlarının bilboartlarda tanıtımı yapılan kültür etkinliklerindeki sanat, tam da sözünü ettiğimiz zanaat ve Pop-Sanat karışımı bir ucubedir.
Ancak, insanın toplumu, kendini ve doğayı tanıma ve değiştirme süreci, nasıl bütün organlarıyla, insani yetileriyle bir üretme ve yaratma etkinliğiyse, bütün bunlar insanı insan yapan temel süreçlerse, insanlık var oldukça, insan olmanın temelindeki emek, üretim var oldukça, yaratıcılık ve sanat da var olmaya devam edecektir.
Mehmet Ulusoy / Aralık 2016
Mehmet Ulusoy kitaplarına kitapdevrimi.com’dan ulaşabilirsiniz:
http://kitapdevrimi.com/urun-kategori/yazar/mehmet-ulusoy/