KÖŞE YAZILARINevzat Yılmaz

Sanatı halka yaymak ve ‘Art212’de yaşadığım ‘çiğlik’ – Nevzat Yılmaz yazdı…

Bizi bilenler, bilir.. Bilmeyenler de bilmez…

Şu basın dünyasında az-buz değil, gördüğümüz geçirdiğimiz… Tehditler, hapisler, cezalar, şunlar-bunlar…

2 gün komada kalmalar. Ülkemin görevli kurumlarının görevini yapmayışı, Sınır Tanımayan Gazetecilerin araya girerek beni komaya sokan polisler hakkında dava açılması… Benim başvurumu değerlendirmeyen Savcılık ve Emniyet’in soruşturmasını elimin tersiyle iterek o polisleri teşhis için emniyete gitmemem filan. Cins adamım kısacası. Cinslik paçalarımdan akar. İlkelerim vardır.

Neler gördük, neler? Daha neler göreceğimden başka…

Çalıştığım kurumların beni savunmak için kılını kıpırdatmadıklarını dün gibi anımsarım. Dokuma uymayan magazinciliği terk ettim gittim. Asla arkama bakmadım.

10 yıla yakın zamandır, sanatla; özellikle de plastik sanatlarla ilgileniyorum. Sayısız sergi, sayısız açılış, sayısız etkinlik izlemişimdir.

Gerek haber, gerek program olarak kaç bin saat mesai verdiğimi anımsamıyorum. Abdi İpekçi’nin yoludur, yolum. İpekçi’nin ilkelerine hep bağlı kaldım. Eğilmeden bükülmeden yoluma devam etmeye çalıştığımı düşünüyorum.

Kimseyi sırtından vurduğumu, adam sattığımı kimse söyleyemez. Söyleyen varsa da buyursun söylesin,  işte meydan…

Buna karşın sırtımdan da vuruldum, satıldım da… İnsana, geleceğe olan inancımı yitirmedim asla.

Bir sepet sözü neden ediyorum?

Sanatla ilgilenince, bu dünyanın ne denli geniş, ne denli dar olduğunun da ayırdına vardım. Bir ara, “Magazinciliği bıraktım ama esas magazin sanat dünyasında” demiştim. Arkadan konuşmalar, iş çevirmeler… Kuşkusuz, ‘bütün sanat dünyası böyle’ demek anlamına da gelmez. Aldığım notları ilerde kitaplaştıracağım.

Geleyim esas konuya…

14 Aralık’ta Doku Sanat Galerisi’nde Reha Yalnızcık sergisini izledim. Buradan Art212’deki karma heykel sergisini izleyelim diye, bu galeriye yollandık. Yanımda eşim de vardı. Bana gelen e-postalar arasında karma bir sergi olduğunu anımsadım.

Art212’den içeri girdik. Eski Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’ı sanat üzerine insanlarla sohbet ederken gördüm. Hatta katılımcı sanatçılardan birinin soyadından dolayı kanbağını çözmeye çalışırken, yardımıma bir tanıdık “eşi” diyerek yetişti.

Görüntü, fotoğraf almak için azbiraz galerinin tenhalaşmasını bekledim. Sağlığım elvermiyor. Servis edilen içkiden de almadım. Su rica ettim. Verdiler.

Bu arada orta yaşlı bir adam gözüme ilişti. Üzerine şarap dökülmüştü sanırım, gömleği şarabın kızıllığı altındaydı. Hemen yanında da çok daha genç olduğu anlaşılan bir delikanlı…

Yanıma yaklaşmıştılar ki ortayaşlı olanı “Siz kimin davetlisisiniz?” diye sordu.

Ben de “Kimsenin davetlisi değilim” diye yanıt vererek çalıştığım kurumu söyledim. “Sizi dışarıya alabilir miyiz” diye bir karşılık gelince, “Bu galeri de daha önce en az 10 kez çekim, röportaj, haber yaptım. İstemiyorsanız açıkça söyleseydiniz, gelmezdim” diye tepki gösterdim. Bu arada genç olanının da eşimi dışarıya çıkartmaya çalıştığını görünce çok sinirlendim.

Lebriz, Art212 bağlantısını bildiğim için deneyimsiz diyemeyeceğim. Bu insanların çiğliğini, acemiliğini anlamakta zorlanıyorum.

Bundan böyle Art212 denen galeriden içeriye adımımı atar mıyım, bilmem?

Bana yapılan tam anlamıyla terbiyesizliktir. Art212 yöneticileri, daha önce siz de açılan sergilerde röportaj yapanı tanımayacak kadar burnunuz kaf dağında mı?

İstenmediğim yerde bulunmam benim için onursuzluktur. Buradan çağrımdır. Beni tanıyan tanır. Eğer beni serginizde, galerinizde, etkinliğinizde istemiyorsanız, beni bilgilendirmeyin, e-posta, davetiye göndermeyin kardeşim.

Art212’nin yöneticilerine soruyorum:

1- 14 Aralık 2017 tarihinde düzenlenen sergi davet, çağrı yöntemiyle mi açıldı?

2- Ne bize, ne bizden önce girenlere, ne de bizden sonra girenlere davetiye sorulmadığına göre, kamera kaydı da tuttuğunuzu varsayarak neden bana kaba, acemice davrandınız?

3- Diyelim ki davetiye ile sergiye insanları çağırdınız. Ancak, halktan biri kafasını kaldırdı ve sergiye geldi. “Hayır gelemezsin” mi diyeceksiniz?

4- “Halk sanata yeterli ilgiyi göstermiyor, sergiler gezilmiyor” diye eleştiri yapılırken, sergi adabını koruyarak gezenleri kovmak sanatı yaygınlaştırma aracı olabilir mi?

5- Sanatı iten, insanları inciten, sanatı dar bir çevrenin tekelinde göstermek, “Böyle sanatın içine tükürürüm” diyenlerin ekmeğine yağ sürmek değil midir?

6- 14 Aralık’ta yaşanan olaydan sonra Art212’nin izleyici sayısında nasıl bir artış-düşme görüldü?

Soruları daha çoğaltabiliriz. Ancak, burada kesip kişisel kanımı paylaşmak isterim.

Art 212 yöneticilerine uyarımdır. Siz bu galericiliği deneyimli olmanıza karşın beceremiyorsunuz. Agresif, alkol komasına girmiş, şaraba bulanmış tiplerle galericilik de yapamazsınız!
En kısa zamanda köyünüze dönün ve domates fidesi ekin.

Bu size en uygun iş gibi gözüküyor.

Eklemeyi unuttum. 14 Aralık’ta galerinizde verilen kokteyl sırasında sadece su içtim. Eğer talebiniz varsa sokak aralarına yayılmış marketlerin birinden 35 kuruşa yarım litre su alarak galerinize bırakabilirim.

Bu yazıdan sonra genel anlamda 3 maymunu oynayan hoş ve boş sanat dünyasının  ne tepki vereceğini de göreceğiz.

İzleyen birkaç yazıda sanatın gözden düşmesi bağlamında çözüm önerilerimi sıralayacağım.

Nevzat Yılmaz

Başa dön tuşu