KÖŞE YAZILARINihal Güres

Sevgili Dostum Nazancığıma – Nihal Güres yazdı…

Değerli dostum Nazan Akpınar sergisi nedeniyle onun şiirsel ruhunu yansıtan eserleri ve kesişen yaşamlarımızın oluşturduğu dostluk çerçevesinde bazı güzel anılarımızı paylaşmak arzusu duydum.
Basın Müzesinde minyatür çalışmaları yaparken rahmetli hocam Neşe Aybey Hanımefendi de Nazancığımın çok eski bir arkadaşıymış. Çeşitli sergi açılışlarında karşılaştığımız zaman Neşe Aybey beni Nazancığıma takdim etti. Nazancığım çok disiplinli bir şekilde çalıştığı Güzel Sanatlar Birliğine bir dosya getirmemi rica etti.Ben de gelişi güzel bir dosya hazırladım.Nazancığım hiç beğenmedi.Sonra başka bir sergide karşılaştığımız zaman , sergilenen eserlerimi beğenip, neden bunlardan oluşan bir dosya düzenlemediğimi sordu.
Ben de o an itibari ile Nazancığımı daha yakından tanıma ve aileden gelen disiplinli ve çalışkan ruhuna dost olma şansına vakıf oldum.
Böylece başlayan dostluğumuz uzun yıllardır devam ediyor. Ben onun ruhundan ciddiyeti, o da benim ruhumdan uçarılığı alarak sanatta ve yaşamda mükemmel bir dostluğa ulaştık.
Nazancığım son derece ciddi ve prensip sahibi bir insandır. Sanatta doğrularını geliştirmek konusunda sürekli çalışan bir insandır.
Ayetullah Sümer gibi efsane bir babanın ve muhteşem annesinin renkli yaşamları dolayısıyla , yaşamı sürekli sanat ve atölye çalışmaları içinde geçmiş olmasına rağmen gene de çağdaş sanat seminerlerine katılarak yeni akımları anlama konusunda da hiçbir gayretten kaçınmaz.Bir müze gibi harika eserlerle dolu olan evinde dostlarını ağırlayarak uzun yıllardır yürüttüğü Güzel Sanatlar Birliği derneği başkanlığını da aynı başarıyla yürütür.
Nazancığımın peyzajları nedense bana Latin ozanı Catullus’un şu dizelerini hatırlatır :

‘’Ak pak tanrıçam geldi yumuşak ayaklarıyla
Oraya, bir an durdu çok çiğnenmiş eşikte,
Pırıl pırıl ayaklarında parlak sandallarla….’’

Catullus bu dizelerinde eşikte kalakalmış bir ‘AN’dan bahseder. O an hayatın o eşikte durduğu bir ‘AN’dır.
Latin ozan Catullus seçkin bir ailenin oğlu olarak İÖ 84 ve 54 yılları arasında yaşamış lirik bir şairdir. Gaius Valerius Catullus, Roma’nın kuruluşunun 667 / 668. Yıllarında Verona’da doğar.Roma’nın kuruluşunun 697/ 698 yıl sonra Roma’ da ölür. Öldüğü zaman yalnızca 30 yaşındadır.
Varlıklı bir ailenin oğlu olarak dost meclislerinde şarabını yudumlarken bir aşktan bir diğerine koşar. Yaşamın eşsiz arzu ve coşkularını doya doya yaşarken , hayatının anlamını tamamıyla değiştirecek, muhteşem güzellikte Romalı bir güzellik olan Lesbia ile tanışır ve ona sırılsıklam aşık olur.
Yeni ozanlar topluluğunda yaygınlaşan modaya uyarak, beğendiği Lesvos’lu kadın ozan Sappho’dan ötürü sevgilisine ‘’ Lesbia ‘’ ( Lesvos’ lu kadın ) adını takmıştır.Bunu takma bir ad olduğu, yüksek katmanda yaşayan bir Romalı soylunun karısı olduğu için bu takma adı kullanmak zorunda kalmış olduğu ilk kez Ovidius tarafından dile getirilmiştir.
Bu bayanın adı aslında Claudia imiş.
Claudia o kadar güzelmiş ki, zaten büyülenmek için can atan Catullus şölenlerden birinde onu görür görmez kalbinin başka bir yerlere doğru pır pır ettiğini görmüş.
Claudia da bu toy Verona’lı ozanı görünce onun saflığından etkilenip biraz eğlenmeye karar vermiş.
Catullus şiirleriyle Claudia’yı kendine çekmeye çalışmış.

‘’Böylece çapkın Catullus şiir yazdı boyuna
Lesbia adını yakıştırdığı kadına…’’

Lesbia muhteşem güzelliği ile Roma’nın başını döndürürken,kocasından vakit ayırdığı boş öğleden sonralarını Çapkın Veronalı ozan Catullus’un kollarında geçirmiş..Catullus bir büyü gibi bu kadının gezegeni olmuş .Bilgili, güzel, çekici….erkeklerin aklını başından almak için hiçbir sakınca görmeyecek kadar pervasız…
Roma’ nın çılgın yaşamında dolu dizgin aşk yaşayan sevgililer..Catullus mutluluktan uçuyor…Ahhh…O da ne… Claudia’nın serçesi ölmez mi?
Ne yapsın bizim tatlı aşık..hemen bir şiir yazıyor sevgilisinin serçesine…Onun ağlayan kalbini nasıl teselli etsin.. Akan gözyaşlarını nasıl durdursun?

‘’Serçe, sevdiceğimin gönül eğlencesi,
İşi gücü oldu onun artık
Seninle oynaşmak, bağrına basmak seni,
Parmağının ucunu gagalatmak
Sen istek duyarken,
Isırtmak acıtırcasına;
Cilveleşmek, oyun oynarmış gibi,
Acısını dindirmek olmalı amacı,
İçindeki zorlu yangını bastırmak bir de
Ben de oynayabilsem seninle , onun gibi,
Dağıtabilsem içindeki sıkıntıyı.’’

Evet, Claudia’nın serçesi öldü..Bu Verona’lı uçarı aşık onu teselli etmek için sevgilisine ‘’ Serçe ‘’ şiirini yazdı..Nasıl şimdi aşıklar….ahh…Çok mutlular birbirlerinin kollarında, birbirlerinin dudaklarında..Öpücükler ..Aşkı mühürlüyor..Kalplerini coşturdukça coşturuyor…Mutluluktan uçan ozanımız en meşhur şiirlerinden birini daha yazıyor..
Mutluluktan…

‘’Yaşayalım Lesbia‘m, sevişelim
Metelik vermeyelim homurdanmalarına
O çatık kaşlı kocamışların,
Yeniden doğar batan gün,
Ancak söndü mü bir kez
Bizim kısa yaşam ışığımız
Bitmeyen bir gecenin
Uykusuna dalmak zorundayız.
Bin öpücük ver bana, sonra yüz tane,
Ardından bir tane daha ,
Sonra yeniden yüz tane,
Arkasından gene bin tane daha aralıksız,
Sonra yüz tane
Şaşıralım sayısını sonunda,
Binlere binler katınca,
İşin içinden çıkamayalım
Ya da gözü değmesin diye kimsenin
Bu denli çok öpüştüğümüzü öğrenip de. ‘’

Aşk çok güzel. . Lesbia güzel… Roma daha da güzel..ballı şarapları yudumladıkça aşklar ve aşıklar daha da güzelleşiyor..Catullus da yazdıkça yazıyor..İlham perisi Lesbia/ Claudia …Dünyanın hayranlıkla okuduğu dizeler kamışla yontulmuş kalemleriyle papirüslerinin üzerine yazıldıkça yazılıyor ve aşk uçtukça uçuyor…
Ama .. O da ne… ahh. . Claudia artık sıkılmaya mı başladı..Eyvah..Başka aşklar mı arıyor..Başka aşıklarıyla daha çok mu eğleniyor?
Zavallı Catullus, öğleden sonraları buluştukları villanın bahçesinde Tanrıçasının yalnızca topuk sesleriyle kalakalıyor..
O villanın kapısının eşiğinde kalan Claudia’nın yeşil terliklerinin izi. .Yalnızca zamanın izi… Lirik gözyaşları..Eşsiz bir duygu sağanağı…Yüzyıllar öncesinden kalan renkler…
Nazancığımın peyzajlarında Catullus’un sevgilisini beklediği villanın kapısındaki lirik dizeleri buluyorum.
Nazancığımın şeffaf ve hassas ruhu ,eserleri öylesine romantik bir bakış açısıyla işliyor ki, hangi yüzyılda olduğumu unutuyorum ve yalnızca sanatın yüzyılı içinde birleştiğimizi, buluştuğumuzu anlıyorum.
Sanatçıların yüzyılı ilk sanat eseriyle başlar, birleşir ve birbirlerine açılır.
Bana bu eşsiz duyguları yaşattığı için ,beni yüzyıllar arasında dolaştırdığı için Nazancığıma çok teşekkür ediyorum. Akşam üzeri sergi salonunda renklerle büyüleneceğim için sevgili dostuma ve sonsuz aşkım Catullus’ a teşekkür ediyorum.
Sanatçı dostlarımız ve onların kalbimizi titreten renklerimi ve dizeleri olmasa dünya ne kadar sıkıcı olacaktı…
İyi ki renkler, coşkular ve AŞK var…..)))))

Nihal Güres

Başa dön tuşu