KÖŞE YAZILARIMelike Birgölge

Şiirlerin Öksüz Kalışının 15. Yılı – Melike Birgölge yazdı…

Şiirler, hüzün ve sonbahar öksüz kaldı, o gittiğinden beri.

On beş yıl olmuş kelimeler, cümleler öksüz kalalı.
Aşkı, hüznü, ayrılığı anlatan şiirler deyince akla gelen ilk isimlerden biri olan onun aramızdan ayrılışının on beşinci yılı!
Daha dün gibi oysa!
“10 Ekim 2005”

Şiirleri anımsatan bir sonbahar günü…
Güneşin yüzünü sakladığı bir güne uyandığımız sabahın öğlene uzanan dakikaları…
Yazı yazmaya ara verip, Hürriyet gazetesinin sekizinci katındaki penceresinden dışarı baktığımda önce gri İstanbul’u gördüm.
Sonra da gri cama vuran yağmur damlalarını…
Çiseliyordu usuldan…
Her yağmur yağdığında aklıma geleni düşündüm yine.
Yağmur, hüzün, ayrılık…

“Şu an birileri ayrılıyordur sevdiğinden…
Birileri gidiyordur sevdiğinin yanından…
Ah yağmur…
Kimbilir kim, hangi şehirde, nasıl, ne şekilde ayrılıyor şu an sevdiğinden?” dedim kendi kendime.

Biraz hüzünlü uyanmıştım güne, sabahın erken saatinde, bir kaç saat önce…

Ara vermişken yazmaya, internet sitesindeki haberlere göz atayım dedim. Nereden bileyim böyle kötü ve hiç beklemediğim bir haberle karşılaşacağımı. İnternet sitesinde Attila İlhan’ın resmi vardı, yanında da şöyle bir başlık: ‘Şaire son veda’

‘Hadi canım’ dedim ve haberin ayrıntısını okumak için tıkladım. İnanamadım. Evet Attila İlhan vefat etmiş, öyle kalakaldım bir kaç dakika. O an beynimin tamamen boşaldığını, boş boş bilgisayar ekranına baktığımı anımsıyorum. Ve o an şiirlerin ağladığını…

Ölüm, neden en beklenmedik anda ve neden erken alır sevdiklerimizi bizden?

Nedeni, niçini, nasılı, yok işte… Beklenmedik bir anda yakalar bizi. Söyleyecek birçok sözü ve yapacak daha bir dolu şeyi olan sevdiklerimizi alır elimizden. Öylece kalakalırsınız. Sudan çıkmış balık gibi… Hele hele şiire ve yazıya tutkun biri olarak, bu işin büyük bir ustasını kaybedince…

Şiiri ondan öğrendik, okul yıllarında ve sonrasındaki sevdalandığımız zamanlarda. Sevdiğimize, onun yüzüne bakarak, yüzüne bakıp da söyleyemediğimizde ise odamızda duvarlara haykırıp, bu haykırışın yankılanıp, kalbimize geri çarpışını hissederek “Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum” dedik, onun dizeleriyle.

Ayrıldığımızda, ayrılıklar yaşadığımızda sevdamızın zor da olsa bittiğini sandık ama ‘Ayrılığın da sevdaya dahil’ olduğunu yine onunla öğrendik.

Ayrılıklar sonrasında hüznün bizi esir aldığını, ‘elde hüznün varolduğunu’ yine ondan öğrendik. ‘Ne kadınlar / erkekler sevdiğimizi’ ama onları bulduğumuzu sandığımızda aslında onların olmadığını yine onun dizelerini okurken anladık, öğrendik.

Paris’in cafelerini, sevdiğimizin ‘vurup da kanımıza girdiğini’ acı çektiğimiz anlarda buna ‘itirazımızın olduğunu’ sevdiğimizin ‘felaketimiz olduğunu, ağladığımızı’ da yine Attila İlhan’dan öğrendik.

Şiirleri, romanları, yazıları ve konuşmalarıyla; aşk dışında birçok konuyu ve hayatın her rengini geniş bir perspektifle bizlere sunan renkli bir kişilikti o.

Her rengini sunarken, yaşamın içindeki tüm olguları o kadar iyi anlatır ve hissettirirdi ki bize…

Hayatı yaşardık, yaşadık onun dizelerinde, anlattığı her duyguyu iliklerimize işlediğini bilerek adeta.

***

Aramızdan ayrılmadan kısa bir süre önce onunla sohbet edebilme şansım olmuştu. Ettiğimiz sohbet sonrasında “Sizinle uygun bir zamanınız olduğunda röportaj yapmak istiyorum” dedim. Ne yalan söyleyeyim, tabii ki şimdiye kadar röportaj teklif ettiğim onca kişiden sonra ilk kez Attila İlhan’dan ‘Hayır’ cevabını bekleyerek… ‘Attila İlhan, hem yoğun olduğu için, hem de adı bile bilinmeyen bir gazeteci adayıyla röportaj yapmaz’ düşüncesiyle… Ama o, “Tabii ki yaparız, önümüzdeki haftalarda benimle bağlantı kurun” diyerek beni hem çok şaşırtmış hem de çok sevindirmişti.

Şiirlerine sığındığım ve çoğu dizelerinde kendimi bulduğum biri olarak, onunla sohbet edebildiğim için şanslı hissediyorum kendimi. Onunla tanıştığım için şanslıydım, ama gidişini kabullenemeyecek (kabullenmeyeceğim çünkü şiirlerini okuduğumda ve başkaları tarafından da okundukça onun yaşadığını hissedeceğim) ve anlatamayacak kadar üzgün… Şiirlerine sığınsam da ve sığınacak olsam da bundan sonra, şimdi ‘Elde var hüzün!’

Bir yıldız kaydı. Işığını daha çok insana ulaştırmak isteyen gerçek bir yıldız…
Şimdi uzaklarda bir yerlerde; şiire tutkun, onun şiirlerini okuyan ve onu gerçekten seven bizlere göz kırpan bir yıldız.
Bundan sonra onun bir şiirini okurken, şiirinin o anki ruh halimizi en iyi anlatan, en beğendiğimiz bir dizesini kalbimize emanet ederek, başımızı kaldırıp, gökyüzüne baktığımızda, bir yıldızın kaydığını görünce onu daha iyi anlayacağız.

***

Şairler yalnızdır!

İnsanları anlayamadığım ve bir de -hani kalabalıkların içinde yalnız olduğunuz dönemler vardır ya- kalabalık içinde yalnız olduğum böyle bir dönemde, yalnızlığı düşündüğüm, sorguladığım bir dönemecin sonunda düşüncelerimin sonuna şunu eklemiştim bir süre önce: “İnsanları ve insan ilişkilerini anlama konusunda hiç şaşırma. Dünyaya yalnız geldin, yolunda yalnız yürüyeceksin ve yalnız gideceksin bu dünyadan”

Bir de üstüne geçtiğimiz günlerde de, okuduğumda katıldığım ‘Şairler yalnızdır, bütün şairler yalnızdır’ cümlesiyle, Attila İlhan geldi aklıma. Hayat kuralı olarak yaşadığı yalnızlığı sonrasında yine yalnız ayrıldı bu dünyadan.

Biz; sevdalı, yalnız insanlar ona, onun dizelerine mecburduk hayat boyu. Ama O bilemedi bizim ona mecbur olduğumuzu.

Bilemedi ve…

“An Gelir” adlı şiirinin son dizesinde de dediği gibi “An gelir ve Attila İlhan ölür”

Beklemediğimiz bir an geldi ve Attila İlhan aramızdan ayrıldı.

Gitti, yine yalnız bir dünyaya…

Kalbimize, aklımıza şiirlerini ve adını mıhlayarak.

Ve de…

Kalbimizin kıyısına ‘bir anda, özellikle de beklenmedik bir anda, her şeyin olabileceğini anlatan son ama her zamanki gibi yazdığı, yine aklımıza mıhladığı gerçek dizesini bırakarak…

    MELİKE BİRGÖLGE

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu