Bülent BakanKÖŞE YAZILARI

Homo Morgenthaus – Bülent Bakan yazdı…

Kürenin kuzey yarısında yaklaşan sonbaharın gerçekten son bir bahar olma ihtimalini düşünenlerin Homo Sapiens ile arasına sosyal mesafe koyduğu ve maskelerini yenilediği sırada şu çılgın Homo Sapiens’lerin bir bölümü de el yapımı virüsü ile iç içe yaşamaya ve sonbahar yaprakları gibi dökülmeye devam ediyor. Ben de bu günlerin birinde evrimin devam ettiğini fark ediverdim. İnsan evladının tür olarak Homo Sapiens’te çakılı kaldığını düşünmek en çok Homo Faber’i kızdırırdı sanırım. Pandeminin başından beri giderek daha hızlı bir şekilde evrimleşiyoruz.

Kürenin son yirmi yılında Homo Fashismus türü yeniden hortlatıldı. Kürenin orasında burasında ameliyathaneden çıkmış Frankeştayn kılığında orta yerde dolanıyorlar. Bu tür en zayıf rakip olarak kadınları gözüne kestirdi. Onları gündelik hayattan dışlamayı iş yaşamında köşeye sıkıştırmayı zaten düşük olan kazanımlarını kısıtlamayı fiziksel ve ruhsal baskı altına almayı ve daha da kötüsü bir sürü işkenceyi ve öldürmeyi marifet sanıyor. Toplumun akıl hastaları, çocuklar, yaşlılar, engelliler, ev hayvanları, sokak hayvanları gibi zayıf halkalarını gözlerine kestirmekten çekinmiyorlar. Türlü çeşitte kostümü üzerlerine geçirip her türünden suyun başında yer almayı beceri sanıyorlar. Hele iktidar ellerine geçti mi taş devrine bile parmak ısırtacak eylemler yeni normalin bir parçası oluveriyor. Kadir ve kıymet bilmeyen bu tür özellikle kuruculara saygısızlığı alışkanlık haline getirip demokratik yaşamın gerilemesi için her türlü yalandırma, dolandırma ve aldandırmayı yaptıktan sonra kendi türlerinden nano zorbanın arkasına da başarıyla saklanabiliyorlar.

Homo Fashismus’un bir alt kolu daha da ilginç bir tür. Onun da hortlama yeteneği var. Aslında bu iki türü birbirinden ayırmak çok zor. Bulundukları kıtaya veya adaya göre daha detaylı bilimsel ve arkeolojik analiz yapmak gerekiyor. Homo Morgenthaus çok daha sinsi ve çok daha tehlikeli ve görünmez olma özelliğine sahip. Yaptıkları tahribatı yüz yıl sonra bile fark etmek büyük bir arkeoloji becerisi gerektiriyor. En önemli özellikleri yalan söylemek değil. Çok daha beter. Söyledikleri yalanı binlerce kez her ortamda söylemek ve giderek kendi yalanlarına inanır hale gelmek. Gözlerine kestirdiklerini her türden yalan ile aşağılamayı çok seviyorlar. En sevdikleri aşağılama aracı barbar, ilkel ve vahşi kelimeleridir. Çok iyi planlama yetenekleri var ve kabul etmek gerekir ki sıkı çalıştırırlar.. Planları öyle üç beş ayla sınırlı değildir. Çoook daha uzun vadeli planlar yapar ve uygularlar. Planları alternatifli B planlı back-up’lı ve stand-by’lıdır. Karmaşık yapıları kurmayı ve işletmeyi sade ve duru işlere tercih ederler. En sevdikleri yöntem ise ‘Kendin pişir- Kendin ye’. Öncelikle her medyumu kullanarak ortamı hazırlamayı sonra medyanın her noktasını bu medyumu destekler şekilde kendini çoğaltan mekanizmalar kurmayı çok severler. Sanatın kurucularını “sanat bilmez sanat üretemez” yazının ilk mucitlerini “yazamaz okuyamaz” diye aşağılayabilirler. Sanatın insanoğlunun ilk günden beri ortak dili olduğunu unutup sanatın tanımını dinozor kanı ile çatılmış titanyum levhalar ile kaplanmış betonarme binaların kireç boyası kaplı duvarlarındaki espaslara indirgemeyi çok severler. O eserleri anlamadıkları her hallerinden belli olmasına rağmen en büyük saygısızlığı borsaya sürdükleri o başyapıtların yaratıcılarına yaptıklarını da bilmeme özellikleri vardır. O sanatçılar da kara kıtanın maskelerinden bir kilim deseninden veya Alta Mira’dan ve daha nicesinden özgürce esinlenirken Homo Morgenthaus da tüm bu sanatın sonsuz verimli kaynaklarını yok etmeyi beceri zanneder. Bir taraftan da bunları toplayıp müze depolarına kapatmak gibi bir hastalıkları da vardır. Her şeyi toplarlar hiçbir şeyin hakkını vermezler. Bunun için yerel işbirlikçileri olan Homo Deyyus’lar hiçbir zaman yaptıkları hatanın farkına varamaz. Medya gücü işbirlikçileri baş tacı yapmakta bu türe yardım eder. Abartıp bir tapınağı bile taş taş söküp kürenin sanat merkezi sandıkları noktalarına taşımaktan çekinmezler. Bu tapınağın taşınmasına ön ayak olan Homo Deyyus da cüzdanındaki kabarıklığın keyfini sürer sonraki onlarca neslin geleceğinden yediğini de bilmez. Homo Morgenthaus saf oksijen kıvamındaki kalabalıklardan çok korkar. Onların etik bilim ve butik sanat ile bağını kesmek için elinden geleni yapar.

Korktukları iki özel konu daha vardır. Bir tanesi kürenin geniş çayırlıklarından oluşan en eski metinlerin yazıldığı en güzel sözlü kültürün kotarıldığı Heartland’in dili Türkçe. Diğeri de kürenin en haklı savaşlarıyla kazanılmış en güzel devrimini yapmış Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik, sosyal ve hukuk devletidir. Kürede Homo Morgenthaus’a ne kadar mal olduğunu hatırlatan sadece bu ikisi çıkmıştır. Planları suya düşmüş ve foyaları ortaya çıkmıştır.(Backup, Stand-by and Alternate üçlüsünü unutmayın) Gittikleri gibi geri gelme özellikleri olduğundan bunlar ile haşere ile mücadele eder gibi etmek gerekir. Bunun için de etik bilim ile butik sanat gerekir.

Duvarlarımız sokaklarımız caddelerimiz meydanlarımız, köy yollarımız ve köy meydanlarımız işte bu yüzden etik bilim ve butik sanat ile dolsun yurdumuzda ve küremizde biraz da barış ve huzur içinde yaşayalım.

Bülent Bakan

Bu konuda okumalar için öneriler:
Ambassador Morgenthau’s Story- Henry Morgenthau- Doubleday & McClure Company-1918
Madness and Civilization: A History of Insanity in the Age of Reason-Michael Focoult-Librairie Plon-1961

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu