Üstübeç – Bülent Bakan yazdı…
Günlerden bir gün geçmişte kalmış bir kelime dilimin ucuna dolandı, günlerce hafızamı kaybettiğimden habersiz ve hatta hatların birbirine karıştığından bihaber o kelimenin anlamını düşündüm durdum. Üstübeç aşağı, üstübeç yukarı ‘neydi? neydi?’ diye dolandım durdum. Sonunda aradığımı buldum. Tozdan bir karışım olduğunu hatırladım. Hatta, gözümün önüne bile getirmeye çalıştım. Gele gele gözümün önüne mandalina renginde bir toz geldi. Sıcak suyla karıştırdım iyi olmadı, suyla karıştırdım dolaba koydum, soğuk hali çok daha iyi oldu. Serinletici bir etkisi vardı. Sonra hatırladım; maç aralarında içerdik üstübeç tozunu sulandırıp, portakal aromalı olanı vardı, limon aromalı olanı daha da güzeldi. Futbol maçları geldi gözümün önüne sonra, oynadıklarımla seyrettiklerim birbirine karıştı. Şeref Bigalı vardı Göztepe’nin sağ açığı. Üstün yetenekli bir futbolcuydu. Fransa’da da top koşturmuştu. Üst üste üç yıl altın ayakkabıyı almıştı İzmir’de. İlk kez üstübeci onun sayesinde görmüştüm. Çok renkli bir futbolcuydu. Hatta futbolun kitabını yazmıştı. ‘Futbol Sanatı’ harika bir kitaptı. Üzerinde matbaa kokuları duruyordu ilk okuduğumda. İçinde renkli bölümler de vardı. Bir şeyleri karıştırıyorum galiba. Tam çıkaramadım o renkli sayfaların nedenlerini. Sonuçta tam anlamıyla renkli bir futbolcuydu. Abidin Elderoğlu’nu onun sayesinde tanımıştım. O da çok iyi bir futbolcuydu. Figüratif bir futbolu vardı. Futbolda figür hep zorlamıştır bizim futbolcuları. Mahmut Cüda, Eşref Üren, Ali Çelebi, Şeref Akdik hep güzel futbol oynayan bir kuşaktan geliyordu. Çoğu futbolun içinde kaldılar. Çoğu futbolun altyapısına odaklandı.
Futbolumuzdaki Fransız etkisi hep ilgimi çekmişti. Futbolda Fransız ekolü ile Asker Futbolcuları bir türlü bir araya getiremedim. Askerler zaten her zaman spor, sanat ve siyasete ilgi duymuştur. Hatta futbolu memlekete onların getirdiği söylenir. Hatta bir tanesi üçünde birden şansını denemişti ama hangisi olduğunu bir türlü çıkaramadım. Bu alanlardan bazılarında iz bırakamadı galiba zihnimde. Bu ekolden bir sürü futbolcu var zihnimde. Hangisini futbol sahalarında gördüm, hangisini televizyonda ya da basından takip ettiğimi çıkaramıyorum. Bazılarını da müzelerde gördüm galiba. Fenerbahçe stadında vardı galiba bir futbol müzesi. Fransız akımından en çok sevdiğim futbolcu Avni Arbaş idi. İspanyol milli sol açık Pablo ile birlikte de oynamıştı. Abidin Dino da kardeşi Arif de sahalarda iz bırakmıştı. Selim Turan da çok iyiydi.
Karadeniz takımları da çok iyi futbolcular yetiştirmiştir. Hatta bir tanesi efsane olmuştur. Karadeniz’den yola çıkıp, Paris’te top koşturmuş sonra da Amerika Birleşik Devletlerinde Cosmos takımında misafir futbolcu olarak top oynamıştı. Döndükten sonra futbolda devrim niteliğinde işler yapmış ve günümüz futbolunu domine eden birçok futbolcu-teknik adamın da hocası olmuştu. O kuşaktan futbolcuların yaptıkları inanılmaz işler bugün bile futbolu etkilemeye devam ediyor. O günlerde top koşturacak yeşil çim saha bulmak çok zor iken bugün nispi olarak çok sayıda mekân bulunmasına rağmen futbol o günkü etkisinden çok uzakta. O günlerde stadyumları dolduranlar bugünlerde televizyonun karşısında ya da cep telefonlarında sosyal medyadan takip ediyor her şeyi. O günlerde Amerikan bezinden formalar giyerken topumuzu kendimiz dikerken bugün hazır yapım malzemeler her yerde. O günlerde üstübeç elimizden düşmezken bugün artık üstübeç arasan da bulmak zor.
Üstübeç derken bir şeyleri karıştırıyormuşum gibi geliyor bana. Sanki üstübecin imgesi bulanıklaştı gibi biraz. Dilimin ucuna ‘Oralet’ kelimesi dolandı nedense. Bir şeyleri karıştırıyor olabilirim. Her neyse karıştırıyor bile olsam bugünün Çağdaş Futbolu ve Futbolcuları bana çok yapaymışlar gibi geliyor bana; eskinin futbolcuları çamurlu sahalarda türlü yokluklarla çok daha iyi ve samimi işler yaptılar gibi geliyor bana. Onlara daha çok saygı duyuyorum. Bugünlerde eski futbolculardan ‘Fikret Mualla’nın filmini çekmişler. Bari Netflix’e düşmeden o filmi seyretmeye sinemaya gideyim de biraz keyfim yerine gelsin. İnsanlar stadyumlara gitmeyi bırakalı sinema salonları da boşaldı.
Sahalar, stadyumlar ve duvarlar boş kalmasın. Yoksa estetik yokluğundan hafıza falan kalmayacak iyice ortaçağ karanlığına mahkûm kalacağız.
Bülent Bakan