KÖŞE YAZILARIVecdi Uzun

Yazdıklarınız Peşinizde Dolaşır – Vecdi Uzun yazdı…

Tarih yazımı ya da historiyografi terimi;  tarih hakkında eserlerin yazımı ve tarihçilik kuram ve geçmişini ifade eder. Terimin kökeni Yunanca tarih yazanlar ifadesinden gelir; Historia “Tarih, araştırma”,  Graphos “Yazım”,  Grafein “Yazmak” kökünden hareketle tarih yazan (veya anlatan) kişi anlamındadır. Tarih terimi çoğunlukla tarihçilik terimiyle aynı anlamda kullanılsa da, çağdaş dönemde ayrı bir disiplindir. Tarih yazımı;  yazma sanatı ve tarih biliminin bir parçasıdır. Çağdaş tarihçilikte;  tarihin bilimselliği ve tarih yazıcılığında kullanılan bilimsellik birbirlerini tamamlayıcı unsurlardır.[1]

Sanat tarihçileri, mümkün olduğunca gerçeğe bağlı kalıp eserleri tarihsel olarak mümkün olabilecek şekilde yorumlamaya çalışsa da, öznelliğin kaçınılmaz olduğunu unutmamak gerekir.

Yıllar önce yazılan bir sergi veya sanatçı tanıtım yazısı bugün bir sanat tarihi yazıcılığına kaynak olabilir. Oradaki bir detay konunun daha kolay anlaşılmasına zemin hazırlar. Türk resim sanatındaki gruplar arasında yer alan “Yeniler”in Liman isimli sergi açılış kurdelesi balıkçı Ferman Reis’in balık ağından bir parçaydı. Liman Sergisi, 10 Mayıs 1941 Cumartesi günü Beyoğlu’nda ‘Basın Birliği’ salonunda saat 16’da kapıya gerilen bir balık ağının kesilmesiyle açılmıştır. [2] “Yeniler” grubunun resimleri toplumsal gerçekçi olup, önceki kuşaklardan ve gruplardan ayrıldıklarını göstermek zorundaydılar. Önceki dönemlerdeki sanatçılar veya sanatçı topluluklarının hiçbiri resim sanatını Yeniler gibi halka ulaştırmayı düşünmemiş ve bu tarz bir tanıtım yapmamıştır.

Sanat Tarihi Yazıcılığında Bilimsel Araştırmanın Aşamaları; çalışmaya karar verme aşamasından, çalışmanın tamamlanmasına kadar geçen süre içerisinde yapılan eylemleri ifade eder. Öncelikle bunun belirli aşamalardan oluşan uzun bir süreç olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Sabır gerektiren bu süreç ana hatlarıyla; konunun belirlenmesi, sınırlandırılması, başlık seçimi, çalışma planının hazırlanması, kaynak taraması, saha çalışması ve metin yazımı aşamalarından oluşmaktadır. Yalnız burada kesin olarak böyle bir sıralamanın yapılması gerektiği ve bu sıralamanın dışına çıkılamayacağı anlaşılmamalıdır. Bir çalışmada ilk basamağı her zaman konunun belirlenmesi oluşturmakla birlikte, kaynak taraması gibi konunun seçiminden çalışmanın tamamlanmasına kadar devam edecek olan adımlar da mevcuttur.[3] Sanat tarihi konusunda bir çalışma ortaya koyarken “Konunun Belirlenmesi, Sınırlandırılması ve Başlık Seçim, Çalışma Planı, Kaynak Taraması, Saha Çalışması, Metin Yazımı, Alıntı ve Etik Kurallar, Sonucun ortaya konulması” sıralamasına uyularak metin ortaya konulur. Sanat üzerine yapılan çalışmanın ardından hazırlanan metinin sonuç bölümünde sanat tarihi yazıcılığına soyunan kişi tarafından bu çalışmada elde edilen bulgular genel bir yorumlamaya tabi tutulur. Metini kaleme alan tarafından başlangıçtaki hedef ile yazının amacına uygun olarak yapılan çalışmanın sonucu konuyla ilgili olanlar tarafından değerlendirilmek üzere ortaya net bir bilgi konulur. Sanat tarihi yazıcılığına soyunan kişi bu çabanın sonucunun düşün dünyamızda mutlaka birileri tarafından titizlikle okunarak değerlendirilmesi gerektiğini bilir. Bu nedenle sanat tarihi yazıcısı metni kaleme alırken yazım kurallarından metodolojiye kadar geniş bir yelpaze çerçevesinde titizlikle çalışır. Sanat tarihi yazıcısı aklına ilk geleni, heyecanla ve hızla yazmaz, kendi içinde değerlendirir. Bugün sanat adına iyi niyetle bile olsa kaleme alınan her türlü, yazı hazırlanan video, görsel vb. paylaşımlar bir süre sonra mutlaka incelenir ve değerlendirilmesi yapılır. O metin dolaşıma çıktığı an yapılacak gerekçeli ve saygılı tüm eleştirilere razı olmak gerekir. Bu nedenle sanat tarihi yazıcılığı önemli bir konu olup, metini kaleme alanı ve sözü söyleyeni bağlar.

Sanat tarihi yazıcılığı sadece akademik çalışmalarla sınırlı olmayıp, sanatla ilgili tüm eylemlerin kayıt altına alınmasını da içerir. Burada esas olan kimin kaleme almış olması değil, o kişinin hangi konuyu, nasıl ele alarak bir sonucu ortaya koymuş olmasıdır. Hasan Pekmezci bir sanat tarihi ve sanat tarihi yazıcılığı eğitimi almamış olup, görsel sanat alanında akademisyendir.

Hasan Pekmezci:

Sosyal medyada dolaşırken arkadaş listemde olan Mehmet ali Doğan’ın sayfasında (https://www.facebook.com/mehmetalidogan70) Hasan Pekmezci’nin “Ressamların ve Heykeltraşların Günlükleri / Eskiz Defterleri-2  [4] başlıklı yazısını fark ettim. İncelemeye başlayınca Hasan Pekmezci’nin Ressamlar ve Günlükleri / Eskiz Defterleri 1 başlığı altında[5] aynı konuda bir yazı serisi başlattığını gördüm.

Her iki yazının ortak noktası kısa sanatçı tanıtım yazımı olmalarına rağmen görselleri sadece sanatçıların bazılarının eskiz defterlerinden örnekler oluşturmaktadır. Yazıyı kaleme alanın emekli akademisyen ve ressam Hasan Pekmezci hakkındaki bilgilere internet ortamından çok kolay ulaşılabilir. Her iki yazı ressam ve resim eğitimcisi Prof. Dr. Hasan Pekmezci tarafından kaleme alınmasaydı üzerinde çok detaylı inceleme ihtiyacı bile duymazdım.

Bir no’lu yazıda; Leonardo Da VİNCİ (1452-1519), Kayıhan KESKİNOK (1923- 2015), Basri ERDEM (Lüleburgaz- Akçaköy.1948), Habip AYDOĞDU (1952), Şükran ATAY-PEKMEZCİ ( Çankırı 1946), Zeki SERBEST (Ladik.1946) ve iki no’lu yazıda; Albrecht DÜRER (1471-1528), Mustafa AYAZ (Çaykara-Kabataş.1938), Henry MOORE (1898-1986),  Mehmet GÜLERYÜZ (İstanbul.1938), Paul GAUGUİN (1848-1903),  Önder AYDIN (Ordu-Perşembe.1955), William TURNER (Londra.1775-1851), Mehmet Ali DOĞAN (Elazığ-1970)hakkında kısa cümlelerle bilgi verilmiştir. İkinci yazıda Mehmet Ali Doğan ile ilgili bölümde eskizleriyle ilgili görseller bulunmamaktadır.

Hasan Pekmezci bu yazı serisiyle ilgili olarak amacını “Bizim bu yazıda sözümüz daha çok görsel sanatlar alanına yönelik. Ressamlar, heykelciler görsel günlük konusuna nasıl yaklaşmışlar, ne gibi örnekler bırakmışlar bu alışkanlıklarıyla, müzelik eserlerinin arka planındaki, gerisindeki duygu ve düşünceleri.“ olarak ifade etmektedir.

Önder Aydın:

Hasan Pekmezci, Önder Aydın ile ilgili bölümde ressam hakkında tanıtım yapılırken, eskiz çalışmalarına değinilmemiştir.  Wikipedia’nın geçerli bir kaynak olma özelliği olmadığını her akademisyen bilirken, Önder Aydın bölümünde https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96nder_Ayd%C4%B1n linki verilerek referans oluşturulmaya çalışılmıştır.

Mehmet Ali Doğan:

Hasan Pekmezci, Mehmet Ali Doğan ile ilgili bölümde; eskiz konusuna genel ve sıradan bir şekilde ressamın eskiz defterleriyle bağlantısını kurmayan “Sürekli eğitim içinde eskiz defterlerine önem veren bir disipline sahip.“ cümlesiyle bilgi verilmiştir.

Şükran Atay Pekmezci:

Şükran Atay Pekmezci, Hasan Pekmezci’nin eşi olup, böyle bir yazıda bulunması objektiflikten uzak olduğunun göstergesidir. İlgili bölüm içindeki Hasan Pekmezci’nin “Sınavla girdiği bu okulda İlhami Demirci ve Selahattin Taran’dan aldığı köklü sanat eğitimiyle eskiz defterleri geleneğini sürdürenlerden biridir Şükran Pekmezci. Çünkü İlhami Demirci öğretmenin en çok önem verdiği konuydu eskiz defterleri. “ ifadeleri kendisinin önemini vurguladığı bir konuya ve yazım kurullarına gösterdiği sıradanlığı ortaya koymaktadır.

Değerlendirme:

Kendisi de bir sanat eğitimcisi ve akademisyeni olan Hasan Pekmezci’ni bu yazısı; yıllar sonra mutlaka bazı sanat veya sanat tarihi öğrencileri tarafından okunacaktır. Okuyucusu tarafından yeterli inceleme yapılmazsa doğruluğu var sayılarak ve yazarın gözüyle konuya yaklaşacaklardır. Akademik çalışma yapanlar muhtemelen bu yazılardaki çelişkileri görecek daha objektif değerlendirme yapacak, ‘Yeniler’in Liman Sergisi’ni okumayı önemserken bu yazıyı değersiz yazılar sınıfına koyacaktır. Yıllar sonra bir sanatsever veya öğrencinin bu iki yazıyı okuduğunda neyi anlayacaklarını hayal etmek yazının içeriğini bugünden hissetmek için yeterlidir. Hasan Pekmezci’nin bu iki yazı ile ne anlatmak isteğini şu an bir çırpıda anlatmamız mümkün olmayıp, yazılarda bir karmaşa söz konusudur. Kısacası bu tip yazılar özensiz ve çelişkili yazılar olup, bilgilendirme amacından daha çok tanıtım hedefli yazılardır.

Her yazı; yazanı, içeriği ve hedefi toplamında değerlendirilir.

Hasan Pekmezci yazısında “’Yazmak hızla akıp giden zamanın elinden bazı anıları, izleri kurtarmaktır’’ düşüncelerimiz ta o yıllara dayanır. Yazma alışkanlığı ve alanı elbette edebiyat alanının konusu sayılabilir, ama bir demirci ustasının da bunu yazmaya, bu alana girmeye doğal hakkı vardır. Bize göre her insan ilgi alanı, mesleği ne olursa olsun, günlük yazmaya gayret etmelidir. Çünkü her günlük yıllar sonra başlı başına bir öykü, bir anılar yumağı olacaktır. Bundan da öte onları okumasını bilenler için sosyal birer belge. “ cümleleriyle yazmanın ve okumanın önemine vurgu yapmaktadır. Bu cümlelerdeki yazım kuralarındaki hatalar söylem ile uygulama arasındaki çeşitliliği ortaya koymaktadır. Bu yazılardaki içerik tutarsızlığı, anlam eksikliği, metin dili ve yazım kurallarının da söylemle tezatlığı bir defa daha vurgulamaktadır. Yüksek Lisans öğrencilerini bir tarafa bırakın, bir lisans öğrencisi verilen ödeve bu metini yazsaydı; Hasan Pekmezci’den beklenilen ödev kâğıdını iade etmesidir.

Benim bu yazımı ve Hasan Pekmezci’nin yazılarını değerlendirirken, yazıların bir ressam, sanat eğitimcisi ve akademisyen olan Hasan Pekmezci’ye ait olduğunu unutmayınız. Hasan Pekmezci bu yazılarıyla sanat tarihinde bize iz düşmek istemiş olabilir. Hasan Pekmezci, bu yazılarla isteğini karşılamış olabilir, ama sanat tarihi yazıcılığındaki beklenen ortalama hedefi karşılayamadığı görülmektedir.

Bu yazı sonrası benzer konularda tarafıma yapılacak eleştiriler için miladımın 3 Haziran 2024 tarihi olduğunu ve artık ardıma değil, önümdeki hedeflere baktığımı özellikle vurgularım.

Netice:

Sanat tarihi yazıcılığını bir tarafa bırakalım, sadece sanat tarihine iz bırakacak yazılar yazmak niyetinde olanlardan öncelikle başlık-konu-içerik bütünlüğünü sağlayacak yazılar yazması, her türlü yorumlarında objektif davranması, yazım kurallarına uyması beklenilir. İyi niyetle bile olsa başlık-içerik tutarsızlığı altında metine almak ve yazım kurallarından uzak bu tarz metinleri yayınlamak; sanata hizmet olmadığı gibi sanat tarihinde kötü izler bırakır. Ayrıca geçmişiniz ressam, sanat eğitimcisi ve akademisyenlik temeline oturuyorsa; bu yazıya benzer konulu metinleri paylaşmak sanata zarar verir ve okuyanların aklında ciddi karışıklıklar yaratır. Bu üç ressamın değerlendirmesini okuyucuların yapacağı inceleme sonrası değerlendirmelerine bırakmaktayım. Sanattan Yansımalar dijital sanat dergisinin anlatmaya çalıştığım yazılara uygun olmadığını söyleyenler olabilir. O zaman; ya burada yazmazsınız ya da uygun yerde olması gereken şekilde yazarsınız!

Sanat tarihi; sanatta olumlu ve olumsuz bıraktığınız ayak izlerini takip eder ve biri mutlaka detaylı okur.

Vecdi Uzun

[1]Reyhan Cenk, Tarih, Tarihçilik ve Tarihyazımı Üzerine Bazı Gözlemler, Tuhed,  2018, 7(2), ss. 578-603

[2]Onger Fahir, “1941 Liman Sergisi ve Yeniler Grubu”, Soyut 58 (Mayıs 1973): 39.

[3] Tay, Lokman, “Sanat Tarihi Yazımında Bilimsel Araştırma Teknikleri” idil, 61 (2019 Eylül): s. 1169- 1186. doi: 10.7816/idil-08-61-10

[4]https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/hasan-pekmezci/ressamlarin-ve-heykeltraslarin-gunlukleri-eskiz-defterleri-2/3313/

[5]https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/hasan-pekmezci/ressamlar-ve-gunlukleri-eskiz-defterleri-1/3297/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu