YKKS, Salt ve Meşher’deki Sergiler Üzerine – Mine Bora Diri yazdı…

İstiklal Caddesinin Galatasaray- Tünel hattında konumlanan üç kurumu ele aldığım yazıda, size 17. İstanbul Bienali’ne paralel sergilerini tanıtmak istiyorum. Yapı Kredi Kültür Sanat’taki sergide; daha ziyade adaletsizlikler, salgın, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve insan haklarına vurgu yapılıyor. Salt’ın hem Beyoğlu hem Galata ayağında açılan sergilerinde ise, 1990 Türkiye’sinin kültür ortamı ve sanat üretimlerini sahne ve performans kavramları açısından ele alınıyor. Arşivlere, canlı performanslara ve video kliplere uzanan işler, gerçekten gidip görmeye değer bir profil çiziyor. Üstelik çeşitli programlardan oluşan bir kamu programı da ziyaretçilere sunuluyor. Meşher’deki sergi biraz daha farklı bir konsepte sahip. Antik Yunan mitolojisinden esinlenen grup sergisinde, Ekho ve Narkissos’un karşılıksız aşk mitinden hareketle kurgulanan, kadim anlatının sunduğu yansıma, ikililik, başkalaşma temalarını şu anın sanat ve toplumsal dinamiklerinin ışığında yorumlama yoluna gidiliyor.
“Hayat, Ölüm, Aşk ve Adalet” – 2 Ocak 2023’e kadar Yapı Kredi Kültür Sanat’ta görülebilir.
Yeryüzünün her yerinde değişik şekillerde yaşanan sosyal, siyasi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği veya ekolojik nedenlerden kaynaklanan adaletsizlikler; küresel salgın ile daha da belirgin hale geldi. Sergiye dahil olan sanatçılar, bu düşündürücü durumu gerek aşkı ve hayatı kutlayan umut dolu bir yaklaşımla gerekse masaya yatırarak yeni alternatifler üretmeye teşvik eden bir zeminde ele alıyor. Konsept bağlamında sergiye özel yapılan eserlerin yanı sıra güncel sanatçıların yakın dönemde ürettikleri fotoğraf, yerleştirme, video ve duvar resimleri mevcut. Sanatçı Hale Tenger’in aynı adlı ses yerleştirmesinden ismini alan işler; hak ve adaleti sorgulayan, saygı ve dayanışmayla birlikte yaşam tercihleri nedeniyle kimsenin ayrımcılığa uğramadığı bir zemini izleyiciye duyumsatmaya çalışıyor. Sergi metinleri ve açıklamaların ise, yalın ve net bir Türkçe ile yazıldığı dikkatlerden kaçmıyor.
Seçkide, insan hakları ihlallerini araştıran çok disiplinli araştırma ve sanatçı grubu Forensic Architecture’ın Triple Chaser videosu, İstanbul’da ilk defa sergileniyor. Serginin üst katında sanatçı Dana Kavelina’nın Ukrayna’daki çatışmayı incelemek ve farklı bir bakış açısı geliştirmek amacıyla yaptığı gerçeküstü bir şiir film çalışması yer alıyor. Şafak Şule Kemancı’nın sergi için mekâna özgü yeni ürettiği eser de suyun akışkanlığından yola çıkarak aşkın ve tutkunun durdurulamaz oluşuna atıfta bulunuyor. Sanatçı Cansu Yıldıran’ın doğayı, bedeni ve bağımsızlığı kutladığı fotoğraf, kuir bedenlerin varoluşunu ön plana çıkararak alışılagelmişin dışında bir tür Onur Anıtı oluşturmayı hedefliyor. İstanbullu sanatçı Mustafa Emin Büyükcoşkun’un Galatasaray Meydanı ile konuşan Tekerrür (2015) isimli fotoğraf yerleştirmesi kendi içinde mütevazı bir anma alanı yaratıyor. Sanatçı Aslı Uludağ, Ege Bölgesi’nde yer alan Büyük Menderes, Denizli ve Gediz Grabenleri’ndeki jeotermal enerji yapılaşmasının yol açtığı şiddetin yansımasını, bölge halkının direnişine de tanıklık ederek vurguluyor. Macar fotoğrafçı István Zsiros’un Suriye’deki savaştan kaçan ve Budapeşte tren istasyonunda sabahlayan insanları fotoğrafladığı çalışması aşk ve umut dolu bir anı yakalıyor.
Fransız Kültür Merkezi, Goethe-Institut Istanbul ve Tarabya Kültür Akademisi’nin desteğiyle hazırlanan sergide; Forensic Architecture, Larissa Araz, Adalet Atlası, Sevgi Aka, Babi Badalov, Savaş Boyraz, Mustafa Emin Büyükcoşkun, Ayşe Draz, Marianne Fahmy, Dana Kavelina, Jasper Kettner & İbrahim Arslan, Şafak Şule Kemancı, Rojda Tuğrul, Hale Tenger, Aslı Uludağ, Viron Erol Vert, Cansu Yıldıran ve István Zsíros’ın çalışmalarıyla katkıda bulunduğu serginin küratörleri ise Didem Yazıcı ve Peter Sit. Sergi üzerine detaylı yayın, ekim ayında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkacak. Banu Karaca ve Didem Yazıcı’nın metinlerinin yer alacağı kitapta, sergide işleri olan sanatçıların eserlerine dair detaylı bilgiler olacak.
“Sahnede 90’lar” – 12 Şubat 2023’kadar Salt Beyoğlu ve Salt Galata’da görülebilir.
Salt Beyoğlu ve Salt Galata’da açılan sergi, Türkiye’nin 1990’daki kültür ortamını ve sanat üretimlerini sahne ve performans kavramları açısından ele alıyor. Performans kavramının toplum, ekonomi, sokak ve siyasetle ilişkisini ele alan sergi, sanatçı ve tasarımcıların oluşturduğu bireysel ve kolektif girişimlerden yola çıkarken kültür tarihinden de bir kesit sunmuş oluyor. Sahnede 90’lar, çeşitli kaynaklardan derlenmiş arşivlere dayanıyor ve canlı performanslardan video kliplere uzanan bir yelpazede çarpıcı üretimleri de içeriyor. 1988’den 2000’lerin başına uzanarak performanslardan geriye kalan fotoğraflar, objeler, video kayıtları, eskiz ve maketlerle beraber seçili etkinliklere dair yazışmalar, afiş ve broşürleri izleyiciyle buluşuyor.
Türkiye’de hızlı toplumsal değişimlerin yaşandığı 1990’lar, siyasi ve ekonomik açıdan bir hayli hareketli ve istikrarsız bir dönemdir. İstanbul’un uluslararası dolaşım hattına yerleştiği bu yıllarda popüler kültür, sanat ve eğlence sahnesinde dönemin karanlık havasına tezat oluşturacak bir dinamizm yaşanır. Açılan özel radyo ve televizyon kanallarının da etkisiyle pop kültürü yükselişe geçer. Türkiye’nin kültür sanat sahnesinde “disiplinler arası” kavramı gündeme gelir. Farklı disiplinlerden beslenen performans sanatı, sanatçılar için yenilikçi ve deneysel bir ifade alanı açar. Sahnede 90’lar, dönemin performans üretimlerine yoğunlaşarak kültür, sanat ve eğlence tarihine çok yönlü bir bakış getirmeyi amaçlıyor. Bu dönemde parklarda, eğlence mekânlarında, tarihî alanlarda ve terk edilmiş yapılarda görünürlüğü artan performans sanatı örnekleriyle popüler kültür arasında beklenmedik bağlantılar kuruyor ve “sahne” kavramının ne kadar geniş bir çeşitlilikte ele alınabileceğine işaret ediyor.
Salt Beyoğlu’nda, aralarında Aydın Teker, CANAN, Esra Ersen, Halil Altındere, Hüseyin Katırcıoğlu, Köken Ergun, Moni Salim Özgilik, Özlem Günyol & Mustafa Kunt ve Taner Ceylan’ın da bulunduğu sanatçıların işleri sunuluyor. Ayrıca sanat ve sokak ilişkisine dair açılımlar barındıran çalışmalar, Seretonin ve Genç Etkinlik sergileri ile Assos Gösteri Sanatları Festivali gibi kolektif oluşumların disiplinler arası üretimlerinden geriye kalan fotoğraf, afiş, yazışma gibi arşivsel malzemelerle bir araya getiriliyor. Özellikle Assos Gösteri Sanatları Festivali zamanının ilerisinde bir iş örneği. Salt Galata’da ise Burak Delier ve Mehmet Sander’in işlerinden bir seçkiyle Ceylan Öztrük’ün performansı yer alıyor. Sergi paralelinde, Digilogue desteğiyle, söz konusu dönemde gerçekleştirilmiş performanslara ilişkin kapsamlı arşiv çalışmasını içeren bir site de erişime açılıyor. Sahnede 90’lar sergisine atölye, film gösterimi ve performans gibi etkinliklerden oluşan bir kamu programı eşlik ediyor.
“Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin?”- 12 Şubat 2023’e kadar Meşher’ de görülebilir.
Meşher Sergi mekanı, 14 Eylül tarihinden itibaren yeni sergisi Yunan mitolojisinden Ekho ve Narkissos’un karşılıksız aşk mitinden hareketle, yurt içi ve yurt dışından toplam kırk dört sanatçının yüz yirmiye yakın eseri ile ziyaretçileri bekliyor.
Selen Ansen’in küratörlüğünde düzenlenen işler, Meşher’in üç katına da yayılıyor. Grup sergisinde kurgulanan eserler, kadim anlatının sunduğu yansıma, yankılanma, ikililik, başkalaşma temalarını günümüzün sanatsal ve toplumsal dinamiklerinin ışığında yorumlanıyor. Eserlerde ödünç alınanların yanı sıra, Vehbi Koç Vakfı desteğiyle bu sergi bağlamında çeşitli mecralarda üretilen yapıtlar da yer alıyor. Sergi, ismini Emily Dickinson’ın “Ben Hiç Kimseyim! Sen Kimsin?” şiirinden esinlenerek almış. Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin? hikâyenin geriye bıraktıklarını odağına alarak uzak, geçmiş ya da yabancı şeylerin bize kadar ulaşması ve hayatlarımıza eklenmesi için zorunlu mesafeleri vurguluyor.
Görsel, işitsel ve dokunsal boyutların iç içe geçtiği bu alanı oluşturan eserler, ten ve ses, ses ve suret, ben ve öteki, insan ve gayri-insan, maddi ve maddi olmayan şeyler arasında ilişkilenme hallerini deneyim olanakları sunuyor. Bir yandan çağdaş dünyanın yansıma ve yanılsama sorunsallarıyla bağlanırken, diğer yandan tarih boyunca beden, var oluş/yok oluş, kimlik, temsil ile özdeşleştirilen yüz, ayna, gölge, iz gibi öğelere sanatsal bir bakış sunuyor. Sergide çalışması bulunan sanatçılar arasında, Marina Abramović, Erol Akyavaş, Levent Aygül, Deniz Bilgin, Handan Börüteçene, Elina Brotherus, Betty Bui, Aslı Çavuşoğlu, Jessica Harrison, Gizem Karakaş, Nermin Kura, Gerhard Richter, Necla Rüzgar, Stéphanie Saadé, Yusuf Sevinçli, Yaşam Şaşmazer, Ayça Telgeren gibi isimler var.
Ben Kimse. Sen de mi Kimsesin?’e eşlik eden yayın, serginin teşvik ettiği diyalogları sürdürmeyi amaçlayan bir kitap niteliğinde oluşmuş. Serginin alt yapısını tarihsel bağlamda görünür kılmakla beraber, işlerin odaklandığı yansıma, yankılanma, ben, kimse ve öteki temalarını geçmiş ve günümüz arasında irdeliyor. Serginin küratörü Selen Ansen ile Meşher küratörleri Ebru Esra Satıcı ve Şeyda Çetin tarafından derlenen yayının içerdiği görsel ve metinsel kaynaklar arasında, Cana Bostan ve Fatih Özgüven tarafından kaleme alınan incelemelerin yanı sıra Türkçe’ye ilk kez tercüme edilen metinler de yer alıyor.
Meşher, tarihi araştırmalardan güncel sanata uzanan kapsamlı sergilerin yanı sıra atölye ve konferans gibi etkinlik serileri düzenliyor. Sergilerde içerik ve temalarda, orta çağdan günümüze uzanan geniş zaman dilimi içinde, çok çeşitli konulardaki programı, araştırmaya dayalı akademik yönü ve yayınlarıyla kültür sanat dünyasına katkıda bulunmaya devam ediyor. Güncel serginin etkinlik programı, sergi ile eş zamanlı olarak planlanıyor. Konuşma, rehberli turlar, yetişkin atölyeleri ve çocuklara özel atölyeler ücretsiz olarak gerçekleştirilecek.
Mine Bora Diri
Kültür Yönetimi Danışmanı / Gazeteci Yazar