Ali ŞimşekKÖŞE YAZILARIRESİMSANATTAN

Yoksulluk Nasıl Görünür? – Ali Şimşek yazdı…

Ara Bir Giriş…

Geçen yazımızda Ulay’ın ”Şairin Odası” resmini çalıp Türkiyeli göçmen ailesinin duvarına asma eylemine,  çağdaş sanat ve yoksulluğun görünürlüğü sorununa değinmiştim.[1] Bu aynı zamanda ahlaki bir soruyu da getiriyordu beraberinde. Yazıya özellikle performans sanatçısı dostlardan eleştiri de aldım. Ulay’ın eylemi çok yaratıcı ve cesurcaydı onlara göre, gerisi ayrıntıydı.

Alman ve Avrupa vatandaşlığı cepte bir sanatçının cesurluğunu tartışmıyorum ben. Zaten formalite bir ceza sonrası kendi isteğiyle ülkeyi terketmişti.  Sorun bu hırsızlıktan haberi olmayan, Almanya gibi özellikle 1980’lerde görülecek “Türken Raus (Türkler Dışarı)” tehdidini iliklerinde hisseden, konuksever tedirgin bir ailenin durumuydu. Keşke bu aile fertlerine ulaşabilsek ve sorsaydık. Berlin’deki bazı arkadaşlarla konuştum belki ulaşırız. Çünkü bu eylem dolayısıyla ailenin görüşleri nedir sanat tarihi kitaplarında yer almıyor. Biz yine yoksulluk ve sanatsal temsil üzerine bir arasöz ile çağdaş sanata doğru yürümeye devam edelim…

Roma dönemindeki köle ve gladyatör figürlerini, daha öncesi Hitit, Pers ve Yunan kabartmalarındaki ya da Mısır resimlerindeki  piramitlere ve saraylara taş taşıyanları dışarda bırakırsak; alt sınıfların, yoksulların resmin (ve de sanatın)  konusu olmayan başlaması aslında çok ama çok yeni bir tarihe sahip. Milat aslında Caravaggio’dur. Yoksulluğun kara prensi, karanlığın ustası ressamı. Azizlerin yüzünü bile sokaktaki dilenciden seçen, İsa’yı bile ayaktakımının takıldığı meyhanelerin zulalarına davet eden; ya da Şüpheci Thomas’ın parmağının gösterdiği İsa’nın yarasını, azizin giysisindeki yırtıkla eşleştiren büyük Caravaggio.

Bir başka yenilikçi usta Pieter Brueghel, 16. yüzyılda kalabalık köylü kompozisyonları yapmaya başladığında başka bir püriten göze hitap ediyordu. Ablak suratlı köylüler, düğünlerini bile yumuşak bir hantallıkla ifade ediyorlardı. Bu gerçekten devrimci bir andı. Dünyanın en eski ve ezilen ve de “kurnaz” sınıfı olan köylülük tabloları baştan başa kat ediyordu artık. Çocuk oyunları, avdan dönüşler, karın beyazlığı, kör dilenciler uzaktaki köyü yakın ediyordu. Brueghel’in sağlıklı ve kırmızı yüzlü köylüleri trajikliğe uzak bir folklorik lezzet taşıyordu. Bu bir tarafıyla dünyanın en olgun, zengin beledi kentlerine sahip, tüccar gemileriyle dünya denizlerinde fink atan ve portresini talep eden Hollanda-Flandre burjuvazisinin “pastoral” gözüne de hitap ediyordu bu resimler.  Aynı Brueghel,  akılcı burjuvanın mitten sıyrılmasını ve bir manzara (ve de toprak) özlemini ünlü resmi ‘İkarus’un Düşüşüne Eşlik Eden Manzara” tablosuyla gösteriyordu bize. Yine tarlayı süren bir çiftçi ve nasibini arayan bir balıkçının eşliğinde…

Bu bir tarafıyla dünyanın en olgun zengin beledi kentlere sahip, dünya denizlerinde fink atan ve portresini talep eden Hollanda burjuvazisinin “pastoral” gözüne de hitap ediyordu bu resimler.  Aynı Brueghel, akılcı burjuvanın mitten sıyrılmasını ve bir manzara (ve de toprak) özlemini ünlü resmi ‘İkarus’un Düşüşüne Eşlik Eden Manzara” tablosuyla gösteriyordu bize. Yine tarlayı süren bir çiftçi ve nasibini arayan bir balıkçının eşliğinde…

16. yüzyılda yapılan Brueghel’in ünlü “İkarus’un Düşüşüne Eşlik Eden Manzara” resmi geniş kadrajıyla yükselen ve olgunlaşan akılcı bir sınıfın özgüvenini yansıtıyordu. Tuhaf bir isimdir. Belki de manzara ismi ilk bu tabloda geçer bilemiyorum. Ufuk sonsuzluğa uzanır, korkulmaz artık okyanustan. Güzel kentler göz kırpar izleyene… Her şey sakindir tarihin ilk burjuva devleti Hollanda’da… Bir ticaret gemisi durur bütün heybeti ve özgüveniyle oracıkta. Bir köylü tarlasını sürmektedir, bir balıkçı sakince oltayı sallandırmış nevalesini beklemektedir protestan bir şükür duasıyla… Ama bir ayak görürüz birden balıkçının ve geminin yanı başında. Kimdir bu? Balığın peşinden dalan bir yüzücü mü yoksa… Denize düşmüş, uzak okyanusların iyoduyla derisi kararmış acemi bir tayfa mı yoksa?”[2] Bu dünyada koca İkarus yani mitoloji küçük bir ayrıntıdır artık. Bu resim aynı zamanda ilk kavramsal yapıt bile sayılır. Eğer tablonun adını bilmeseydik, hikaye ve ironiyi çözemezdik.

17. yüzyıl Flaman-Hollanda resminin başka bir usta ressamına geldiğimizde işler değişecektir elbette. Yoksulluk imgeleri düşünüldüğünde Hals, başka bir kırılmayı gösterir. Portre ve yoksulluk imgesinde Hals, çok kritik bir yerde durur.

Alkolikler, düşkünler evinden insanlar, meyhane çalgıcıları, dilenciler ilk defa aristokratların, kralların, papaların ve de kibirli burjuvaların özgüvenlerini kutsadığı tuvalde yer bulurlar kendine. Hals, portreciliği değiştirmiştir. Fotoğraftan çok önce ara durumları, esnemeleri, kahkahaları, sırıtışları ya da çakırkeyif bakışları resmeder. Yüzlerce yıl sikkelerden yağlı boyalara uzanan ciddi, gururlu ve küçümseyen bakışlar silinip gitmiştir yoksulların yüzlerinde.

Arkası elbette gelecektir! Ya da 17. yüzyılın İspanyol barok ressamı Murillo’nun günümüz kiç’ini de etkileyecek duygusal, yoksul ama mutlu çocukları ışıyacaktır boyalı yüzeyde.

Goya’nın Napolyon şiddetiyle dehşet saçan sahnelerinin yanına 18. Yüzyılda Hogarth da eklenir. O sanayi kapitalizminin ana vatanı İngiltere’de sahneye çıkabilirdi ancak. Hogarth, imalathanelerde öldüresiye çalışan, kazandığı paraları ucu puplarda (pup, populüs-ayaktakımından gelir) yatıran bu sefil kalabalığı oyar bakır plakalara. Hogarth’ın yoksulları sadece mağdur değildir, özgüvenli bir tehlikeli sınıfı da gösterir aynı zamanda. Yaklaşan devrimlerin ayak tıpırtısını…

19. yüzyıla gelindiğinde köylüler ve yoksullar Millet’in tablolarında ruhani bir duruş sergilemeye başlarlar. Tarlaların ortasına dikilmiş anıtlar gibidirler, kutsal gün batımına eşlik ederler. Ruhani bir içe çekiliştir, güneşten kavrulmuş dudaklardan fısıldayan. Fakat tinsel Milet, Van Gogh’u etkileyecektir bambaşka bir fırçanın iziyle. Patates Yiyenler’in gözlerindeki yorgun bakışlarda duran başka bir yoksulluk. And dağlarından gelen, yoksulların katığı diğer adıyla “tanrı ekmeği” patates vardır sadece masada.

Bunlar geçmişten örnekler. Peki günümüz çağdaş sanatında yoksullar nasıl görünüyor? Gelecek yazıda buradan devam edelim.

Ali Şimşek

[1] https://www.kitaptansanattan.com/yoksullar-nasil-gorunur-sairin-odasi-nasil-calindi-ali-simsek-yazdi/
[2] Ali Şimşek, Panorama ya da Manzaranın Keşfi https://www.ekdergi.com/panorama-ya-da-manzaranin-kesfi/

Yoksullar Nasıl Görünür: Şairin Odası Nasıl Çalındı? – Ali Şimşek yazdı…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu