Sıradan Olanın Farklılığı: Mihriban R. Yılmaz – Vecdi Uzun yazdı.
Eser üretirken buna çok dikkat etmeme rağmen teknik olarak benzediğim hocalarım ya da ressamlar bile olabilir.
Bu nedenle özgün kalabilmek için daha çok kendi iç dünyama yöneliyorum.
Yine de Francis Bacon’un mekân ve figür anlayışıyla kesiştiğim noktalar bulunmaktadır.
Fakat ben soyutlaşmış figürlerimde kendi kültürel öğelerimi hikâyelerimi kullanıyorum.
Kendi duygularımın özgün olan tarafının beni kabul görmüş diğer izlerinden ayıracağını düşünüyorum.
-Mihriban R.Yılmaz
Mihriban R. Yılmaz’ı başlangıçta sadece resimleri üzerinden tanıyordum ve karşılıklı gelmişliğimiz yoktu. Resim sanatında intihal konusu üzerinden yaptığı doktora çalışması sırasında kendisinin talebi üzerine bu konu üzerinde karşılıklı konuştuk. Mihriban R. Yılmaz, bu konuda benimle görüşmek istemesinin temel nedenin “Vecdi Uzun’un intihal konusunda açıktan yaptığı sert eleştirilere karşılık bazı akademisyenler de dahil olmak üzere sanat dünyasının bir kısmının bu eleştirileri sadece fısıltı gazetesi aracılığıyla eleştirilmeleri veya susmayı tercih etmeleri karşısında konuyu kaynağından dinlemek istemesi” olarak ifade edince teori ve pratiğin bir araya geldiğini anladım. Konu hakkında uzun uzun konuştuk. Bu doktora çalışmasının Türk Resim sanatında özgün eserler üretmek isteyen sanatçılar için önemli bir yol gösterici çalışma olduğu düşüncesindeyim.
Mihriban R.Yılmaz; sanat dünyasının büyük kısmın intihal konusunda sustuğu bir ortamda bu konuyu bir doktora tezine taşımasının yanında kendi resmi üzerinden de çok rahat açıklamalar da yapabilmesi göz önüne alındığında, bugünün susan, ürkek, sadece kendi yaptığı resimle sınırlı bir sanat dünyası olan ressamlar dikkate alınınca “Sıradan Olanın Farklılığı” ile dikkatimi çekmektedir.
“Resim Sanatında (1980-2023) İntihal Kavramı ve Akademisyenlerin İntihale Yönelik Görüşleri” konulu doktora çalışmasını tamamlayan Mihriban R.Yılmaz, günümüzde etkilenmeden bir eser oluşturmanın imkânsız olduğunu ifade etmektedir.
“Ordu doğumluyum ama çocukluk ve eğitim hayatım İstanbul Anadolu yakası ile Karadeniz arasında geçti diyebilirim. Doğuştan orta düzey işitme engelim bulunduğundan eğitim hayatımda olumsuzluklar yaşadığım durumlar oldu. Fakat bu durum normal insanlara göre iki kat daha gözlem yeteneğimi geliştirmiş diyebiliriz. Doğayı canlıları, insanları izlemeyi ruh hallerini çözmeyi severim. Zaten biraz meraklı bir yapım var. Bu görsel zekâmın yerine sığmayışı el becerimle beraber sanatıma yön vermiş olabilir. Ankara Gazi Üniversitesi Resim iş eğitimi bölümünden mezun olduktan sonra Samsun’da sanat çalışmalarıma ve öğretmenlik hayatıma devam etmekteyim. Şimdilerde Bodrum’da atölye oluşturdum, dilerim daha fazla eser üretmem için ilham olur.
Özgünlüğe verdiğim önem ve neyin özgün sayıldığı ile ilgili araştırmalarım beni doktora tez konumda özgünlük ve intihal gibi kavramları araştırmaya itti. Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Ana Bilim Dalı Resim İş Eğitimi Bölümü’nde “Resim Sanatında (1980-2023) İntihal Kavramı ve Akademisyenlerin İntihale Yönelik Görüşleri” konulu tez araştırmasında İntihal konusunda akademisyenlerin görüşlerini alan güncel bakış açılarını sorgulayan bir çalışma yapılmış oldu.
Bu süreçteki akademik araştırmalardaki etkileşimlerimden yola çıkacak olursam özetle etkilenmeden bir eser oluşturmak günümüzde artık neredeyse imkânsız diyebiliriz. Eser üretirken özgün yaklaşım yakalamak kimseye öykünmeden bir şeyler üretmek artık çok zor. Eser üretirken buna çok dikkat etmeme rağmen teknik olarak benzediğim hocalarım ya da ressamlar bile olabilir. Bu nedenle özgün kalabilmek için daha çok kendi iç dünyama yöneliyorum. Yine de Francis Bacon’un mekân ve figür anlayışıyla kesiştiğim noktalar bulunmakta Fakat ben soyutlaşmış figürlerimde kendi kültürel öğelerimi hikâyelerimi kullanıyorum, kendi duygularımın özgün olan tarafının beni kabul görmüş diğer izlerinden ayıracağını düşünüyorum.
Parçalanmışlıklar bütünleşmeler canlı renkler tüm bu görsel uygulamalar benim bir yapboz içinde hayatı anlama sorgulama halimi içermektedir. Kendimi ifade edecek olursam, daha çocukluktan itibaren, görsel ve duygusal zekâsı iyi, aşırı gözlem yeteneğine sahip etrafımdaki her şeyle içsel bağlantı kurmaya çalışan bir çocuktum. Meslek sorduklarında ressam olacağım diyormuşum. Aslında genel olarak pek çok alanla ilgili öğrenmeyi sevsem de sanat tarihine, felsefeye, mitolojiye ve antropolojiye biraz daha fazla merakım var diyebilirim. Genel olarak bu alanlarda okuyorum araştırıyorum. Yine de daha çok kendi iç dünyamdan yaşadıklarımdan besleniyorum ve zihnimde yarattığım imgeler dünyasında dünyayı gözlemleyerek anlamlandırmaya resmetmeye çalışıyorum. Bunu yaparken kadının birey olarak var oluşunu tarihsel ve güncel bakış açısıyla yoğuruyorum, Çalışmalarımda dini ve mitolojik yaklaşımlar toplum içindeki kadın algısını sorgular niteliktedir.
Kompozisyonlarım bir çözülme parçalanma ve herhangi bir boyutta yeniden birleşmelerden oluşur. Sürreal mekânlar soyutlaşmış ekspresyonist figürler bu figürleri oluşturan “duyumsama” merkezdedir. Bu resimler duvarınızda seyredeceğiniz bir manzara ya da figürü içermez. Orada tamamen benim bakış açımın size yansımasıyla deforme olmuş nesneler ve figürler görürsünüz. Burada resmedilmiş olanların nesne olarak temsil edilişiyle değil uyandırdığı duyumsamayla ilgilenmek doğru yaklaşım olacaktır. Resimlerimde bir bedenin estetik izlenimini değil bazen geçmişe ya da bir kültüre ait imgesel varlığını bulursunuz.
Mihriban R.Yılmaz, günümüzde sanatın inovasyonla ilişkisine üzerinden yeni bir yola doğru ilerlediğini ifade etmektedir.
“Genel olarak şu saatten sonra sanatın da artık bir çeşit inove yani eski bilgiyi geliştirme içerdiğini düşünmekteyim. Sürekli bir öncekinden daha yaratıcı bir değişim olmalı. Ama bu değişim ancak mevcut olanın üzerine koyarak olabiliyor. Mevcut tarzları tekrar oluşturmamız zaman kaybı olduğuna göre mevcut olanı geliştirerek yan melez uygulamalar ya da kavramsal yaklaşımlar yakalayarak sanatta yenilikler yapılmaya çalışılıyor. Ben kendi adıma bunları takip ederken daha öznel kalma çabasındayım. Yine de son zaman sürrealistlerin mekân ve figür kurgusundan cesaret alıyorum. Bana kalırsa varoluşçu düşünce sisteminden de yararlanıyorum. Figürlerim parçalanmış şekilde güçlü bir devinim içinde kurgulanmış mekânlara imgesel çok renkli nesneler koyuyorum. Rengi seviyorum. Fakat ben sadece zihnimdeki imgelerimi kendime has öznel biçimde yansıtmaya çalışıyorum.”
Sanatçı Mihriban R.Yılmaz, Türkiye’deki sanat dünyası ve piyasası hakkında herkesin bildiği, ama söylemekten kaçındıkları konuları tüm gerçekliğiyle aktarmaktan çekinmeyen bir yapıdadır.
“Galeri müzayede fuar piyasasını değerlendirecek bir sanat eleştirmeni değilim ama akademik çalışmalarım ve sanat yönümü ele alırsak ufak bir fikir söyleme hakkımın olduğunu düşünüyorum. Güncel Resim Sanatı, sanatçı sanat galerileri, küratör eleştirmen, koleksiyoner, müzayede evleri ve online müzayedeler şeklinde bir zincirle birbirine bağlı diyebiliriz. Bu zincirde maddi gerekçelerin ön planda tutulduğu daha nesnel bir duruma doğru ilerlemekte son dönem ekonomik baskılar nedeniyle resim sanatı olumsuz etkilenmekte. Yapılan eserin içeriği sanatsal değeri resim sanatında edindiği yerden ziyade galeri teslimiyeti popülerlik düzeyi kolay el değiştirmesi gibi geçici maddi kaygılar içermekte. Bu durum resim sanatımız için bir süre havanda su dövmek gibi vakit kaybına neden olmaktadır. Dünyaya açılabilecek kalıcı eserler için galerilerin eleştirmenlerin yeni çok daha fazla eserle genç ve farklı çalışmalara kapı açmaları gerekmektedir Elbette galeri maliyetleri ve yetersiz olan koleksiyoner tutumları bu durumu yönlendirmektedir.
Tüm dünyada olduğu gibi bizde de pandemi sonrası krizde sanatçıların eleştirmenle ve galerilerin koleksiyonerlerle ilişkisindeki amacın sanatın önüne geçtiği maddi bir ortamdayız. Sanatı sanat için yürütmenin kolay olmadığı bir zor süreçten geçiyoruz. Elbette buradaki en zorlu mevki tüm bunlarla mücadele eden kendini kabul ettirmiş kalıcı başarılı bir sanatçı olmayı başarabilmekte. Tüm bu olumsuzluklara rağmen bunu sağlayacak merkezi sorumluluk yine sanat galerileri ve müzayedelerde olup, çünkü onlar eserlerin nereye yöneleceğini belirliyorlar. Bu yurt dışında da benzer şekilde ilerlemekte.
Bizdeki sanatçılarımız açısından olumsuz olan şeye değinecek olursak çok fazla yurt dışına öykünme söz konusu olması. Ben bunu müzik sanatımızdaki hit parçaların da aranjmanlardan oluşmasına benzetiyorum. Beğenilmiş bir melodi varsa sözlerini değiştirerek tekrar hit yapabilirsiniz. Aynı şeyi dramatik sanatlarda görüyoruz edebiyatta bazı yazarlarımızın konu intihali yaptığı ve yine film sektöründe senaryoların dünyanın çeşitli yerlerinde popüler olmuş senaryolardan oluştuğunu görmekteyiz. Maddi zorluklar ticari beklentiler bunu gerektiriyor olabilir bunda bir sıkıntı yok fakat dünyaya açılmak istediğinizde artık o konular izlenmiş, o melodiler dinlenmiş olacağından onları şaşırtamazsınız. Öykünme her toplumda değişik sanat türlerinde etkileşimlerle beraber farklı oranlarda görülebilir. Benzer şekilde Türkiye’de de resim sanatı alanında yurt dışından ve içinden benzer çalışmalar yapılmakta bazen birebir bazen de uygulama teknik olarak benzerliği olan çok satış alan üretimler bulunmaktadır. Bu benzemedeki sorun kendine mal etme gibi orijinaline atıfta bulunularak değil de orijinalini yok sayarak sanki kendi eserleri ya da fikirleriymiş gibi sunulması. Bu durumda intihal tanımı devreye giriyor. Bu tür yaklaşımlar sanat eleştirmenleri, sanat simsarları tarafından uyarıcı şekilde ele alınmadığı sürece normal karşılanmaktadır. İntihal yaklaşımı sanat çevresinin pek konuşmak istemediği bir konu. Elbette bunun en birincil nedeni eserin çoktan piyasaya girmiş olması yani ticari nedenleridir. Bu nedenle konu tartışmalı sakıncalı bir hal almakta. Vecdi Uzun olarak sizin de bu konuda yazdığınız dergi yazılarıyla dikkat çekmeniz intihalin konuşulması kuyuya bir taş atılması bakımından cesaret vericidir. Siz Resim Sanatımızda intihal konusunda başka ne eklemek istersiniz diyorum sözü size bırakıyorum. Özgün Türk Resim Sanatının parlaması dileğiyle…”
Netice olarak; intihal konusunda yapılmış son dönemdeki az sayıda akademik çalışmalardan birini de ortaya koyan ve sanat çalışmaları ile de çalışmalarını sürdüren Mihriban R. Yılmaz’ı daha iyi anlayabilmek ve Türk resim dünyasının halini fark edebilmek için; “Resim Sanatında (1980-2023) İntihal Kavramı ve Akademisyenlerin İntihale Yönelik Görüşleri” konulu doktora tezini okumanın yanında sanatçının resimlerini de onun açıklamaları doğrultusunda incelemekte yarar olduğu düşüncesindeyim.
Mihriban R.Yılmaz, intihal konusunda sözü bana bırakarak açıklamalarını bitirmiştir ama ben bu sorunun tüm sanat dünyasına yönelmesi gerektiğini düşünüyorum:
“Resim sanatımızda intihal konusunda ne söylemek istersiniz?”
Vecdi Uzun

