KÖŞE YAZILARIDr. Özkan EroğluRESİMSANATTAN

Plastik Filozofi Üzerinden El Greco

Dr. Özkan Eroğlu yazdı...

Plastik Filozofi Üzerinden El Greco – Dr. Özkan Eroğlu yazdı.

“Sanat tarihi, iç ekspresyonun doğum sancılarıyla ilerler.
Bu sancılar, El Greco’da ilk kez sese, renge ve forma dönüşür.”

Sanat Tarihinin Yüzeyi ve Derinliği

Sanat tarihinin klasik anlatısı, formal gelişim çizgisiyle örülüdür. Perspektifin keşfi, hacimsel derinliğin inşası, ışığın kullanımı ve anatominin doğruluğu gibi teknik başarılar, tarihin evrimi olarak sunulur. Ancak bu yüzeyin altında başka bir akış daha vardır: sanatçının içsel çatışmaları, varlıkla kurduğu ilişki, dünyanın ruhuna yönelttiği duygulanımsal bakış.

Plastik Filozofi kuramı bu derin akışı “iç ekspresyon” kavramıyla adlandırır. Sanat tarihini bu eksende yeniden okumak, formun ardındaki bilinç hareketini çözümlemek demektir. Bu yeniden okumanın merkezine El Greco yerleştiğinde, tarih çizgisel değil, varoluşsal bir kırılma olarak görünür duruma gelir.

Giotto’dan El Greco’ya: Hazırlığın Gerilimi

Giotto ile başlayan süreç, dünyanın Tanrısal düzenini resmedilebilir kılma arzusudur. Onda figürler yere basar, mekân hacim kazanır, anlatı dünyevileşir. Rönesans boyunca bu dünyevileşme ideali giderek sistemleşir: Leonardo’nun evrensel oranı, Michelangelo’nun kahraman bedeni, Raffaello’nun simetrik ütopyası… Bu sanatçılar, dış dünyanın estetik kodlarını mükemmelleştirirken, sanatçının içsel devinimini bastıran bir denge kurar.

Ancak bu denge kırılmaya başlar. Maniyerist sanatçılarda beliren gerginlik, ideal forma duyulan inancı sarsar. İşte bu sarsıntının içsel ve biçimsel patlamaya dönüştüğü sanatçı El Greco’dur.

El Greco: İç Ekspresyonun Formla İsyanı

El Greco’da ilk kez sanat, dış dünyayı temsil etmek yerine, sanatçının iç dünyasını yansıtmak ister. Figürler uzar, renkler yanar, mekân çözülür, perspektif parçalanır. Bu deformasyon, teknik yetersizlik değil, varoluşsal bir karardır: iç dünyanın akışkanlığı, formu deforme eder.

Bu yönüyle El Greco, iç ekspresyonun ilk radikal görünüşüdür. Onun sanatında:

Mekân, dış gerçekliği değil, ruhsal gerilimi temsil eder.

Renk, doğayı değil, içsel titreşimleri taşır.

Form, sabit kimlikleri değil, değişen bilinç durumlarını ifade eder.

El Greco’nun eserlerinde bedenler göğe doğru uzanırken, bir yönüyle de içsel bir boşluğa çekilirler. Bu, sanatçının kendi iç varlığına doğru çekilişidir. Burada, iç ekspresyon ilk kez dış ekspresyonu formal düzeyde alt eder.

Kuramsal Sonuç: Tarih, Kopuşla Kurulur

Plastik Filozofi’ye göre, sanat tarihi bir gelişim zinciri değil, ekspresyonel patlamaların tarihidir. Bu patlamalar, sanatçının içsel deneyimi ile form arasında kurduğu yeni ilişki şekilleriyle ortaya çıkar. El Greco, bu tarihsel dizide ilk büyük patlamadır.

Onunla birlikte:

Sanatçı, Tanrı’nın değil, kendi ruhunun izini sürer.

Form, evrensel düzeni değil, bireysel çatışmayı taşır.

Sanat, evrenin değil, benliğin temsiline dönüşür.

Bu nedenle El Greco, yalnızca ‘maniyerizm’in değil, modern sanatın da öncüsüdür. Onun deformasyonlarında Van Gogh’un sancısı, Kandinsky’nin iç sesi, Rothko’nun sessizliği gizlidir.

Sonuç: Bir Başlangıç Değil, Bir İç Yıkım

El Greco’yu sanat tarihinin başlangıcı değil, ilk iç yıkımı olarak okumak gerekir. O, dış dünyayı taklit eden sanatın değil, iç dünyanın dışavurumuna yönelen sanatın habercisidir. Bu yönüyle sanat tarihinde bir “başlangıç” değil, bir eksensel kırılmadır.

Ve bu kırılmadan itibaren sanat tarihi, artık sadece formların değil, iç seslerin, ruhsal gerilimlerin ve ekspresyonel trajedilerin tarihi olacaktır.

İşte bu nedenle El Greco, iç ekspresyonun doğum sancılarının ilk çığlığıdır. Bu çığlık, sanat tarihinde yankılanmaya devam eder.

Dr. Özkan Eroğlu
Sanat Tarihçi

Her Yaşta D Vitamininin Önemi Ve Bilinmeyen Yönleri

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir



Başa dön tuşu