Memlekette Dalga Geçilecek Başka Bir Şey Kalmadı Mı Cem Yılmaz?
Oğuz Kemal Özkan yazdı.
Memlekette Dalga Geçilecek Başka Bir Şey Kalmadı Mı Cem Yılmaz?
Hz. Ömer’in eşi Ömer’e, müminlerin emiri olduktan sonra daha zor geçindiklerinden yakınırdı.
Biz de ise dini referanslarla siyaset yapanların daha da zenginleştiği görülür her zaman.
İsminde ‘adalet’ olan partinin adaletsizliklerin kaynağı olduğunu, ‘halk’ olan partinin halktan ne kadar koptuğunu da görürüz elbet.
Bebeğin rızkı ile doğacağına inanan bir millete bebeğin ‘bonus’u ile geleceği empoze edilir reklamlarda…
Anlamsız, goygoy dolu videolarla fenomen olanların filmcilik yarışına girdiği sinema ortamında yılların duayen sanatçılarının yan rollerde figüran gibi kullanıldığını, film afişlerinde bile isimlerini, kendilerini bu fenomenlerin arkasında zar zor ufak tefek görürüz. Onlar da nedense kabullenmişlerdir bu durumu; yeşil alana kurulan sanat merkezlerinde bilmem kaçıncı yıllarını kutlamaya koşan sanatçılar gibi!
Postmodernizmin Gerçek Yüzünü Gösterdiğiniz İçin Teşekkürler!
Belki şimdi devam edeceğim konuyla alakasız bir giriş yaptığımı düşünebilirsiniz. Ancak modernizmin mutlaklığına karşı anlamsızlıklardan, sebepsizliklerden, düzensizliklerden, belirsizliklerden beslenen postmodernizmin kutsallaştırıldığı çağımızda artırabileceğimiz bu örnekleri vermek zorundaydım.
Sadri Alışık kutsamaları ile de ünlü komedyenimizin en azından kutsadığı bu çok değerli sanatçımızın birçok filminin de dahil olduğu 200’den fazla filmin senaristliğini yapan Sadık Şendil’e de bu girişini yaptığımız minvalde olmasa da hayranlık duyduğu sanatçıya katkıları anlamında saygı duymasını beklemek abes olmasa gerek!
Cem Yılmaz’dan ‘Türk Sineması’na toplumsal gerçekçi yapıtlarıyla imza atmış, filmlerinde aile kavramının önemine dikkat çeken, hayatın adaletsizlikleri ve acıları ile mücadele ederken birbirini seven insanların fedakarlıklarını, bağlılıklarını tüm samimiyetleriyle ve gerçekliğiyle gözler önüne süren arabesk sonlarla değil umut veren mutlu sonlarla bitiren Sadık Şendil gibi bir misyon yüklenmesini asla beklemiyoruz.
Ancak Narin cinayetinden tutun da yenidoğan bebek çetelerine bu suçların kökeninde bu değerlerin unutturulması olduğu gerçeğini göz ardı etmemizi de beklemeyiniz.
Belki yapacağınız bir dizi, bir film ile olacak olanlar değişmeyebilir ama unutulanlar, unutturulanlar hatırlanır, umutlar yeşerebilir!
‘Acı Baba’ Geyiği
Ergin Orbey’in yönetmenliğini Sadık Şendil’in senaristliğini yaptığı ‘Bizim Aile’ filmi ve bu filmde yer alan ‘Türk Sineması’nın belki en önemli ve akıldan çıkmayan sahnelerinden birisiyle ve Münir Özkul’un canlandırdığı karakteri ‘Yaşar Usta’ ile dalga geçmek…
Sadece ‘Bizim Aile’ değil, yine senaristliğini Sadık Şendil’in yaptığı ‘Neşeli Günler’ filmi de var ünlü komedyenimizin radarından kaçmayan!
Ülkede bunca enteresan-absürt olay olurken bu film ile dalga geçmek kimin aklına gelebilirdi ki?
Bir sabah programında, başına gelen olayı tuvalette nasıl sıçtığına kadar ıkına ıkına canlandıran kadının aklına gelse belki şaşırmazdık!
Erotik film yapımcısının hayatının anlatıldığı ironi-mizah dizisi Erşan Kuneri 2’nin ‘Acı Baba’ bölümünde yapılıyor bu geyik. Özellikle ‘Bizim Aile’ filmine gönderme yapılan bu bölümde, bu halkın da hem en çok sevdiği filmlerden hem de en çok sevdiği sahnelerden birisi ile dalga geçilmesi gözlerden kaçmıyor maalesef.
Bir yandan kökeninde değerlerin yozlaştırılması, içinin-altının boşaltılması, anlamsızlaştırılması olan kadın cinayetlerinin, çocuk cinayetlerinin, hırsızlıkların, yolsuzlukların arttığı bu dönemde bir yandan da bu yozlaşmalara atıfta bulunan, her türlü adaletsizliğe karşı bir ses, bir umut olan bu tarz filmlerle niye dalga geçme gereği duyar bir insan, bir oyuncu, bir komedyen, bir senarist, bir yönetmen ya da bir sanatçı?
Belki, her şeyle dalga geçilebilir fikir ışıkları yakılabilmesi adına… Her konu ile ilgili ironi-mizah yapılabilir. Ancak toplumların zor dönemlerinde, çürümüşlüğün içerisinde tutunabileceği dallar vardır, olmalıdır. Sanatçıların ya da toplumda en azından saygınlığı olan kişilerin görevi de o dalları kırmak değil korumak, yeşertmektir.
Böyle bir misyonunuz, sanat yapmak gibi bir amacınız da olmayabilir. Zorbalıklara, adaletsizliklere karşı sevginin ve iyiliğin gücüne inancınız da kalmamış olabilir. Tek derdiniz Netflix’ten milyon dolarlar kazanmak da olabilir. Bunların hepsine saygı duyulabilir, günümüz dünyasında.
Ancak amacınız ironi-mizah yapmaksa (bu noktada Levent Kırca’yı da hatırlayarak, anarak) ve maçanız yiyorsa dalga geçilebilecek daha birçok konu var bu ülkede;
İktidara geldikten sonra zenginleşen, dün başka bugün başka konuşan siyasetçiler gibi…
Memleketin her sokağında cirit atan, tribünlerden hastanelere her yere bulaşmış çeteler gibi…
Netflix‘deki Sadık Şendil imzası taşıyan filmlerin izlenme oranlarına ve ona gösterilen ilgiden haberiniz olduğundan mı konu edersiniz bunları bilinmez ama
dokunmayın artık ‘Bizim Aile’mize,
dokunmayın bizi biz yapan değerlere,
dokunmayın umutlarımıza…
Dokunmaya devam ederseniz,
tarihin tozlu raflarında;
‘nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça’ olan zengin şakalarınızla yer almaktan kurtulamayacaksınız!
Oğuz Kemal Özkan
Katılmamak mümkün değil. Münir Özkul’un bile kemikleri sızlamıştır bence.
Çok yerinde tespitler.
Herkesin işi gücü goygoy… Kaleminize sağlık.
Biraz ağır eleştiri olmuş. Cem Yılmaz’ın Yeşilçam hayranlığını herkes bilir.
Her şeyle dalga geçilebilir, ne diyoırsun sen teres!!!!
Sanat toplum için midir ? Sanat için sanatı icra edenler malesef bu tür detaylarla ilgilenmiyor.
Seyrettiğini anlamamış olman üzücü.
Merhaba,
Öncelikle yazınız için teşekkür ederiz. neden ederiz dediğime gelince bu yazıyı iki kişi adına yazıyorum. Birincisi sevgili dostum Cem Şendil (sadık Şendil’in oğlu) ve ben Numan Aydınoğlu; Hayatın Güldüren Yüzü – Sadık Şendil kitabının yazarı. Maalesef komedi ya da espri anlayışımız bazı değerlerimizi çok hafife alıyorlar. Eğer bu yorumumu okursanız lütfen benle temasa geçer misiniz.
Cem Yılmaz ın Yeşilçam sinemasına ve mimarlarına saygısızlık yapacağını düşünmüyorum ama son dönemde izlettirdiği şeylerin de bir değeri olduğunu da düşünmüyorum
Tolga Babacan senin de okuduğunu anlamaman üzücü.
Neymiş seyredip de anlamadığımız anlatın da aydınlanalım kafasında çıkan ışık gibi!
gül geç işte…
Ne kadar boş bir eleştiri olmuş 🙂 Mizah her zaman “dalga geçmek” için yapılmaz. Belki de bir saygı duruşudur, bir hatırlatmadır, bir selam yollamadır. Bu ülkede başarılı olan birine duyulan kıskançlık hemen nefrete dönüşüyor ve sonra cadı avı başlıyor 🙂 Yazdığınız şeylerin (ve şakşakçı yorumlarda söylenenlerin) Cem Yılmaz’ın aklına bile gelmediğine, hiç de saygısızlık ya da dalga geçmek amacıyla yapmadığına o kadar eminim ki… 🙂
Bilimsel olarak Yaşar Ustanın sahnesi nöronlarımızda gayet makul gayet mantıklı bir biçimde duruyorken, bu sahneye espri, komiklik yapıştırmak, ancak bu sahnenin etkisinden daha toplumcu ve birleştirici bir şey koymak için kabul edilebilir. 10 sanlye gülmek için bu sahne harcanır mı?
Nasreddin hocaya da esrar içirtti! Neden kafamızdaki imajlara sürekli bir değiştirme çabası var?
Cem, o nöronlara dokunmadan neden sanatını icra edemiyor?
Yaşar ustayla ağlamaktan mutsuz olan çoktu da bu sahnede güldürmek toplumsal bir vazife mi oldu?
Cem Yılmaz yapmaz Ancak Erşan Kuneri yapar.
Bu şekilde düşün.