Tiyatro oyuncusu Levent Üzümcü, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) Kadıköy Şubesi’nde “Tiyatro ve Sansür” konulu söyleşi ile sanatseverlerle buluştu. Söyleşinin moderatörlüğünü ise oyuncu Canberk Gültekin üstlendi.
Levent Üzümcü, şehir tiyatrolarından ihraç edildi. Bugünlerde de oyunları için tahsis edilen salonlar, yapılan baskılar sonucu iptal ediliyor. Her şeye rağmen doğru bildiğini konuşmaya ve sanatını icra etmeye devam ediyor.
Levent Üzümcü, soru-cevap bölümünden önce yaklaşık bir saatlik sunumuyla tiyatronun tarih içinde yaşadığı yolculuğu ana hatlarıyla anlattı. Tiyatronun İlkçağ, Ortaçağ ve Yakınçağ’da yaşadığı gelişmeleri anlattı:
”Tiyatro, tüm sanatların en iyi şekilde kullanılabileceği yegâne sanat dalıdır. Tiyatro canlı söz üzerinden yapılır ve bunun insan üzerindeki etkisi çok büyüktür. Tiyatro neden tarih boyunca sansürlendi ve neden egemenler tarafından bir maşa olarak kullanılmak istendi? Tiyatro tarihini inceleyen bilim adamları tiyatronun sözü olmadığı dönemde beden iletişimi ile ortaya çıktığını ve tiyatronun hayati bir şey olduğunu tespit ederler. Tiyatro ortaya çıkış şekliyle çok yaşamsal bir sanattır.
İnsanların beden dili ile iletişim kurduğu dönemlerden sonra söz keşfediliyor. Sözün keşfinden sonra tiyatro için en önemli zaman Ege ve Akdeniz’de yaşanır. O dönemde dünyanın en büyük Açıkhava tiyatroları bu bölgelerde inşa edilmiştir. Ancak sanıldığı gibi halkım gelsin tiyatro izlesin kültürlensin meselesi değildir. Mesele site devleti yöneticilerinin her türlü rezilliği yapmaya uygun halkı yönetebilmesi için uygun bina yapımı. Çünkü halka kesinlikle güven yok, çünkü site yöneticisi kendini düşüncesini biliyor ve halkında kendi gibi düşündüğünü biliyor. Batı kültürü eski Yunan kültürü üzerine kuruldu. Site devleti yöneticileri büyük tiyatrolar yatıyorlar ve oyunlar yazdırıyorlar. Diyorlar ki bana öyle bir oyun yaz ki bu halk bana asla başkaldıramasınlar.
Sanat Ortaçağ’da sadece kilise tarafından kullanılır hale geliyor. Sanatın her dalı sadece kilise için var. Ortaçağ tiyatrosunu hep çok kısır bir dönem olarak bildik ancak yapılan araştırmalarda Ortaçağ tiyatrosunun inanılmaz bir dönem olduğu kilise baskısından uzak arka sokaklarda at arabasında yapılan tiyatrolar olduğu ortaya çıktı. Kilise baskısı insanları o hale getiriyor ki o tiyatrolarda yaşamda olan her şey sahnede birebir yapılıyor. Korkunç bir dönemdir ama bir yandan da tiyatronun yaşaması için bir başkaldırıdır.
Geldik yakınçağlara. Tiyatro çok etkili bir sanat olduğu için hep bir zapturapt altına alınmak istenmektedir. Söz çok etkili bir araç özellikle bire bir iletişim halinde söylenen sözün etkisi çok yüksektir. Tiyatro yapanların daha rahat yaşayacağı bir sistem oluşuyor. Tiyatro yazarları kendilerine dokunulmaması şatıyla kral ve kraliçeler tarafından onurlandırılıyor.
Bertolt Brecht ile tiyatro sıradan insanlar üzerinden hikâyesini anlatmaya başlar. Artık başrollerde krallar yok, kraliçeler yok siz, biz gibi sıradan insanlar var. Bu dönem tiyatronun adına epik tiyatro denildi. İnsan emektir. Tiyatro sizin benim gibi küçük insanların hikâyesini anlatmaya başlıyor.
Finalde artık tiyatro gördüğünüz gibi. Tiyatro biraz caz müziği gibidir bazı yerlerde yani gerekliliklerden ve samimiyetten doğmuş ama artık zenginlerin masasında meze haline almış bir şekildedir.
Neden tiyatrodan hoşlanmadıkları ortadadır. Benim oyunumu yasaklamıyorlar. Benim bulduğum sahnelerde, o sahnenin sahiplerine veya yöneticilerine tehditte bulunarak sahneyi benden almasını sağlıyorlar. Ve bunu yapanlar kamu görevlileri yani işi kamuya hizmet etmek olan görevliler. Bana sahne vermiş insanları ruhsatla, canıyla, bir takım tehdit yoluyla korkutarak bunları yapıyorlar kamu görevlileri. Uğraştıkları bir tiyatro oyunu değil, o tiyatro oyununu oynayan insan. O oyunu orada oynamasın istiyorlar. Bunu hiç utanmadan, sıkılmadan ve gayet pervasızca yapıyorlar. Neden yapabiliyorlar biliyor musunuz? Biz sustuğumuz için yapabiliyorlar. Farkındaysanız ben hiçbir şekilde susmuyorum. Her nerede olursam olayım derdim sıkıntım neyse söylüyorum. Ve inanın insanı bundan daha özgür kılan başka bir şey yoktur.
İnsanın en büyük özgürlüğüdür, inandığı şeyi söyleyebilmek ve onun peşinden koşmak.
Aydınlık bir yarını istemek suç olamaz. Aydınlık bir yarını istemeyi dile getirmekte suç olamaz. Bunun için çaba sarf etmekte suç olamaz. Bundan korkmak ama suçtur. Haberiniz olsun, hepinizin haberi olsun.
Kendi fikirlerini söylemekten korkmak, buna bahaneler bulmak inanılmaz büyük suçtur. Uyuyamazsınız sonra…”
Levent Üzümcü sunumundan sonra soru-cevap kısmına geçildi.
Haber-Fotoğraf-Video: Nasuh Bektaş